Ağustos 14, 2018 13:32 Europe/Istanbul

Yenişafak: Ekonomik terör ajanlarına soruşturma

Evrensel:

Trump, Türkiye'ye F-35 teslimatını askıya alan tasarıyı imzaladı

Birgün:

Hacettepe Üniversitesi'ne FETÖ soruşturması

Yeniçağ:

CHP'li muhaliflerden 'tüzük kurultayı' çağrısı

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Remzi Özdemir, 13 Ağustos tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Yazık oldu ülkeme”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Türkiye'nin sorunu liyakat. Yani ehil ellerin işin başında olmaması.Türkiye'nin 16 yıllık sorunu sonunda patladı.Her sektörde liyakat sahibi insanları uzaklaştırdılar. Yerine garip garip adamları kadınları getirdiler.Şans onlardan yanaydı çünkü hiçbir şey yapmasalar dahi Türkiye'de işler rayında gidiyordu. 2008 yılına kadar özellikle ekonominin mükemmel olmasında tek neden 2002 krizinde alınan tedbirlerdi.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

…***

2008 krizi oldu ve Türkiye'yi teğet geçti. Çünkü 2002'de devreye sokulan yasalar özellikle bankaların güçlü olmasını sağladı.Zaten ondan sonrası da bizim felaketimizin ilk temellerinin atıldığı yıl.Amerika'nın kendi şirketlerini kurtarmak için devreye soktuğu parasal genişleme sonucu Türkiye'ye adeta ucuz para yağdı. Bu AKP'yi bozdu. Şımarttı. Amerika'dan gelen milyar dolarlık serseri paraların kendileri için geldiğini sandı.AKP bu paraların verdiği güçle aynı zamanda halkı korkuttu: Ben gidersem istikrar da gider.Bu korku ile seçimleri rahat rahat aldı.Alınan her seçim AKP'nin liyakati daha da ayaklar altına almasına neden oldu.Ekonomi, milli eğitim, dışişleri, tarım ve daha birçok konuda eğitimli yetişmiş insanları çöpe attı. Yerine yandaşları koydu.Düşünün daha 3 gün önce Amerika'ya pazarlık için gönderdiğin heyette İngilizce bilen insan yok.Artık bunlar tartışmanın da bir anlamı yok.Türkiye şunu çok iyi anlamalı, ortada bir ekonomik model yok! Ortada büyük bir çöküntü var. Bugün dolar, bu hale geldiyse, ülkede işsizlik patladıysa enflasyon aldı başını gidiyorsa bu AKP'nin bir ekonomi politikasının olmamasından ve beceriksizliğinden kaynaklanıyor."Amerika bize ekonomik savaş ilan etti, her şey Papaz yüzünden oldu" gibi iddiaları bir kenara bırakıp kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz lazım.Nedir bu gerçeklerimiz?Türkiye tek kuruş, sanayiye yatırım yapmadı, üretime yatırım yapmadı ve sadece inşaat sektörüne büyük projelere para gömdü. Aşırı derecede borçlandı. Özel sektörün kontrolsüzce borçlanmasına izin verdi. Borçla büyüdü, başkalarının parasıyla yatırım yaptık, başkalarının parasıyla ev aldık, başkalarının parasıyla AVM yaptık, başkalarının parasıyla tatil yaptık.Komplodan bahsediliyor. Ülkenin dış borcu 400 milyar doların üzerinde. Milli gelirin neredeyse yüzde 60'dan fazlası.Cari açık 60 milyar dolara ulaşmış ve mili gelirin yüzde 7'sinden fazla. Allah aşkına ne komplosu, bırakın bu yalanları lütfen artık halkı da kendinizi de aldatmaktan vazgeçin. Ortada büyük bir başarısızlık büyük bir beceriksizlik var.Vatandaş da artık aklını başına toplamalı ayağını yorganına göre uzatmalı.Öyle, on iki ay taksitle tatillere gitmek. 150 liraya bir kahvaltı yapmak ve benzeri bırakın artık. Türkiye böyle bir ülke değil, Türkiye bu parayı kazanmıyor kazanmadığın parayı harcayamazsın. Sonra seni borç bağımlısı yapan hükümete "aman istikrar bozulmasın" diye oy veriyorsun.Türkiye yanıyor, bu yangının sorumlusu AKP olduğu kadar sorgulamayan, bilinçsizce, aman düzenim bozulmasın aman konut kredi ödemelerim borçla da olsa çevrilsin diyerek bu iktidara onay verenlerdir.

…***

Faruk Çakır, 13 Ağustos tarihli Yeniasya gazetesinde, “Sadra şifa teklifi olan var mı?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Bilhassa ekonomik anlamda sıkıntılı bir süreçten geçtiğimiz her halde inkâr edilemez.Türk Lirası, tahminlerin de üzerinde bir  nisbette yabancı paralar karşısında değer kaybetti. Elbette bu tablo bir günün meselesi değil. Yıllardan beri devam eden bir anlayışın, bir politikanın neticesini görmüş oluyoruz.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Ortaya çıkan mevcut tabloya rağmen kabahati üstüne alan, “Bir gram olsun hatamız oldu” diyen bir idareci, bir siyasetçi ya da bir uzmana rastlamıyoruz. Atalarımız her halde bu günleri de görüp “Hata kürk olsa giyen olmaz” demişler...

