Aralık 14, 2018 16:49 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizinde Leyla Aşki’nin İran İslam İnkılabı ile ilgili görüşlerini gözden geçirmek istiyoruz.

İranlı araştırmacı Leyla Aşki İran İslam İnkılabınden derinden etkilenen ve halen Fransa’da yaşayan teorisyenlerden biridir. Leyla Aşki uluslararası felsefe derneğinin üyesi ve Surbon’un Rene Dekart fakültesinin kültürel sosyoloji branşının mezunudur.

Leyla Aşki'nin kitabı

 

Leyla Aşki inkılapla ilgili görüşleri derinden İran İslam İnkılabınden etkilenen teorisyenlerden biridir. Aşki’nin İran İslam İnkılabı etkisi altında Fransızca yazdığı “Bir zamanlar zamansızlar; İmam, Şia ve İran” adlı eseri Farsçaya da çevrilmiştir.

Leyla Aşki’nin “Bir zamanlar zamansızlar; İmam, Şia ve İran” adlı eseri İran İslam İnkılabından doğaötesel veya metafizik eğilimli bir tezdir. Yazar bu eserinde İran inkılabını irfani bir kalıpta anlatmaya çalışıyor. Aşki açıkça inkılaba bakışı objektif olmadığını, bilakis İran inkılabını sübjektif bir bakışla irdelemek istediğini ifade ediyor. bu yüzden Aşki, İran İslam İnkılabını irdelerken, İslamî irfanın temel konularından biri olan “melekut”un rolü ve konumundan yararlanmaya çalışıyor.

Leyla Aşki şöyle diyor: Bu kitapta ben inkılap öyküsünü inkılabın kendi dilinden duyduğum gibi başkalarına, yani batılılara anlattım. Ben kitabımın adını şii irfanda işaret edilen çift zamanlı tezini gözeterek seçtim. Çift zamandan maksadım, fani zaman ve baki zamandır. Fani zaman, bilinen takvime ve tarihe dayalı zamandır. Baki zaman ise bir nevi zamansız zaman veya ebedi zamandır ve bizim ariflerimiz hakkında çok konuşmuştur.

Leyla Aşki’ye göre İran inkılabı sırf tarihi ve fanin zaman içinde yaşanmış bir hadise değildir. Aşki’ye göre bu inkılap şianın zaman biliminde baki zamanda veya melekuti alemin zamanında vuku bulan bir hadisedir ve kendisi bu açıdan İran İslam İnkılabının çeşitli boyutlarını irdelemiştir.

Leyla Aşki inkılapçıların zihniyetinin mahiyetini irdelerken, şianın siyasi kültüründen yararlanıyor ve İranlıların velayet ve imametten algıları ve zihniyetlerine dayanarak İslam inkılabının zaferini gündeme getiriyor ve şia ile siyasetin ilişkisini anlatmaya çalışıyor.

Leyla Aşki şiayı İran kültürünün ruhu ile düğümlenmiş olarak görüyor ve İranlıların hiç bir zaman şiaya karşı ayaklanmadığını ve eğer bazı kıyamlar olmuşsa da bu kıyamların şiaya karşı değil, hilafete karşı gerçekleştiğini savunuyor. İran ve şia arasındaki bağlar, eski İran üzerinde araştırma yapan bazı filozoflar ve araştırmacılar şiacılıkla suçlanacak kadar güçlü olmuştur. Aşki şöyle yazıyor: İran’da şia mezhebini resmileşmesi, asırlar önce başlayan bir sürecin pekişmesinden başka bir şey değildi.

Bu arada Aşki İslam inkılabının doğuşunda sübjektifliğin rolüne asalet verirken, Pehlevi hanedanının fesadı ve batının saldırısı gibi objektif gelişmelerden de gafil kalmıyor ve bunu milli bir inkılap gibi analiz ediyor.

