Temmuz 29, 2018 12:45 Europe/Istanbul

Cumnhuriyet: Temelli: 8 aylık kritik süreçteyiz

Yeniçağ:

Altın rezervlerimiz eridi!

Milli gazete:

Milletvekili Gürer'in soru önergesi 'cumhurbaşkanına soru soramazsınız' denilerek iade edildi

Evrensel:

OHAL’in iş cinayeti bilançosu: En az 3960 işçi yaşamını yitirdi

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Cevher İlhan 28 Temmuz tarihli Yeniasya gazetesinde, “Ve OHAL’siz “OHAL yasası”!”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Meclis’ten geçirilen “OHAL sonrası düzenleme”de, hiçbir yargı denetimine tabi olmayan OHAL KHK’ları yürürlükte kalırken, kamudan ihrâçların devam etmesi; kamu kurumlarının “ihraç komisyonları” kurmalarının öngörülmesi, peşinen hukuku ihlâlle haksızlıkların ve hukuksuzlukların sürmesine sebebiyet veriyor.Zira “OHAL’siz OHAL yasası”na göre, üç yıl boyunca Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler Savcılar Kurulu, Sayıştay, Millî Savunma Bakanlığı’nda oluşturulan komisyonlarca, aynen Meclis ve yargı denetiminden kaçırılan OHAL KHK’ları gibi kamu çalışanlarının görevine kesin olarak son verilebilecek.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Keza Olağanüstü Hâl döneminin bitmesine karşılık, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu da yine işbaşında kalacak. OHAL’ın kalkmasıyla haklarında hiçbir soruşturma ve dâvâ açılmadan KHK’larla ihrâç edilen kamu görevlilerinin işlerine iâde edilmeleri gerekirken, ihrâç işlemlerinin toptan OHAL Komisyonu’na devredilmesiyle yüz binlerce vatandaş “komisyon kararı”nı bekleyecek…

Ne var ki, iki yıl süren OHAL döneminde kamudan atılan 150 bine yakın kamu görevlisinden 110 binin KHK’larla tesis edilen işlemlere karşı başvurduğu Komisyonun ancak 26 bin dosyayı inceleyip ve yine ancak bin 560 kamu çalışanı görevine iâde etmesi; en son 701 sayılı “ihrâç KHK’sı”nda 18 bin 632 kamu görevlisinin ihrâcına karşı ancak 148 kişinin iâdesi, siyasî iktidarın “OHAL Komisyonu ile mağduriyetlerin giderildiği” iddialarını boşa çıkarıyor.

Bu haliyle, hükûmetin ayak sürümesiyle kurulmasından ancak bir yıl sonra faaliyete geçen, haksızlıkların ve hukuksuzlukları telâfi etmenin ötesinde Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde bir bariyer olarak konulan, kamuoyunu oyalamanın ötesine ciddî bir iş görmeyen OHAL Komisyonu da OHAL’ın sürdürülüp kalıcılaştırılmasında istimal ediliyor.

Özetle, “OHAL ihrâç KHK’ları”nın ilk maddesinde, “terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğun karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut irtibatı olan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır” garabetinin olağan dönemde OHAL Komisyonu’yla dayatılmasına “yasal zemin” hazırlanıyor.

Şimdiye kadar özellikle mahkemelerde beraat eden ve tâkipsizlik kararı alıp işlerine iâde edilenlerin veya il komisyonlarının işlerine iâdesini bildirdikleri kamu görevlilerinin, kurumlarca görevlerine başlatılmaması; dahası beraat ve tâkipsizlik alanların dahi son KHK ile tekrar görevden alınması, OHAL KHK’larıyla dayatılan haksızlık ve hukuksuzluğu su yüzüne çıkarıyor. Ve OHAL Komisyonu’nun da mağduriyetleri telâfi ettirmeyip bir gözboyama olduğunu ortaya koyuyor.  

Hûlâsa, hiçbir hukuk devletinde olmayan “başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın” her tarafa çekilebilen istismara açık spekülâtif “soruşturma kriterleri”yle, hiçbir yargı kararı olmadan, istihbarat raporlarıyla, sahte jurnallerle, yargısız infazla kamu görevlilerinin haksızlık ve hukuksuzlukla fütûrsuzca işlerinden edilmesi çarpıklığına devam ediliyor.

Böylece, seçime iki hafta kala kamuoyundan gelen tepki ve çağrılara karşı OHAL’ı kaldırma sözünü veren AKP siyasî iktidarı, “tek kişilik rejim”de OHAL olmadan “örtülü OHAL” dayatılıyor.

OHAL kalktığı halde OHAL KHK’larının yargı denetiminden kaçırılarak “yasa” kılıfıyla ya da “OHAL Komisyonu” perdesinde ikame ediliyor. OHAL uygulamalarının ve ihrâçlarının kalıcı hale getiriliyor; “idârî işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğu ve yargı denetimine tabi olması”nı esas alan Anayasal hükme ve hukuka aykırılık OHAL sonrasında da sürdürülüyor. Hukukçuların tesbitiyle, OHAL sonrasında, yine kararnâmelerle çalışma usûlü ve esasları değiştirilen Komisyonunun idarî yargı yerine ikame edilip bütün statü ve kadrolardaki memur ve işçilerin “kamudan ihrâcına tam yetkili olması”yla, öncelikle Anayasanın 125. maddesindeki “idârenin bütün eylem ve işlemlerine yargı yolu açıktır” hükmü yok sayılıyor.

