İran İslam inkılabı ve sosyal bilimler tezleri - 13
Bugünkü sohbetimizde Edvard Abrahamian’ın İran İslam İnkılabından nasıl etkilendiğini gözden geçirmek istiyoruz.
İran İslam İnkılabını özel olarak araştıran uzmanlardan biri de Edvard Abrahamian’dır. Abrahamian aslen İranlıdır ve Tahran’da dünyaya gelmiştir. Ancak Abrahamian henüz 10 yaşındayken İngiltere’ye gitti ve yüksek lisans diplomasını burada aldı. Abrahamian daha sonra doktora derecesini Colombia üniversitesinden aldı ve Prinstone ve Oxford üniversitelerinde öğretim üyeliğini yaptı. Abrahamian hali hazırda da Amerika’nın New York kentinde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Abrahamian’ın en önemli eseri “İki inkılap arasında İran”, adlı kitaptır. Bu kitapta Abrahamian İran’da meşrute inkılabı ile İslam inkılabı arasında kalan 70 yıllık dönemde yaşanan gelişmeleri irdeliyor.
Gerçekte İran İslam İnkılabı Edvard Abrahamian’ın düşünceleri üzerinde büyük etkileri olmuştur. Abrahamian İran İslam İnkılabı gerçekleşmeden önce İran gibi dindar bir toplumda nasıl Tudeh partisi gibi komünist ideolojiyi benimseyen bir partinin gelişerek büyüdüğü üzerinde araştırma yapıyordu. Ancak İran İslam İnkılabı vuku bulunca Abrahamian’ın araştırma ekseni değişti ve Abrahamian bu kez din etkeninin nasıl İslam inkılabının şekillenme zeminini oluşturarak zafere kavuşturduğunu araştırmaya başladı.
Edvard Abrahamian “İki inkılap arasında İran”, adlı eserinde meşrute inkılabı ile İslam inkılabı arasındaki farklılıkları anlatıyor. Abrahamian şöyle diyor: 20. Yüzyılda İran’da iki önemli inkılap gerçekleşti. İlk inkılap kısa süreliğine olsa bile modern aydınların zaferine şahit oldu. Bu aydınlar Batı’nın nasyonalizm, liberalizm ve sosyalizm gibi ideolojilerinden etkileniyordu ve bu yüzden tamamen dini olmayan bir anayasa hazırladılar ve İran toplumu Avrupalı çağdaş toplumlara uygun biçimde yenilenmesine umut bağladılar. Ancak İslam inkılabı ile birlikte ulema meydanlara çıktılar. Bu alimler İslam’ın altın çağından ilham alıyordu ve zaferlerini tamamen dini bir anayasa hazırlayarak güvence altına aldılar. İranlı alimler şeriat mahkemelerini mevcut mahkemelerin yerine geçirdiler ve demokrasi gibi kavramları ilhadi kavramlar niteleyerek eleştirdiler.
Edvard Abrahamian şöyle devam ediyor:
Gerçekte dünyanın çağdaş tarihinde İran İslam İnkılabı eşsiz bir olaydır, zira bu inkılap İslamî parti veya dini olmayan ideoloji ile donanmış sosyal bir grubu değil, minber ve tüm din adamı olmayan yetkililerin ve hatta milletin seçtiği milletvekillerinden oluşan en yüksek kurumun icraatının gözetilmesinde ilahi hak iddiasıyla donanmış muhafazakar din adamlarını iktidarın başına taşıdı.
Edvard Abrahamian İran İslam İnkılabının zaferi hakkında önemli gerekçeleri gündeme getiriyor, fakat ilk etken olarak Pehlevi rejiminin uyumsuz kalkınmasından söz ediyor. abrahamian Farsçaya da çevrilen “İki inkılap arasında İran” adlı kitabında, İran İslam İnkılabının vuku bulması konusunda Pehlevi rejiminin taraftarları ve muhalifleri tarafından gündeme getirilen iki farklı yorum söz konusu olduğunu ifade ediyor.
