İran İslam inkılabı ve sosyal bilimler tezleri - 14
Bugünkü sohbetimizde Jeffrey Roger Goodwin’in İran İslam İnkılabından nasıl etkilendiğini gözden geçirmek istiyoruz.
Jeffrey Roger Goodwin, inkılapların üzerinde araştırma yapan ve özellikle İran İslam İnkılabını detaylı bir şekilde araştıran Amerikalı teorisyenlerden biridir. Amerika’nın New York üniversitesi sosyoloji hocası olan Goodwin sosyal hareketler alanında inkılapların ve terörizmi inceliyor. Goodwin’in daha yeni araştırmaları ise daha çok terörizm üzerinde odaklanıyor.
Goodwin İran İslam İnkılabından etkilenen teorisyenlerden biridir.
İran İslam İnkılabını araştırmak için Nikki Kadey düşüncelerinden yararlanan Goodwin, İslam inkılabının dördüncü kuşat teorisyenlerinden sayılıyor. Jeffrey R. Goodwin, John Foran ve Jack Goldstone gibi teorisyenlerle birlikte inkılapların dördüncü kuşak teorisyenleri olarak biliniyor.
İnkılapların birinci, ikinci ve üçüncü kuşak tezlerinde insan etkeni ve liderler gibi aktörlerin bu tezlerde pek fazla önem arzetmediği ve bu önemli etkenin gözardı edildiği anlaşılıyor. Bu durum inkılapların alanında dördüncü bir kuşağın ortaya çıkmasına sebep oldu ve Jeffrey R. Goodwin bu kuşağa mensup olan teorisyenlerden biridir ve bir inkılabın ilerleme sürecini, ideolojisini ve liderini göz önünde bulundurur.
İnkılap tezlerinin dördüncü kuşak teorisyenleri, inkılap sürecini araştırmak ve başladığı ve inkılapçı sürtüşmelerin yayılmaya başladığı zamanlarda neler yaşandığını göstermek gerektiğini savunuyor.
İnkılapların dördüncü kuşak düşünürleri arasında analiz süreci her inkılabın kökleri araştırılarak başlıyor ve sonuçlarına kadar devam ediyor. Bu teorisyenler inkılapta önderin toplumla ilişkisi, kültürü, kültürle ideoloji ilişkisi gibi bazı önemli konulara işaret ediyor.
Jeffrey R. Goodwin önderle inkılap tabanı arasındaki ilişkide, bu ilişkiyi karşılıklı görüyor ve tabanların önderleri ortaya çıkardığı gibi önderler de tabanları inşa edebileceklerini ve bu iki etken birbirini pekiştirdiğini ve yeniden ortaya çıkardığını belirtiyor.
Bir başka ifade ile Goodwin’in taban – önder ilişkisi hakkında görüşünü uluslararası ilişkilerde bazı teorisyenlerin savunduğu görüşlerin arasında saymak mümkün. Aleksandır Wendt gibi teorisyenlerin de aralarında yer aldığı bu kesime göre, taban ve önder birbiri üzerinde karşılıklı etkileri vardır ve nasıl ki önder tabanı inşa ediyorsa, taban da önderin icraatını ve davranışlarını etkileyebilir. Bu kesimde yer alan teorisyenler de aslında uluslararası ilişkilerde tez üreten yeni kuşaktır ve eski kuşakla yeni kuşak arasında bir köprü konumunda sayılır.
Jeffrey R. Goodwin İran İslam İnkılabı sırasında ve sonrasında taban ve önderin karşılıklı etkileşimleri hakkında yaptığı değerlendirmede, İran’da taban İslam inkılabından önce hem hükümet ekseninde önder ve hem hükümet dışında önder etkenleri ve özellikle din adamları ve aydın kesim tarafından yok edildiği gibi İslam inkılabından sonra da önderin yeni tabanın şekillenmesinde ciddi etkisi olduğunu ve tabanın önderin tavır ve icraatı üzerinde etki yaptığına inanıyor.
Goodwin, bir yandan Teda Scachpul ve John Foran gibi teorisyenlerin görüşlerinden yararlanarak Pehlevi rejiminin icraatını eleştiriyor ve bu icraatın İslam inkılabının vuku bulmasına zemin hazırladığı savunuyor, öbür yandan da din adamları, orta sınıfın aydın kesimlerini İslam inkılabının vuku bulmasının esas dinamikleri olarak açıklıyor.
Jeffrey R. Goodwin şöyle diyor:
Greve giden sanayi işçileri, piyasanın şiddetli iktisadi baskıları altında kalan işadamları ve sanayiciler, öğrenciler, devlet memurları, oturma eylemi yapanlar, kentsel alanların orta sınıf kadınları ve erkekleri İran İslam İnkılabının şekillenme sürecine eşlik eden ve katılan kesimlerdir.
Goodwin şöyle devam ediyor: insanlar ancak yönetimi devirmek üzere ortaya çıkan fırsatlardan yararlanabileceklerini görmedikleri müddetçe toplumların en yoksun kesimleri en zorlu ve meşakkatli dönemlerde isyan etmez ve hatta insanlar isyan ettikleri ve büyük inkılapçı hareketler başladığında her zaman iktidarı ele geçiremezler.
