İran İslam inkılabı ve sosyal bilimler tezleri - 2
Bugünkü sohbetimizde İslam inkılabını dünyanın diğer büyük inkılaplarından ayırt eden özelliklerini irdelemeye devam etmek istiyoruz.
İran İslam inkılabının başka büyük inkılaplardan farklı kılan en önemli özelliklerinden biri, İran’ın jeo politik konumu ile ilgilidir.
İran Ortadoğu bölgesinde yer alıyor ve bundan önce Ortadoğu bölgesinin hiç bir ülkesinde ne İslam inkılabı ve ne de başka hiç bir inkılap gerçekleşmişti. Bu yüzden İslam inkılabı Ortadoğu bölgesinde ilk inkılap ve ecnebi güçlerin büyük nüfuzu olan bu bölgede bir dönem noktasıydı.
İran jeo politiği ile ilgili bir başka nokta da şu ki İslam inkılabı, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri olan bir İran’da gerçekleşmişti ve petrol ve doğalgaz uluslararası siyasetin üzerinde etki bakımından önemli bir konusu söz konusuydu.
Gerçekte petrol ve doğalgaz kaynakları büyük güçlerin İran’a ilgi duymalarının ana nedenlerinden biriydi. Nitekim İran’da 1953 darbesi, 1948 yılında petrolün millileştirilmesi ve Britanya devletinin eli İran petrolü üzerinden kesilmesi yüzünden gerçekleştirildi. Bu şartlar, bundan önce içinde inkılap yaşanan başka hiç bir ülkede olmamıştı.
Bundan başka 1970’li yıllarda dünyada petrol fiyatlarında yaşanan artıştan kaynaklanan şok, hatta uluslararası uluslararası düzeni de etkiledi ve İran’da inkılabın gerçekleşmesi dünya ekonomisi için büyük önem arzeden petrol fiyatlarını arttırabilirdi. Bu konu bir yandan İran’ın jeo politik önemini ifade ederken, öbür yandan da İran’ın kraliyet düzeni sanayileşmiş ülkelerin enerji ihtiyacını karşıladığı için büyük güçlerin özel desteğinden yararlandığını gösteriyordu ve İslam inkılabı bu şartlara rağmen gerçekleşti.
İslam inkılabını dünyanın diğer büyük inkılaplarından farklı kılan bir başka özellik, İslam inkılabı dünyada ilk dini inkılap olması ve İran’ın siyasi düzeninde dinin ihya olmasına ve hatta uluslararası düzeyde dinin ön plana çıkmasına yol açmasıydı.
İran’da İslam inkılabı gerçekleşmeden önce İslam dünyasında şii ve şii olmayan bir çok hareket şekillendi ve sömürü ve istibdat düzenlerinin zincirinden kurtulmak için bazı hareketler başladı. Ancak bu hareketlerin hiç biri geniş kapsamlı ve ideolojik bütünlük arzeden ve tüm halk kitlelerini bir bütün olarak hakim düzene karşı harekete geçiren bir inkılaba dönüşemedi.
İslam inkılabı dini ve mezhebi değerlerden yararlanarak yapılanma gücünü ispat etti ve İran'da hakiki bir İslam inkılabını gerçekleştirdi. İslam inkılabı İran’da siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerini altüst etti ve bir inkılabın siyasi ve sosyal endekslerine birlikte sahipti.
Şehit Murtaza Mutahhari İslam inkılabını tanımlarken bu inkılabı enbiya inkılabı ve özellikle asrı saadet inkılabının bir dalı olarak değerlendirerek tanımladı.
Şehit Murtaza Mutahhari “İslam inkılabı üzerine” adlı eserinde şöyle yazdı: asrı saadetin inkılabı, mezhebi ve İslamî bir inkılap olmakla beraber siyasi, manevi, sosyal, iktisadi ve maddi bir inkılaptı. Yani hürriyet, hür olmak, adalet, sosyal ayrımcılıkların ve sınıfların arasında uçurumların olmaması İslamî tealimin içinde yer alan konulardır. Sözü edilen bu boyutların hiç biri İslam dışında değildir ve İran İslam inkılabının başarısı da sadece maneviyat etkenine dayanmaması ve maddi ve siyasi etkenleri de muhtevalarını İslamîleştirerek kendi içine almasına dayanıyordu. Örneğin mücadele derin bir maneviyatla beraberdir. Öte yandan tüm İslamî tealimlerde de hürriyet ve özgürlükçü ruh göze çarpar.
Aslında bir çok araştırmacı ve yazar İslam inkılabının diğer büyük inkılaplarla farklılığı konusunda din meselesine değinmiştir. Örneğin Celal Dırahşa şöyle diyor: İran inkılabı Fransa ve Rusya inkılapları gibi siyasetin dinden ayrı olması temelinde gerçekleşen büyük inkılaplardan farklı olarak toplum bireylerinin dini inançları temelinde gerçekleşti ve İslam dini İran milleti arasında kalbi bir inanç olarak bu inkılabın zafere ulaşmasında temel rolü ifa etti.