Mesele sadece döviz fiyatlarının artması, TL’nin değer kaybetmesi değildir. Bütün bunlar bir neticedir. Bu tabloyu ortaya çıkaran sebepler üzerinde durmaz, düşünmez ve çare aramazsak çıkış yolu da bulamayız. Her krizin bir çıkış yolu mutlaka vardır. Ve bu krizden de bedel ödeyerek de olsa mutlaka çıkılacaktır. Ancak ilk adım olarak yaşanan hadisenin ciddî bir kriz, önemli bir mesele olduğunu kabul etmek gerekir.

Döviz krizinin ayyuka çıktığı gün ve saatten sonra başta idareciler olmak üzere bazı Sivil Toplum Kuruluşları’nın yaptığı açıklamalara bakınca meselenin ehemmiyetini kavramadıkları akla geliyor. Ya konuyu anlayamamışlar ya da öyle görünmek  işlerine geliyor. Ortada çok önemli bir mesele var. Ortaya bir fatura çıktı ve bunu da birlikte ödeyeceğiz. Bir günde belki de bir yıllık fakirleşme yaşandı. TL bir günde neredeyse yüzde 20 değer kaybetti. Bunu görmeden devam etmek mümkün mü?

“Bize ne! Biz dolarla maaş almıyoruz. İthalatçı ya da ihracatçı değiliz. Dolarla iş yapanlar düşünsün” ya da “Dolar 10 TL olsa bize ne? Mühim olan birlik ve beraberliğimiz” gibi sanal âlemde yapılan paylaşımlar belki çok ‘beğeni’ alır ve kulağa hoş gelir, ama bu tavır içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşmamıza fayda verir mi?

Başkasını ve dünyayı kandıramayız, en iyisi kendimizi de kandırmayalım: Bu anlayışla, dertleri, hastalıkları, sıkıntıları görmezden gelerek ya da inkâr ederek bir yere varamayız. Hele hele “Bize bir şey olmaz. Döviz de neymiş. Biz işimize bakalım” tavrı hastalığın büyümesini ve yaranın derinleşmesini netice verir.

Tabiî ki bu kriz hepimizi etkiler ve çıkış yolunu da birlikte bulmalıyız. Fakat idarecilerin dertleri inkâr tavrı çıkış yolunu bulmayı da zorlaştırıyor. Hele hele iş adamlarının temsilcileri ve STK’lar adına yapılan açıklamaların Türkiye ve dünya gerçekleriyle bir örtüşmesi, bir uyumluluğu var mı? Sadece hamaset, sadece kendini kandırma tavrı. Yahu, ortada ciddî bir yangın var. Bu  yangını görmemek, “Ortalık güllük gülistanlık” demek yangını söndürür mü?

…***

Murat Muratoğlu 13 Ağustos tarihli Sözcü gazetesinde, “adamlar yol yaptı, ilk selde yıkıldı” başlıklı yazısını okıuyucularla paylaşıyor.

“Türkiye ekonomisi en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Beklenen çıkış; “Onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah'ımız var” ile de gelmiyor! Durum daha kötüye gidiyor. Türkçe meali; “Aslında dolar artıyor ama nasıl durdurulacağı ve ekonomi konusunda hiçbir fikrim yok” anlamına geliyor. Halk edebiyatından nadide örnekler sunuyor. Doları olan kim? Eleştirince hemen; “Hepimiz aynı gemideyiz!” Nedense bu laf hep gemi su alırken söylenir. Kaptanın seyir defterine kaydedilir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Normalde pek de umurunda değildir. Önümüzde koskoca buzdağı, bütün krediyi betona harca… Onca uyarıya rağmen dümeni kırma… Haliyle gemi bodoslama girsin buzdağına… Sonra da “Halkımız var!

Peki, gemi personeline ne demeli? Devlet dairelerine, kamuya, belediyelere eş, dost, tanıdığı işe alırken, madenleri, arazileri, ihaleleri peşkeş çekerken “Batıracaksınız” diyenler hep vatan haini…Millet pazara gidemiyor, faturalarını ödeyemiyor, borçlarını döndüremiyor.Geminin altında zincire vurulmuş kürek çekiyor. Geminin sefasını sürenler zaten belli… Kürek mahkumu gerisi… Böyle yönetilmeyi de kendi istedi! Memleketi yerken aynı gemide değil miydik? Biz sonradan mı geldik? Adam ihale kapıyor, parasını nakit alıyor. Sel oluyor. Yapılan yollar ve 8 köprü yıkılıyor! Kimse de bir şey demiyor. Adamlar yol yaptı, köprü yaptı ama ilk selde yıkıldı! Şimdi elimizde ne kaldı?