Aralık 14, 2018 16:37 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İran İslam İnkılabının Amerikalı düşünür Michael M. J. Fischer’in düşünceleri üzerindeki etkilerini gözden geçirmek istiyoruz.

Michael M. J. Fischer Amerikalı antropoloji düşünürlerinden biridir. Dr. Fischer Amerika’nın Şikago üniversitesinde doktora öğrencisiyken tezini yazmak üzere İran’a geldi ve Yezd kentinde Zerdüşti azınlığı üzerinde araştırma yapmaya başladı ve tezini “ Zerdüşti İran; mitoloji ile adet arasında” başlığı altında kaleme aldı.

Dr. Fischer hali hazırda Amerika’nın MIT üniversitesinde antropoloji kürsüsünde öğretim üyesi olarak faaliyet yürütüyor. Fischer İran’da daha çok iktisadi antropoloji alanı ve yine İran tarımı, sineması ve siyasi meseleleri üzerine araştırma yaptı.

Fischer 1969 ila 1971 yılları arasında İran’da dini toplumlar, 1974 yılında piyasa ekonomisi, 1975 yılında dini liderler, 2005 ve 2006 yıllarında da İran’da ilik ve ahlak alanlarında araştırma yaptı.

Amerikalı düşünür Fischer İran’da sinema, antropoloji, din ve inkılap hakkında iki kitap ve 20 kadar makale yazdı. Michael Fischer’in İran İslam Cumhuriyeti hakkında en önemli kitabı “İran: dini konulardan İslam inkılabına” adlı kitabıdır. Bu eser Fischer’in İran’da saha çalışmasının sonuçlarını içeriyor. Eserin en önemli ekseni ise İran’da dini eğitim sisteminden ibarettir. Fischer bu kitapta hangi kültürel iç etkenler ve nasıl İran’da İslam inkılabı azametinde muazzam bir sosyal değişime yol açtığı sorusuna cevap bulmaya çalışıyor.

Dr. Michael Fischer, İran İslam İnkılabı inkılaplarla ilgili görüşünü etkileyen teorisyenlerden biridir. Dr. Fischer İran’da İslam inkılabı zafere kavuşmadan önce inkılapları irdelerken iktisadi ve siyasi etkenlere vurgu yapan teorisyenlerden biriydi, fakat İslam inkılabı sırasında ve sonrasında dini kültürün rolünü daha çok önemsemeye başladı ve İslam inkılabının gerçekleşmesinde çok etkenli anlayışa vurgu yapmaya başladı.

 

Michael Fischer’in eserlerinin en temel özelliklerinden biri, son iki asırda ortaya çıkan İslamî hareketleri birbiriyle karşılaştırması ve İran İslam inkılabını da bu açıdan ve tarihi süreci itibarı ile ele almasıdır. Bu özellik ise başka düşünürlerin İran İslam İnkılabına yaklaşımlarında göze çarpmıyor. Fischer, İran en azından üç açıdan siyasi ve sosyal tezin tanımı için önemli ve köklü bir örnek olduğunu belirtiyor. Medya tezleri, inkılap ve sosyal değişim tezleri ve eğitim sistemleri ile medeni toplum ilişkileri ile ilgili tezler, Fischer’in bahsettiği üç açıdır. Fischer, İran İslam İnkılabında İslam dünyasının diğer inkılapçı hareketlerinden farklı olarak seküler kesim değil de, din adamları inkılaba önderlik ettiklerini belirtiyor.

Fischer’e göre İran şahı demokratik olmayan bir iktidarla ve siyasi partilerin ve burjuvazinin rekabeti olmaksızın ve sadece mutlak otoriter bir yapı ile ülkeyi üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtarmak istiyordu.

İran devleti İslam inkılabından önce şiddetle gelişmekte olan burjuvazinin çıkarlarını temin etmeye bağımlıydı, fakat bu burjuvazinin siyaset arenasına siyasi katılımı için kısıtlı bir alanı gözetlemişti. Fischer inkılap eşiğinde olan İranlı gençleri derin dini kökleri olan ve modern geleceğe umutla bakan insanlar şeklinde vasfediyor.

Dr. Fischer “İran: dini konulardan İslam inkılabına” adlı eserinde şöyle yazıyor: Pehlevi rejimi döneminde siyasi atmosferin kapalı olması ve çeşitli söylemlerin bastırılması, dini söylemi direniş gücünün tek seçeneği ve sosyal değişimin dinamiği hali getirdi. İslam inkılabı ile sonuçlanan kültürel süreçte Aşura da siyasi direniş ütopyası misali Aşura ve Kerbela’dan sadece gözyaşı ve yas tutma anlayışının yerini aldı.

Gerçekte Kerbela hadisesi Michael Fischer’in İran İslam İnkılabını irdelemesinde önemli rol ifa ediyor. Fischer İran İslam İnkılabını bir nevi Kerbela olayının uzantısı olarak görüyor. Fischer Kerbela hadisesinin İran kültürü üzerinde etkisini, İran’da yıl boyunca Kerbela olayını yaşatmak için düzenlenen etkinliklerin rolünü, şia kültürü ile doğrudan bağlantısı bulunan geleneksel spor salonu Zurhane gibi İranlı kültürel simgelerin konumunu irdeleyerek şöyle diyor: İslam inkılabı sürecinde Kerbela şuuru, İmam Hüseyin’in -s- mazlumiyetine ağlama bahanesiyken, bu imamın inancı uğruna mücadele vermeye dönüştü. İmam Hüseyin -s- Kerbela savaşında şehit düştü ve şehadeti şia kimliğinin en temel bileşenidir. Kerbela öyküsü, şia trajedisinin varlık hakkındaki temel paradaymıdır. Bu dünyada şer ve zulüm sürekli hayır ve adalete karşı faaliyet yürütür ve müslümanların görevi, adaletin gerçekleşmesi için faaliyet yürütmektir.