Pehlevi rejiminin taraftarları İslam inkılabı, şahın ülkeyi modernize etme süreci, muhafazakar İran milleti için aşırı derecede hızlı ve ivmeli olduğu için vuku bulduğunu savunuyordu. Pehlevi rejimi karşıtları ise şahın modernize etme çalışması yetersizliği, şahın CIA kuklası olması İslam inkılabının vuku bulmasının asıl sebepleri olduğunu belirtiyordu.
Ancak Abrahamian bu konuda farklı bir yorum sunuyor ve şöyle diyor: şah iktisadi – sosyal alanlarda yenilenmeye gitti ve sonuçta yeni orta sınıfı ve sanayi alanındaki işçi sınıfını geliştirdi, fakat siyasi alanda yenileme yapamadı ve bu zafiyet, siyasi nizamla halkın irtibat yollarını tıkadı ve aynı zamanda hakimiyette yer alan kesimle sosyal modern güçlerin arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi ve daha da önemlisi siyasi kurumu başta çarşı ile alimlerden oluşan muhafazakar sosyal güçlerle birleştiren az sayıdaki irtibat köprülerini de yıktı. Böylece 1978 yılında gelişmiş iktisadi – sosyal düzenle gelişmemiş siyasi düzen arasındaki uçurum bir tek iktisadi krizi rejimi tümüyle dağıtacak noktasına kadar genişledi. Dolaysıyla İslam inkılabı aşırı kalkınma veya kalkınmama yüzünden değil de aslında uyumsuz kalkınma yüzünden vuku buldu.
Edvard Abrahamian Pehlevi rejiminin din karşıtı politikalarını da İslam inkılabının vuku bulmasında önemli bir etken olarak gündeme getiriyor. Abrahamian Restahiz (Diriliş) partisinin kuruluşunu da Pehlevi rejiminin din karşıtı politikalarının dönüm noktası olarak görüyor ve dinin İran İslam İnkılabının şekillenmesi üzerindeki tesiri hakkında şöyle yazıyor:
Pehlevi rejimi dine karşı geniş ve eşzamanlı bir taarruz başlattı. Restahiz partisi şahı ülkenin manevi ve siyasi lideri olarak tanıtırken, ulemayı da ortaçağ gericileri ilan etti ve İran büyük medeniyete doğru ilerliyor, iddiasına paralel olarak İslamî takvim yerine de 2535 yıllık Padişahlık takvimi adı altında uydurma bir takvimi dayattı. Böylece İran bir gecede hş. 1355 yılından 2535 yıllık padişahlık yılına sıçradı.
Edvard Abrahamian şöyle devam ediyor:
Restahiz partisi İranlı Müslüman kadınları üniversitelerde çarşaf örtünmemeye teşvik ediyor, dini vakıflara özel denetçiler gönderiyor ve ancak vakıflar idaresi dini kitapları yayımlayabileceğini söylüyordu. Restahiz partisi Tahran üniversitesi İlahiyat fakültesini de yeni yeni silahlı kuvvetler bünyesinde kurulan Din ordusu adlı bir teşekkülü genişletmeye ve hakiki İslam’ı öğretmek üzere kırsal yörelere daha fazla görevli göndermeye teşvik ediyordu.
Gerçekte tüm bunlar, Abrahamian’ın “İki inkılap arasında İran” adlı eserinde işaret ettiği ve İslam inkılabının vuku bulmasında etkili olduklarını belirttiği Pehlevi rejiminin din karşıtı politikalarının sadece küçük bir bölümünü oluşturuyor.