…***

Orhan Uğuroğlu, 28 Temmuz tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Askıda devlet, askıda ekmek”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti tek kişi tarafından yönetiliyor 24 Haziran 2018 tarihinden bu yana.Devlet Bahçeli bu tek kişilik yönetimin yani "Askıda Devlet" rejiminin mimarı olarak yeni kampanyasını açıkladı:"Askıda Ekmek"...Önce devlet yönetimini askıya aldırttı, şimdi de ekmek zamlarına karşı çıkacağına "Askıda Ekmek" projesini başlattı.Özel yaşantısına girmek istemem ama bir hesap da yapmam gerekiyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Tek başına yaşayan Bahçeli evinde günde sanırım yarım ekmek tüketiyordur.Geceleri geç saatlere kadar çalıştığı için bir ekmeği ancak 2 günde yiyebilir ki kilo sorunu olmaması da bunu gösteriyor. Tabii, MHP Genel Merkezine hazır yemek fabrikasından gelen yemeği yemeyip lokantalardan yemek isteyen Bahçeli, "Askıda Ekmek" kampanyasına nasıl şahsi destek sağlar bilemem. Meclis: Askıda.Parlamenter Rejim: Askıda.Demokrasi: Askıda.Adalet: Askıda.Anayasal Kuvvetler Ayrılığı İlkesi: Askıda.Yargı: Askıda.Özgürlükler: Askıda.Medya: Askıda. Bedelsiz zorunlu askerlik: Askıda. Ücretsiz Sağlık Sistemi: Askıda.Düşük Faiz Oranları: Askıda.Enflasyonla Mücadele: Askıda.Eğitimde fırsat eşitliği: Askıda.Siyasi Partiler Yasası: Askıda.Seçim Yasası: Askıda.CHP Genel Başkanlığı: Askıda.İYİ Parti Genel Başkanlığı: Askıda.Devlet neden askıda?24 Haziran'daki milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti 95 yıllık parlamenter rejimi terk edip, resmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçti.16 Nisan  2017 tarihinde yapılan Anayasa Referandumundan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından fiilen başlatılan bu sistem, 24 Haziran'da tamamen devreye girdi.  

…***

Zeki Ceyhan 28 Temmuz tarihli Milli gazetede, “Garantisiz döneme girmişiz!”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçince yüreğimizi bir tedirginlik almadı desek yalan olur.Kimileri yeni dönemin çok güzel bir dönem olacağını savunurken kimileri de yeni dönemle ilgili endişe ve kaygılarımızı artıran hikâyeler anlatmaya başladılar.Özetlersek ne olacağını, başımıza neler geleceğini bilemediğimiz bir döneme adım atmış olduk.Ve bu hale bir türlü ad koyamadık.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemle ilgili açıklamaları bizim adını koyamadığımız dönemin nasıl bir dönem olacağını gayet güzel dile getiren bir tespit oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni dönemle ilgili olarak diyor ki:

“Hiçbir şeyin garantisi yok!”

Evet, içine adım attığımız yeni dönemin en belirgin vasıflarından birisi de hiçbir şeyin garantisinin olmayışı.

Çünkü her şey bir kararnameye bağlı!Kararname ile hiç ummadığınız makam ve mevkilerle gelmeniz de mümkün aynı şekilde makam ve mevkilerden olmanız da mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu şöyle özetliyor:Atanmış olanlar da görevden alınabilir! Bu belirsizlik sadece makam ve mevkilerle sınırlı değil.Hayatın her yönü için geçerli!

Yani her an her şey olabilir.Başkanlık sistemi işte böyle bir sistem!“Ben yasalarla şu makama geldim, ben yasalara dayanarak şu işi yapıyorum” diye kendinden emin olmak bu dönemde söz konusu değil.

Çünkü yasaların sadece vatandaşın mahkemelere intikal etmiş olaylarında geçerli olacağı söyleniyor.Yürütme ile ilgili konular ise kararnamelere terk ediliyor.Hâl böyle olunca da hiçbir şeyin garantisi olmuyor.Peki, hiçbir şeyin garantisinin olmaması olumlu bir şey mi?Garantisiz dönemle ilgili farklı görüşler beyan edilebilir.Kimi bunun yönetimde istikrarı sağlayacağını savunurken kimileri de endişe ve kaygı dolu bir dönemin başladığını iddia edebilir.Hiçbir şeyin garantisinin olmaması elbette çalışanlar için kaygı verici ve endişe kaynağı olabilir.“Yarın ne olacağım” endişesi insanları bedbinliğe itebilir.Böyle bedbin olmamak için de lüzumsuz bir yağcılığın içine düşme riski oldukça yüksek görünüyor. “Aman makam ve mevkiimi kaybetmeyeyim, aman işimden gücümden olmayayım” diye insanlar her söylenene, “İsabet buyurdunuz” deme durumunda kalabilirler ki bizim açımızdan asıl büyük tehlike budur.