Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: CHP'de yeni imza krizi kapıda
Evrensel:
5,42'ye kadar yükselen dolar, 5,30 bandında seyrediyor
Yenişafak:
Savunmada 13.5 milyar dolarlık projeler ele alındı
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Abdülkadir Özkan, 7 Ağustos tarihli Milli gazetede, “İdam gelirse uyuşturucu tacirleri unutulmasın”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Ufak çocuklara yönelik bir takım sapıklıklar ve cinayetler sebebiyle idam cezası sıkça ülke gündemine geliyor. Ancak, bir süre konuşulup medyada idam cezasının getirilmesi gündemde kaldıktan sonra unutulmaya terk ediliyor. Bu defa Cumhurbaşkanı da idam cezasının getirilmesi yönünde tavır belirlediği için Ekim ayında teklifin Meclis gündemine gelmesini bekleyebiliriz.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Böyle olunca olayın sadece küçüklere yönelik bir takım sapıklıklar ve cinayetlerle sınırlı tutulmaması ülkemiz için giderek büyük bir felaket haline gelen uyuşturucu belasının tacirleri ve üreticileri de bu kapsam içine alınmalıdır. Çünkü medyaya yansıyan haberler de gösteriyor ki, giderek ürkütücü bir boyuta ulaşmış bulunuyor. İlk ve ortaöğretim kurumlarının önlerinde uyuşturucu satıcıları cirit atıyor. Bu bakımdan uyuşturucu kullanımında yaş giderek düşüyor. Bu ise gençliğimizin zehirlenmesi, hayattan kopartılması anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle toplumumuz uyuşturucu yoluyla çürütülüyor.
Uyuşturucu belasının hangi boyutlara ulaştığını göstermek bakımında medyaya yansıyan bir haberi özetle aktarmak yeterli olacaktır. Aktaracağım haber özetle şöyle:
“Sadece bu yılın ilk 7 ayında 45 ton esrar, 10 ton eroin ve 13 milyon hap yakalandı.”
Bu rakamlar karşısında tedirgin olmamak, korkuya kapılmamak mümkün değil. Özellikle 45 ton esrar ve 10 ton eroin bir toplumu zehirleyecek boyuttadır. Belli ki uyuşturucu üretici ve tacirlerini yasalarımızda var olan cezalar korkutmuyor, bu işi yapmaktan vazgeçirmeye yetmiyor. Kısacası, cezalar caydırıcı olmuyor. O zaman gençlerimizi zehirleyenler, kaldırımlarda ölüme atılan yavrularımızın sorumlusu uyuşturucu üretici ve pazarlayıcıları da ölümün soğuk nefesini enselerinde hissetmelidirler.
Uyuşturucu satıcılarına ve üreticilerine yönelik operasyonların sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 32 artarak 83 bin 160’a ulaşmış. Bu operasyonlarda 117 bin 267 şüpheli gözaltına alınmış, 13 bin 773’ü tutuklanmış. Yani ülke olarak uyuşturucu ile mücadelede önemli mesafeler alınmış durumda. Ancak, rakamlarda gösteriyor ki sergilenen mücadele uyuşturucu tacirlerini yıldırmaya yetmiyor. Yakalanan uyuşturucu miktarı tonlarla ifade edilmesine rağmen uyuşturucu tacirlerini mallarını yakalatmak yıldırmıyor. O zaman kendilerine yönelik cezaların artırılması belki caydırıcı olabilir. Bunun için sokak satıcılarından çok bu işin patronlarına yönelik cezaların mutlaka artırılması, hatta idamın gündeme gelmesi şart görülüyor.
…***
Batuhan Çolak, 7 Ağustos tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Muhalefet nerede yanlış yapıyor?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Türk siyaseti, geleneksel kalıplarla, geleneksel söylemlerle şekillendirilemeyecek bir hüviyete bürünmüş durumda.Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, muhalefet partilerine nazaran avantajlı bir konumda. Çünkü "lider" ve "örgüt" yapılanması bakımından ciddi bir mesafe kat edildi.CHP, MHP ve İYİ Parti'yi esas aldığımızda en büyük sorunun örgütlenme yapılarında ortaya çıktığını görüyoruz.Genel Başkanların her adımı, her hamlesi ve her yaptığı sürekli olarak eleştiri sebebi oluyor.”diyen yazar, yazısnın devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Eleştiriler elbette olacak, olmalı da… Ancak bu eleştirilerde büyük yöntem hataları yapılıyor. Örneğin Ankara Çankaya'nın Bahçelievler mahallesindeki parti üyesi de genel başkanın her hareketi ya da söylemi hakkında fikir beyan edip, eleştiriler geliştirebiliyor.Bu eleştiriler öyle bir boyuta ve noktaya ulaşıyor ki genel başkanların her hamlesi bir eleştiriye dönüşüyor. Teşkilatlanma, örgütlenme üzerine kafa yorulacağına, bol dumanlı kapalı kapılar ardında dedikodular, bel altı vurmalar, yakıştırmalar yapılıyor. Bu durum bir süre sonra "günlük rutin parti faaliyeti" halini alıyor.Sonra bir bakmışsınız mahallesinde sandık görevlisi bile bulamayan ilçe başkanları, genel başkanın bir numaralı karşıtı olmuş.Bu durum muhalefetteki tüm partiler için geçerli...Ak Parti'nin örgütlenmesine bakıldığında böyle bir durumla karşılaşılmıyor. Dedikodular, eleştiriler elbette var. Ama bu söylemlerde otokontrol mekanizması gelişmiş, hiyerarşik yapıya uygun bir seyir var.