Leyla Aşki eserinde irdelemesinin başlangıç noktasını İmam eksenine yerleştiriyor ve İmam’ı anlamadan İslam inkılabını anlamanın mümkün olmadığını savunuyor. İmam’ın özel çalışması, o güne kadar yaygın olan manaları ve kuralları kırmak ve yeni bir yapıya ve imkana ayak basmaktır. Leyla Aşki İmam Humeyni’nin -ks- tedbirlerini ve konumunu şii irfanı ve şia tarihinde İmam’ın tedbirleri ve konumu ile karşılaştırarak, İmam Humeyni -ks- şia metafiziğinde mücahit ir İmam kılığında, şianın uyuyan vicdanını uyandırdığını belirtiyor ve açıkça, İmam’ın özel çalışmasında olduğu gibi yeni bir mantıktan ve imkandan söz ediyor.

Leyla Aşki’ye göre İmam, düzeni kıran, yeni bir imkan yaratan biridir ve ardından o istemeden şia onu İmam lakabına şayeste buluyor.

Bayan Aşki, İmam Humeyni’nin -ks- rihleti ve cenazi törenini gözeterek, İmam’ın Beheşt-i zehra mezarlığında düzenlenen unutulmaz cenaze töreni İslam inkılabı gerçekten bir hadise olduğunu ispat ettiğini ve bu merasim esas itibarı ile batılılarca idrak edilemeyecek bir merasim olduğunuvurguluyor.

Leyla Aşki kitabında ayrıca açıkça Kerbela kıyamı ve mesajlarının İran İslam İnkılabı üzerinde tesirlerine işaret ediyor ve İran inkılabı ile Kerbela kıyamı arasında güçlü bağların bulunduğunu ifade ederek eserinde şöyle yazıyor: İran inkılabı şianın köklü simgeleri ve dini işaretleri ile doludur ve bunların en önemli olanı da Kerbela’dır. Kanın kılıca galip gelmesi, her zaman Aşura’dır ve her yer Kerbela’dır, İslam inkılabı ile Kerbela hadisesi arasında asla kopmayan mukaddes bağın üç belirgin simgesidir. Zira Kerbela da bir hadise ve zamanların çok ötesinde bir zamandı. Orada da herkes kavuşmak üzere sabırsızlanıyor ve İmam Hüseyin -s- canını kaybetme yarışını çözmekle uğraşmaktaydı. Öyle ki kendisinin sırası, en küçük yoldaşı da kavuşma şevkine kapıldığı zaman geliyor.

Leyla Aşki bu iki hadisenin arasındaki bağların hakkında şöyle yazıyor: İran inkılabı Kerbela hadisesine sırf bu açıdan yakın değil, bilakis o hadisenin ta kendisidir. Bir zaman yaşanmış bir hadisedir, gerçi ikisinin arasında fani zaman cinsinden bir mesafe olabilir, zira her ikisi zamansızların zamanında vuku buldu.

 

İran milleti şah rejimine karşı direnişi, zelme karşı direniş mesajlarından biri olan Kerbela mesajlarından öğrenmişti. Şah milletin kimliğini çiğnemişti ve bu yüzden herkes kurtuluş ve şehadeti düşünüyordu. Şah özgürlük veya benzeri uygulamaların inkılap çarkını ters çevirebileceğini zannediyordu. Oysa inkılapçlar, gidenlerin Hüseyni bir işi bitirdiğini ve kalanlar Zeyneb -s- gibi çalışmaları gerektiğini düşünüyordu. Leyla Aşki bu konuyu da şöyle anlatıyor: Şah kaynağı yanlış tespit etti. Halk Aşura ve Kerbela izinden giderken, şah eski İran’ı ihya etme peşine düşmüştü.

Leyla Aşki objektiflikten başka, İran İslam İnkılabının vuku bulmasında sübjektifliğe de işaret ediyor, gerçi açıkça bu inkılapta birinciyi ikinciye tercih ediyor. leyla Aşki’ye göre İran İslam İnkılabınde önemli olan şey, mevcut durumdan duyulan kaygı ve şimdiki şartlara “hayır” demekti, öyle ki bu inkılabın muhtevası ve mahiyeti ve talepleri ne kişiseldi, ne de hiç kimse bunları tam olarak biliyordu.