Nicky Kedi ise şöyle diyor: İran milletinin inkılapçı hareketi, Batı kültürü ve ideolojileri topluma dayattığı modelleri değiştirmek üzere gerçekleşti ve İslamî İran kültürü ve medeniyeti temelinde bir nizamın temelini atmak amaçlandı. İran milletinin kültürel ve tarihi kimliği asırlar boyunca sosyal hayatın tüm alanlarında dini düşünceler ve merasimlerle anlam kazandığından, dini gözardı eden bir düşüncenin yaygınlaştırılması derin fikri krizlere yol açtı ki bunun artçı depremleri de İran’nın tüm siyasi, kültürel, sosyal ve iktisadi alanlarını etkiledi. Bu dini olmayan eğilimle mücadelede İslam inkılabı yeni krizlere uygun tepki bulmak istedi ve bu yüzden inkılabın en önemli amacı İran’ın dini ve milli kimliği temelinde bir model sunmak ve dini ihya etmek oldu.
Kuşkusuz İran İslam inkılabının vuku bulmasında iktisadi ve siyasi meseleler de etkiliydi, fakat bir çok araştırmacının belirttiği üzere, halkı sokaklara çeken ve aylarca süren kanlı eylemler katılmaya yönelten esas etken, İran rejiminin İslamî değerler ve yasalarla tezat yaşamasıydı ve halkın bunun yerine talepleri İslam ilkeleri, değerleri ve ülkülerinin hakim olmasıydı.
Bundan başka İran İslam inkılabı, dinin sosyolojik hareketinde var olan yoldan farklı bir yol belirledi. Örneğin Emil Durkim ve Max gibi düşünürlerin başını çektiği örf ve adet tartışmaları alanı sorgulanmaya başladı. Bu kesimin düşüncelerine göre akılcılık yolunda toplumlarda kudsi unsurlar marjinalleşmiş ve akılcılık bu unsurların yerini almaya başlamıştır.
Ancak İslam inkılabı gündeme geldikten sonra bu düşünceler ciddi bir şekilde sorgulanmaya başlandı, zira İslam inkılabı kudsileşme yolunda bir adımdı. İslam inkılabı, toplumların sadece sekülerleşme yoluna adım atmadıklarını, hatta daha önce bu yola atım atmayan ülkelerin tekrar kudsileşmeye geri döndüklerini ortaya koydu. Bu açıdan bakıldığında, İslam inkılabı hatta Marksist düşünceyi de çürütüyordu, zira marksistler dini kitlelerin afyonu ve hakim sınıfın toplumun alt sınıflarını sömürme aracı olarak biliyor ve dinin kurtarıcı özelliği olduğuna inanmıyordu.
Dolaysıyla İran İslam inkılabının en seçkin ve en belirgin farklılığı, bu inkılabın dini bir toplumun temelini atmaya yönelmesiydi, yani o günlerde çağdaş toplumlarda yaşanan tüm büyük hareketlerle dinin sosyal konumu gözetilmezken ve hatta dini zayıflatma veya tamamen insani ve sosyal ilişkilerde ortadan kaldırma eğilimi hakimken, İran İslam inkılabı Batı dünyanın tüm ideolojik akımlarının tersi istikametinde hareket ederek İran toplumunun tarihi kimliğinin farklı imajını gün ışığına çıkardı. Gerçekte İslam inkılabı halkın hakimiyetine vurgu yapıyor ve halkçı olmak da bu inkılabın temel bileşenlerinden birini oluşturuyor ve bu bileşen de ilahi hakimiyete vurgu yapıyor.
İslam inkılabını dünyanın diğer büyük inkılaplarından farklı hale getiren konulardan biri de dönem rejiminin iktisadi ve askeri şartlarıydı. İslam inkılabı iktisadi ve askeri açılardan güçlü konumda ve bu yüzden Batı ve özellikle Amerika tarafından bölgenin jandarması olarak seçilen bir ülkede gerçekleşti. Pehlevi rejimi petrol fiyatlarının yükselmesi yüzünden mali açıdan iyi konumdaydı ve Batılı devletlerden modern askeri teçhizat satın alabilecekti ve hatta Umman kralının talebi üzerine bu ülkede ayrılıkçı solcu militanlarla da savaşmıştı.
Pehlevi rejimi 413 bin askeri olan güçlü bir orduya sahipti ve buna göre de Ortadoğu bölgesinin en güçlü ordularından biri sayılıyordu ve İslam inkılabı bu şartlara rağmen gerçekleşti. Oysa Fransa ve Rusya’da inkılapları sırasında iki ülke iktisadi açıdan iflas eşiğine gelmiş ve askeri açıdan da art arda savaşları yüzünden çok zayıf konumdaydı.
Fransa’da 1789 yılında hatta kendi halkının yiyecek ekmeğini bile karşılayamıyordu ve Rusya’da Romanovların iktidarı birinci dünya savaşının tutsağı olmuş ve ciddi siyasi, sosyal ve iktisadi sarsıntı geçirmişti.