Gerçekte Dr. Fischer’e göre İran milleti İslam inkılabından önce sırf İmam Hüseyin’in -s- mazlumiyeti için ağlamaktan ziyade, o hazretin zulüm ve adaletsizliğe karşı direnişinden şah rejimine karşı koymak üzere esinlendiler. Fischer, İran milletinin Ekim 1977’den şubat 1979 tarihine kadar sergiledikleri toplu tepki, büyük bir ahlaki gösteriye dönüştü ve bu tepkinin doruk noktası şia Müslümanların üçüncü imamı Hz. Hüseyin’in -s- şehadet yıldönümünde yaşandı.

Şia geleneğine göre şehadet bir nevi yeniden doğuş sayılıyor. Bu yüzden inkılapçı seferberlik iki etkenin birleşmesinden doğdu. Bu etkenlerden biri, ulemanın yaygın dinsizliğe yönelik sosyal eleştirilerle ilgili öğretiler ve diğeri de dini yas merasimleri kolaylaştıran işlevdi. İran’da inkılap, halk kitleleri yaşam konumlarını geliştirmek ve ayrıca toplumlarında dayanışmalarını sürdürmek istedikleri için gerçekleşti.

 

Öte yandan İmam Humeyni’nin -ks- has önderliği de Dr. Fischer’in İran İslam İnkılabını irdelemesinde özel bir yeri bulunuyor. Dr. Fischer “İran: dini konulardan İslam inkılabına” adlı eserinde İmam Humeyni’nin -ks- önderliğinin çeşitli boyutları hakkında şöyle yazıyor:

İmam Humeyni’nin önderliği Max Veber’in gözetlediği karizmatik önderlikten tamamen farklıdır. İmam Humeyni’nin önderliğini Molla Sadra’nın önderin ruhi merhaleleri için belirlediği çerçevede tanımlamak gerekir. Molla Sadra düşüncesinde önderle halk arasındaki ilişki feyz felsefesine göre tanımlanıyor, yani halkın öndere yönelik has duygularının topluluğu değil de, dünya hakikatlerini aşikar eden bir nurdur. İran inkılabının lideri için inkılap sadece siyasi ve iktisadi bir konu değil, aynı zamanda ahlaki bir değişimdi  ve devletle milletin davranış eğilimlerini değiştirmeliydi.

Dr. Fischer’e göre: İmam Humeyni’nin -ks- yaşamı başlı başına inkılapçı bir araçtır. İmam’ın yaşamı, onu Kerbela şehitlerine bağlayan acı ve elem özellikleri vardır. Bu özellikle aslında basasının Rıza şah adamları tarafından katledilmesi, annesinin adaletin uygulanmasını talep etmesi, 1964 yılında Irak’a sürgün edilmesi ve oğlu şah rejiminin gizli teşkilatı Savak tarafından katledilmesinden kaynaklanır.

İmam Humeyni -ks- İmam Hüseyin -s- gibi zulümle mücadele simgesidir, İmam Ali -s- gibi dini ve siyasi lider simgesidir, masum imamlar gibi tehlikeleri kontrol etme düşüncesine sahip olmasıdır. İmam Humeyni -ks- Kerbela olayının devamında bir şahsiyettir. İmam Humeyni’nin -ks- inkılapçı programının stratejisi sömürüyü, emperyalizmi, saltanatı, bürokrasiyi, iktisadi eşitsizliğe dayanan zorbalığı ve kültürel yıpranmadan kaynaklanan kendi kendine yabancılaşmayı eleştirmek ve toplum ve hükümet için ahlaki bir bakış açısı sunmak ve mektep, veliyi fakih, anayasayı kollama ve koruma konseyi ve inkılap mahkemeleri gibi stratejik kurumları oluşturmaktır.

Dr. Fischer, İmam Humeyni’nin -ks- gösteri simgelerini kullanmak ve 15 yıllık sürgün yüzünden toplumdan uzak kalmak gibi durumları İran milleti arasında inkılapçı tepki vermek üzere büyük bir güç oluşturduğunu belirtiyor. Fischer eserinde şöyle diyor: İmam Humeyni 1963 yılında şah rejimi ile muhalefet simgesine dönüştü, fakat sonuçta Kerbela yas merasimlerini ve İmam Hüseyin’in -s- şehadeti için gözyaşlarını ve 12. İmamı beklemeyi dikta rejimi devirmek üzere aktif bir mücadeleye dönüştürdü. Uzun yıllar yas merasimlerinde şahtan Yezid olarak söz edildi ve bu arada İmam Humeyni  de İmam Hüseyin’in -s- simgesi olarak görüldü.

Dr. Fischer şöyle devam ediyor:B

1978 yılının Muharrem ayı sırasında dini liderler geleneksel yas merasimi yerine rejim karşıtı protesto eylemleri düzenlenmesini istediler. Halk arasında dini duyguların tırmanması ile birlikte daha çok sayıda insan Ayetullah Humeyni’yi İmam Humeyni olarak hitap etmeye başladılar ve o yılın dini etkinlikleri büyük protesto eylemlerine dönüştü.

Dr. Fischer’e göre İmam Humeyni -ks- bu özellikleri ile ulemanın geleneksek iktidarını kurumsallaşma ve bürokrasiyi inşa etme gücüne dönüştürmeyi başardı ve bu yüzden İmamdan inkılap zafere kavuştuktan sonraki süreçlerde başarılı bir lider olarak söz etmek gerekir.

Etiketler