Leyla Aşki İran halkının işraki metafiziklerini irdelerken şöyle diyor: İran şahı İranlı kimliğini kaybetmişti, nitekim Yezid de İslam ümmetinin başında bulunma lıyakatını kaybetti. İran milleti şah döneminde kendi evlerinde kendilerini gurbette hissediyordu, coğrafi ve felsefi Batı’nın sebebiyet verdiği bir gurbetti bu. Şah kendisini Batı emperyalizmine satmış ve batıcı ve akılcı olmuştu. Şah İranlıları kendi evlerinde sürgün etmişti. Coğrafi ve felsefi batının saldırısı bir nevi “garibanca gurbet” duygusunu tetiklemiş ve büyük medeniyeti inşa etme umuduyla beraber aşağılanma ve kimlik kaybı duygusu hakim olmuştu.

İran halkının İslam inkılabından talep ettikleri şey, İmam Humeyni’nin -ks- önderlik ettiği bir nevi “kendine dönüş” veya “İran’a dönüştü”. Kendine dönüş, İran’ı İranlılara geri iade etmek ve sultası ile İranlı – şii işrakı karanlığa sürükleyen batıdan kurtulmaktı. Buna göre inkılap da, Batılı değerlerin galibiyeti yüzünden gücünü kaybeden nuru yuvaya geri getirmekti.

Leyla Aşki İran milletinin inkılabı hakkında İmam Humeyni’nin -ks- yorumuna işaret ederek şöyle diyor: Halk kavun için inkılap etmedi, halk İslam için inkılap etti.

Leyla Aşki, aynı yorum İran inkılabına hakim olduğunu vurguluyor.

Leyla Aşki halkın İran İslam İnkılabının vuku bulmasında rolüne de temas ediyor ve aynı zamanda İran halkı şecaatini de Kerbela olayından kazandıklarını savunuyor. Leyla Aşki’ye göre şahın karşısına çıkan insanlar melekutte seyrediyordu, yoksa bu mücadeleye güçleri yetmesi imkansızdı. Leyla Aşki bu konuda da şöyle diyor: Birden bir kaç bin kişilik ve bir kaç milyonluk gruplar halinde İran kentlerinde sokaklara dökülen bin bedenler kimlerdi? Öyle bedenler ki ne tankların ve ne de topların tehlikesinden çekiyor, ne de karşılarında duran silahlı kişilerden korkuyordu? Kim bu bedenleri acı ve ölümün normal ve makul korkusundan kurtarmıştı?

Leyla Aşki, İran inkılabının sırrı, halkın ve tüm herkesin katılımından ibaret olduğunu belirtiyor. Leyla Aşki şah generallerinin itiraflarına işaret ederek şöyle yazıyor: Hiç bir şey yapılamazdı. Halk binlerce kişilik gruplarda ölmeye hazırdı.  Bugün karşımızda duran bu milli ya delirmiş ya da başka bir şey, ama millettir. Bizim her şeyimiz var, ama yerimizden kımıldayamıyoruz. Biz şaşkına dönmüşüz. Biz sürekli bu işte ecnebi eli var, diyoruz. Ama ben bu işi yürütenlerin halk olduğunu düşünüyorum. Ben majestelerine söyledim, bu ordu ile ne emrederseniz yaparız, örneğin Afganistan’ı işgal edin, diye emredin, ama Tahran’da elimizden bir şey gelmez.

Ve son olarak bayan leyla Aşki, İran inkılabını İran milletinin tümüne ait olduğunu ve sırf özel bir gruba ait olmadığını vurguluyor. Bayan Aşki bu doğrultuda şöyle diyor: Saddam’ın İran’a saldırması ve tüm İranlıların iradesi ona karşı birleşmesi, İran İslam İnkılabının milli boyutunu gözler önüne serdi.