Jeffrey R. Goodwin ayrıca kültür ve iktidarın yan yana tesirlerinden söz ediyor. Goodwin önder ve tabanın karşılıklı etkileşimleri İran İslam İnkılabının şekillenmesinin bir etkeni olarak görmenin yanında bu inkılapta din etkenini de inkılapçı bir güç olarak görüyor. Bu doğrultuda Goodwin İran İslam İnkılabı ile ilgili olarak Mustafa Emirbayer’le birlikte sunduğun tezinin bir bölümünde sadece taban etkenin İslam inkılabının şekillendirmediğini, bu inkılabın vuku buluşunda şia mezhebi de inkılapçı bir güç olarak eksen rol ifa ettiğini belirtiyor.
Goodwin ve Emirbayer’in görüşünde yer alan eksen nokta şu ki, bu iki düşünür açıkça İslam inkılabı vuku bulduktan sonra günden güne inkılapların vuku buluş, süreci ve sonuçlarında kültürel etkenlerin önemi arttığını belirtiyor. Goodwin ve Emirbayer şöyle diyor: Çoğu düşünür şimdi inkılap tezlerinin üçüncü kuşağında yer alan teorisyenlerin görüşü kültür bileşeni göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyor.
Goodwin ve Emirbayer’in görüşüne göre, inkılabı daha uygun bir şekilde teorize etmek için taban, kültür ve psikoloji gibi etkenleri de hesaba katmak gerekiyordu. İki düşünür buna göre analiz çerçevelerini tedvin etmeye çalışıyor. İki düşünür, kullandıkları analiz çerçeveleri bir tez olmadığını, bilakis geniş kapsamlı bir analiz stratejisi veya yeni bir paradaym olduğunu, bu da nasıl inkılap sırasında kaynaklar, ürünler ve hatta konumlar özel teamül şebekelerinden geçtiğini vurguluyor.
Goodwin ve Emirbayer’in görüşü, İran İslam İnkılabı kültür ve kültürel konuların inkılap tezlerine girmesinde önemli rol ifa ettiğini ve sonuçta mevcut tezlerin ıslah edilmesinde ve yeni tezlerin gelişmesine katkı sağladığını gösteriyor.
Goodwin devletlerin kültürel ve ideolojik boyutları ve ayrıca sosyal hareketlerin gelecekte inkılap araştırmalarında ciddi bir şekilde gözetilmesi gerektiğini kaydediyor.
Goodwin, İran İslam İnkılabı zafere kavuştuktan sonra yine önder taban etkileşimleri karşılıklı olduğuna inanıyor. Goodwin 1993 yılında John Foran’la birlikte “İran ve Nikaragua’da inkılapların sonuçları” başlığı altında kaleme aldıkları bir makalede İran İslam İnkılabını irdelemeye çalışıyor.
Gerçekte Jeffrey R. Goodwin’in İran İslam İnkılabı hakkındaki araştırmalarının belirgin özelliklerinden biri de şu ki bu araştırmaları John Foran ve Mustafa Emirbayer gibi İran İslam İnkılabının şekillenme süreci hakkında kısmen bilgili olan düşünürlerle yapmış olmasıdır. Goodwin ve John Foran haklı olarak İran’da İslam inkılabı vuku bulduktan sonra devlet erkanlarının yeniden inşası İslamî kalıpta gerçekleştiğini ve hukuk sistemi de dinin gözetiminde kurulduğunu ve uygulandığını belirtiyor.
Gerçi bu arada Jeffrey R. Goodwin’in İran İslam İnkılabının şekillenmesi ve ayrıca İslam inkılabından sonraki İran hakkındaki görüşlerine ciddi eleştirilerin yöneltildiği belirtilmelidir. İlk eleştiri, Goodwin’in İran İslam İnkılabının vuku bulmasında din adamlarının rolü ile ilgili görüşüdür. Goodwin, din adamları halkın mevcut düzenden hoşnutsuzluğundan yararlanarak hükümet karşıtı bir ittifak kurduklarını ve böylece inkılap için zemin hazırladıklarını ve ardından kendileri İran’da önceki önderlerin yerine geçtiklerini ileri sürüyor. Oysa İran halkı din adamlarını bağımsız, bağımlı olmayan ve pehlevi rejimini eleştiren önderler olarak benimsemiş ve halkla din adamları arasında bir nevi ideolojik ve kimlik temelinde bir yakınlık oluşmuştu ve halk Pehlevi rejimi ile mücadelede din adamlarına katılmıştı.
Goodwin’e yöneltilen bir başka eleştiri de şu ki Goodwin’e göre İslam inkılabından sonraki İran’da ve yeni siyasi nizamda din adamları iktidarın yeni yapısını oluşturmuş ve İran’ın önemli siyasi güçleri dışlanmıştır. Oysa bu görüş her şeyden ziyade, Goodwin’in İslam inkılabından sonraki İran’ın siyasi ortamına yönelik cahilliğinden kaynaklanıyor. Zira İran’da siyasi ortamda iktidar inkılaptan sonra çeşitli kesimlerin arasında paylaşılmıştı ve hatta inkılaptan sonra İran’da ilk yöneticiler liberal kesimdendi. Daha sonraki yıllarda da din adamları sadece diğer siyasi güçlerin yanında yer alıyor ve din adamlarının yürütme kurumunda iktidarın başına geçmesi de halkın demokratik bir süreçte ve seçim sandıklarında onları seçmesi ile gerçekleşiyor.