Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: CHP’de gündem MYK değişikliği
Milli gazete:
Saadet Partisi Lideri Karamollaoğlu: Türkiye tehdit altında
Yeniasya:
İsrail'de on binlerden ırkçı "Yahudi ulus devlet" yasasına büyük tepki
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Bülent Falakaoğlu, 4 Ağustos tarihli Evrensel gazetesinde, "Enflasyon yüzde 20’lere göz kırptı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Hayat pahalılığı...İşsizlik...Ekonomik durgunluk.Sadece son iki günde yaşananlar, bu sıraladıklarımızın artık inkar edilemez gerçekler olduğunu gösterdi. Hatta her geçen gün daha ağırıyla karşılaşacağımızı da...Hayat pahalılığından başlayalım. Dün temmuz ayı enflasyon rakamı açıklandı."diyen yazar, yazısının devamınd aşu ifadelere yer veriyor:
...***
Temmuz ayında enflasyon geçen yılın aynı ayına göre yüzde 15.85 arttı.Yıllık enflasyon 15 yılın zirvesinde. AKP iktidarının en pahalı günleri yaşanıyor.En temel mal ve hizmet gruplarında fiyatlar uçmuş. Bu da demektir ki, işçiler, memurlar, emekliler, dar ve sabit gelirler için hayat çok daha pahalı.İnsanların alım gücü hızla düşüyor. Ara mallarında yüzde 30’a fırlayan enflasyon, fiyat tırmanışının süreceğini söylüyor.
Enerji fiyatlarına yüksek oranlı zamlar yapıldı. Yakın bir gelecekte söz konusu artış da enflasyonu tetikleyecek. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Özellikle elektrik, su, doğal gaz ve akaryakıt zamlarının önüne geçilmeli ki enflasyonla mücadelemiz başarılı olsun” diyor.
Lakin o zamlar yapıldı bile. Elektrik ve doğal gaza gelen zamların etkisi henüz görülmedi fakat önümüzdeki aylarda görülecek. Ekonominin yapısal sorunları ile enflasyon, karşılıklı birbirlerini besliyor.Dışa bağımlılık kurları, kurlar enflasyonu, enflasyon faizi tetikleyip duruyor.Ekonomi kur, faiz, enflasyon girdabında debeleniyor! Olan ülkenin emekçi vatandaşlarına oluyor.Hayat pahalılığının yayı sıra ekonomi durgunluğa doğru ilerliyor! Sanayici makine teçhizat yatırımı yapmaz olmuş. Fazlasıyla stok üretimi gerçekleştirmiş üretimi kısmaya hazırlanıyor. Gidişatın farkında olan hükümet tüketimi kısmayı düşünüyor. Önceki gün kredi kartı taksit sayısının düşürülmesi bunun göstergesi. Uzun vadeli borçlanılarak özellikle ithal edilen malların satın alınması artık istenmiyor. Tüketim azalsın enflasyon düşsün, ithal edilen ürünler daha az satın alınsın cari açık küçülsün diye. Devlet artık ‘borçlanarak tüketme’ diyor. Oysa seçim öncesi, bankalara ‘Kredi verin tüketimi patlattırın’ talimatı veriyordu. Taksit sayısının azaltılması tüketimi düşürüyor. Bu gerçeği bize, 2014 yılında hayata geçirilen taksit kısıtlamasının sonuçları gösteriyor. Ekonominin frenine basılması yeni işsiz kalma vakalarının habercisi. Kurlar yükseldikçe gelen işten atma haberlerine yenileri eklenecek gibi! Sanayici hükümetten önlem talep ediyor. Esnaf KDV indirimi istiyor. Peki ya emekçiler ne talep ediyor? Talep olmazsa yoksullaşma olur!
…***
Remzi Özdemir, 4 Ağustos tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Kibir, gurur ve beceriksizlik" başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Ekonomiden tutun da, dış politikaya kadar birçok konuda, tarihimizin en kötü dönemini yaşıyoruz.Tabiri caiz ise Türkiye resmen dibe vurmuş. Dış politikayı ve diğer siyasileri bir kenara bırakıp sadece ekonomiye baktığımızda Cumhuriyet tarihinin en ciddi krizini yaşadığımızı görüyoruz. Samandan mercimeğe, nohuttan tutun da buğdaya kadar birçok şeyi ithal ediyoruz."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Üretmiyoruz sürekli AVM ve inşaatlar yapıyoruz bunu yaparken de kendi kazandığımız parayla değil, elin parasıyla yani krediyle yapıyoruz. Hollanda'nın ve Alman'ın parasıyla havalimanı yapıyoruz sonra kalkıp diyoruz ki bizi kıskanıyorlar
16 yıllık AKP iktidarında şunu net bir şekilde gördük...