Abrahamian İki inkılap arasında İran” adlı eserinin bir bölümünde İslam dininin İslam inkılabının şekillenmesi üzerindeki etkisi hakkında ayrıca şu noktaya dikkat çekiyor: İslam’ın 1979 yılında inkılabın gerçekleşmesinde ifa ettiği önemli rolü, sadece İran tarihi ile çelişki yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda ilk bakışta modernizasyonun dini yok etmek ve kentleşmenin gelişmesi yeni sınıfların takviye edilmesi ve muhafazakar sınıfların zayıflaması ile sonuçlanacağı yönündeki tezi de çürüttüğü anlaşılıyor.
İslam inkılabından önce ideolojik yapısı büyük oranda sola eğilimli olan Edvard Abrahamian Pehlevi rejiminin din karşıtı politikaları İslam inkılabının vuku bulmasında etkili olduğunu belirtmenin yanıda İmam Humeyni’nin -ks- önderliği üzerinde de özel olarak duruyor, ki bu da İran İslam İnkılabının Abrahamian’ın tezleri üzerindeki etkilerinden biridir.
Edvard Abrahamian İmam Humeyni’nin -ks- kişiliği ve İran İslam İnkılabının vuku bulması üzerindeki tesiri hakkında önemli bir noktaya işaret ediyor. gerçi Abrahamian İmam Humeyni’nin -ks- İran İslam İnkılabının vuku bulmasında rolünü Lenin’in Bolşivik devriminde rolü, Mao’nun Çin devriminde rolü ve Kastro’nun Küba devrimde rolü ile mukayese ediyor, ama devamında şöyle yazıyor: İki etken Ayetullah Humeyni’nin -ks- belirleyici rolünü ve halk arasında sempatisini aydınlatıyor. İlk etken, Ayetullah Humeyni’nin -ks- sade kişiliği ve yaşamı ve şah ile uzlaşmaktan kaçınmasıdır. Politikacıları refah içinde yaşayan bir ülkede Ayetullah Humeyni -ks- sofivari ve halk kitleleri gibi fazla maddi refahı olmayan sade bir yaşam sürdürüyordu.
Abrahamian şöyle devam ediyor:
Siyasi liderleri bin bir yüzlü, sahtekar, sırf akrabalarına ve yakınlarına önem veren bir toplumda Ayetullah Humeyni -ks- sımsıkı her türlü uzlaşmayı hatta gerekli olduğu yerlerde reddediyordu. Ayetullah Humeyni -ks- eğer hakedecek bir şey yaparlarsa hatta kendi evlatlarını bile infaz edeceğini söylüyor ve maddi güç değil de manevi güç peşinde olan ilahi insanlar gibi hareket ediyordu. Ayetullah Humeyni -ks- fasık ve din düşmanı ve yolsuzlukları ile ün yapan bir dönemde dürüst, mücahit, kararlı ve en önemlisi fesat düşmanı biri olarak meydanlara çıktı. Özetle öyle bir inkılapçı ve bilge bir lider meydanlara çıktı ki dünyada sayıları çok az olan kıymetli liderlerden biri oldu.
Edvard Abrahamian ayrıca İmam Humeyni’yi -ks- halkı şah rejiminden hoşnutsuzluğundan yararlanan ve İslam inkılabını zafere götüren akıllı bir lider olarak tanımlayarak şöyle yazıyor:
Ayetullah Humeyni’nin -ks- seçkin konumunu belirleyen ikinci etken siyasi ve sosyal güçlerden geniş bir kitleye hitap etmesidir. Ayetullah Humeyni -ks- 15 yıllık sürgün hayatında muhalif kesimleri rencide edecek konuların hakkında görüş beyan etmekte temkinli davranıyordu. Toprak reformu, ulemanın rolü, kadın erkek eleştirileri gibi konular bunlardan bazılarıydı. Şah rejimini eleştirirken tüm muhalif kanatların hemfikir oldukları konulara değiniyordu. Örneğin İsrail ile açık gizli ilişkiler veya fakirle zengin arasındaki uçurum bu konulardan bazılarıydı.