Örneğin Erdoğan'ın 16 yıllık yönetimi boyunca açıkladığı her kabinede çok önemli değişiklikler yaşandı. Birçok bakan milletvekili bile yapılmadı ama bu kişiler, partileri için çalışmaktan geri durmadı. Yıllar geçti tekrar bakan oldular, çeşitli kurumların başına atandılar. Muhalefette durum öyle mi? Bırakın bakanlıktan alınmayı, milletvekili olacağı ili beğenmiyor, vekil seçilse il teşkilatıyla kavga ediyor ve bunları açıktan dedikodu malzemesi haline getiriyor. İl teşkilatları da vekillerini beğenmiyor, sürekli bir tatminsizlik hali. Çünkü samimiyet eksikliği var.Örgütlenmenin, teşkilatlanmanın çekirdek birimi olan mahalle temsilciliklerinden konuya başlamak gerekiyor. Hiçbiri sorgulanmıyor, denetlenmiyor ve başaramadıkları için hesap vermiyorlar. Bundan dolayı da bol bol dedikodu üretiyorlar. Erdoğan birkaç sene öncesine kadar bugünden çok farklı söylemler içindeydi.Daha somut örnekler üzerinden gidelim. FETÖ konusuna bakalım. Bir dönem devletin en üst noktaları koşulsuz şartsız bu gruba teslim edilirken, "Yahu biz bu şekilde yol alamayız" diyen bir milletvekili oldu mu?AK Parti konjonktüre, küresel gelişmelere göre pozisyon alıp, lider söyleminde siyahtan beyaza, beyazdan siyaha geçiş gibi keskin değişimler yaşarken teşkilatları fire vermiyor. Aksine teşkilatlardan hesap soruluyor.AK Parti'nin örgütü tıpkı çok uluslu şirketleri andırıyor. Yönetimin aldığı kararları sorgulamak yerine bulunduğum pozisyonda "en yüksek oyu nasıl alabilirim, en çok kişiye nasıl ulaşabilirim" sorgulaması yapılıyor.Kimse çıkıp da "Yok Erdoğan kendisine çeki düzen versin, söylemlerimize dikkat edelim" demiyor. Genel başkanlarını kurultayda seçip, sonrasında her fırsatta eleştirip, hiçbir şey yapmayan sözde siyasetçilerle yol yürümek gerçekten çok zor.Bunun aşılabilmesi, muhalefet partilerinin başarıya ulaşabilmesi için, yöntemde değişikliğe gitmeleri gerekiyor.
…***
Abdulkadir Selvi, 7 Ağustos tarihli Hürriyet gazetesinde, “CHP’de bundan sonra ne olacak?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" CHP yönetimi yasal süreyi bekledi. Pazartesi günü saat 17.00 olduğu anda, yeterli imzaya ulaşılamadığı belirtilerek, olağanüstü kurultaya gidilmeyeceği açıklandı."diyen yazar, yazısının devamınd aşu ifadelere yer veriyor:
…***
Muhalifler 630 ıslak imza ile olağanüstü kurultay talep etmişti. Peki Genel Merkez, 569 sayısına nasıl ulaştı? Genel Merkez tarafından yapılan açıklamaya göre noter tasdikli imza sayısı 618’di. Bunlardan 31’i imzasını geri çekti. Beşinin daha önce istifa etmiş olduğu, dördünün mükerrer, dördünün ise fotokopi olduğu saptandı. Beş imzada ise gündem birliği saptanamadığı belirtildi. Böylece Muharrem İnce’nin talebi değil Kemal Kılıçdaroğlu’nun istediği oldu.
Peki bu kararla olağanüstü kurultay defteri kapandı mı? Kapanmadı. Tam aksine mücadele yeni başlıyor. Çağrı heyeti, Genel Merkez’i sayılarla oynamakla suçladı. Olağanüstü kurultay talebini yineledi. Bu mücadelenin canlı tutulacağı belirtildi.
Muhalifler imza toplamaya başladığında CHP Genel Merkezi bu sayıya ulaşacaklarını düşünmüyordu. İmzaların toplanmasında ve geri çektirilmesinde bir aşamadan sonra kıran kırana bir mücadele verildi, sonucun alınmasında CHP’li belediyeler etkili oldu. Muhalif belediyelerin imza karşılığı kadro verdiği, Genel Merkez’le birlikte hareket eden bazı belediyelerin ise çekilen imzalara karşılık belediye meclisi üyeliği sözü verdiği ve kadro sağladığı söyleniyor. Muharrem İnce, sağladıkları ilgiyi canlı tutmakta kararlı. Muhalifler ayrıca olağanüstü kurultay için yeniden imza toplama ve 250 delegenin imzasının yeterli olduğu tüzük kurultayını toplama gibi seçenekler üzerinde duruyorlar. Ama asıl kitlesel bir eylemden söz ediliyor. Olağanüstü kurultay için yürüyüş yapılması tartışılıyor. Kılıçdaroğlu’nun, iktidara karşı gerçekleştirdiği ‘Adalet Yürüyüşü’ büyük ses getirmişti. Bu kez muhalifler Kılıçdaroğlu’na karşı ‘Adalet Yürüyüşü’ yapmayı tartışıyorlar.