AKP'nin ekonomik başarısı hiç yok, hiç bir zaman da olmadı. Dünyadaki konjonktürden dolayı bol paradan yararlanan AKP tamamen halkın gözünü boyadı ve bugün bu para kaynağının kesilmesi nedeniyle Türkiye büyük bir krize sürükleniyor. Amerika ile yaşanan gerginlik nedeniyle dolar çok daha da hızlı yükselmeye başladı. Dolar Amerika'yla gerginlik olmasa da yükselecekti. Çünkü Türkiye'nin kısa vadede ödemesi gereken çok ciddi dış borçları var. Özel sektörün 250 milyar dolara yakın bir borcu var. Bu para üretime gitmedi lüks tüketim ve betona gitti. Borcunu ödeyemediği için bankanın kapısına gidip yapılandırma isteyen şirket sayısında patlama var. Bankalar, bunların daha ne kadarına yapılandırma yapacak ne kadar gücü var bilinmez. Ama artık bankalar da, yurt dışından çok kolay para bulamadığı için bu yapılandırmanın olmayacağını düşünüyorum. Yani bu şu anlama geliyor, Türkiye'de seri iflaslar yakında başlayabilir. İflas demek büyük bir ekonomik çöküntü demektir, işsizlik demektir, işsizliğin olduğu ülkede ekonomi durur. Yüzde 17'ye yaklaşan bir enflasyon var, son elektrik ve doğal gaz zamlarıyla birlikte enflasyonun bir sonraki ay da yüzde 20'ye yakın gelmesi bekleniyor. Bu ciddi bir ekonomik bunalım.
Tüm bunlar olup biterken vatandaş, halen daha bu konuda hükümeti sorumlu tutmuyor. Dahası, hükümet öyle bir algı yaratmış ki, vatandaşın kendisini suçlamasını sağlamış. Amerika parasal genişlemeye son veriyorum dedi ve dolar yükselmeye başladı. O tarihte doların yükselişini, hükümet Gezi olaylarına bağladı. İnsanlar buna inandı, dolardaki yükselişin Gezi'den kaynaklandığını sandı. Ekonomik beceriksizlikten kaynaklanan nedenlerle dolar yükseldi, yükseldikçe, hükümet yeni yeni bahaneler buldu ve vatandaş da bu bahanelere, acı ama gerçekten inandı.
Türkiye borçla ekonomiyi döndürmeye çalışıyor. Ekonomi ve Hazine Bakanı'nın Çin'den bulduğu 3 milyar dolar kredi bile büyük zafer olarak sunuldu vatandaşa. Ortada bir beceriksizlik var. O da ekonomi politikalarının beceriksizliğidir. Son seçimlerde alınan başarı ise hükümette aynı zamanda gurur ve kibirin doğmasına neden oldu. Türkiye bu krizin etkisini çok uzun süre hissedecek ve yaşayacaktır.
...***
Murat Muratoğlu, 4 Ağustos tarihli Sözcü gazetesinde, "Şimdi bana kaybolan enflasyonunu verseler"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"Daha geçen ay Türkiye İstatistik Kurumu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a bağlandı. Kurum, temmuz ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Çok mu arttı? Hayır artmadı! Fiyatlar temmuz ayında sadece yüzde yarım yükseldi. Yüzde yarım nedir ki? Abartıyorsunuz belli ki! Başkan Erdoğan, damadı Berat Albayrak için “Bu işi çok daha seri derleyip toparlayacağına inanıyorum” demişti. Derleyip toparlıyor işte, belli değil mi?"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Bakan Albayrak çıktı, enflasyon ile ilgili olarak, “2019 yılı itibarıyla enflasyonda tek haneleri göreceğiz” demecini verdi. Beni kesin olarak ikna etti. Çok yakında tüm göstergeler olumsuzdan olumluya dönmeye başlayacak. Hele bir dönmesin, Türkiye İstatistik Kurumu çalışanları kendilerine haritadan yer bakacak! Enflasyon hakkında ne yazacaksın ki? Dolar aldı, ülkeyi söktü götürüyor. Törpülenmiş veriler dahi felaketi işaret ediyor. Ocak 2004'ten beri en yüksek enflasyon verisi… Sorsan, milletin iradesi… İyi de enflasyon elalemde yavru kedi, bizde ejderha… Gelişmiş ülkeler enflasyonu artırmak için yapmadıklarını bırakmadılar. Sonunda kıpırdamaya başladı. Hızlanarak artacak. Bize de yansıyacak. Dolar 7 ayda yüzde 25 artmış. Üretici fiyat artışı desen onun da artışı yıllık yüzde 25'te… Ben enflasyonu yüzde 15.85 açıklıyorum dersin, kime ne? Bakın; 2003 yılı enflasyonu yüzde 18.36'ya geriledi. Noktası virgülüne kadar Kemal Derviş'in programı uygulanıyordu. Keza 2004 yılı… Enflasyon yüzde 9.32 ile ilk kez tek haneye geriledi. Derviş etkisi sürüyordu. Aradaki yıllar kayboldu gitti. Nihayet enflasyon Temmuz 2018'de yüzde 15.85 olarak gerçekleşti. Bu arada enflasyonun hesaplandığı sepetler değişti, ayarlamalar yapıldı, kalemler oynatıldı. Düşmedi, düşürülemedi. Yani 2004 yılını öp başına koy. Siz hâlâ ekonomi iyi yönetiliyor diyorsanız, tabloya bir kez daha bakın. Bir arpa boyu yol gidememişiz. Ne hale gelmişiz? Merak etmeyin daha da fakirleşeceksiniz.