İran İslam inkılabı ve sosyal bilimler tezleri - 21
Bugünkü sohbetimizde Mansur Muaddil’in İran İslam İnkılabı hakkındaki görüşlerini gözden geçirmek istiyoruz.
Mansur Muaddil, İran İslam İnkılabı üzerine bir çok eseri kaleme alan Ortadoğu bölgesinin siyaset, hükümet ve mezhep gibi alanlarının teorisyenlerinden biridir. İran inkılabında sınıf, siyaset ve ideoloji, Mansur Muaddil’in İran hakkında yazdığı önemli eserlerden biridir. Muaddil bu eserinde İran İslam İnkılabının nasıl vuku bulduğunu ele alıyor.
Mansur Muaddil Amerika’nın Maryland üniversitesinde öğretim üyesidir.
Gerçi Mansur Muaddil’in görüşü ve tezi İran İslam İnkılabının vuku bulmasından etkilenmiştir, fakat yine de tezinde marksist bir bakışın hakim olduğu gözleniyor. Bu yüzden Mansur Muaddil İran İslam İnkılabınının vuku bulmasına yol açan etkenleri irdelerken, bazen gündeme getirdiği görüşlerinin İran İslam İnkılabının gerçekleri ile örtüşmediği gözleniyor.
Mansur Muaddil açıkça İran İslam İnkılabı devrim tezlerini etkilediğini itiraf ediyor ve İslam inkılabının vuku buluşu hakkında şöyle yazıyor: 1977 ila 1979 yılları arasında kalan kısa bir sürede İran inkılabı sadece yabancı gözlemcileri değil, hatta inkılapçıları bile şaşırtacak düzeyde ivme kazanarak ilerleme kaydetti. Bu inkılabın vuku bulması hatta sosyal bilimler uzmanlarını bile hayrete düşürdü. İnkılapçı hareketin kazandığı ivme, şahın devrilmesini isteyen halk kitlelerinin bütünlüğü ve inkılapçı harekette siyasetin gerilemesi ve dini ideolojinin artan önemi, hepsi şaşırtıcı boyut kazandı.
Mansur Muaddil inkılabın zemin oluşu ile yöntem oluşu arasında bir farklılık tanıyor. Maryland üniversitesi öğretim üyesi Mansur Muaddil, bazı teorisyenlere göre zemin itibarı ile İran inkılabı iki ihtilaf topluluğunun örtüşmesinin sonucu olduğuna inandığını belirtiyor. Mansur Muaddil ilk ihtilaf, tacirlerin ve küçük burjuvaların uluslararası sermaye çevreleri ve büyük burjuvaların arasındaki ihtilaf olduğunu ve ikinci ihtilaf da 1970’li yıllarda baş gösteren iktisadi sorunların sonucu olan işçi ve işverenlerin arasındaki ihtilaf olduğunu kaydediyor.
Mansur Muaddil ancak bu ihtilafların hiç bir İran İslam İnkılabını açıklayamadığını ileri sürüyor. İran İslam İnkılabı muhalif cephenin ideolojisi olarak şii inkılap söylemenin gelişmesi sonucu vuku buldu. Gerçekte şii inkılabın gelişmekte olan söylemi 1970’li yıllarda yaşanan iktisadi sorunları ve sosyal hoşnutsuzlukları inkılapçı bir krize dönüştürdü. Bu inkılabın simgesel yapıları ve mezhepçiliği halkın hükümete karşı inkılapçı seferberliğine yardımcı oldu ve inkılaba katılanların arasında etkili bir iletişim mecrasını hazırladı. Yine şii inkılapçılığın söylemi, inkılaptan sonraki dönemde güç mücadelesine ve sınıfların arasında ihtilafa çeki düzen verdi.
Aslında Mansur Muaddil’in şii inkılapçı söylem hakkındaki görüşü doğrudur, ancak bu görüşüne yöneltilen eleştiri şöyle ki, Mansur Muaddil İran bu inkılaptan önce asla siyasi önemli bir krizle uğraşmadığını belirtiyor. Muaddil’in görüşünü eleştiren İranlı uzman Dr. Muhammed Rahim Eyvezi şöyle diyor: Eğer İran inkılaptan önce asla siyasi kriz yaşamadıysa, o zaman onca baskı, siyasi tutuklu ve Restahiz partisine zorunlu üyelik gibi durumlar nasıl izah edilebilir?
Dr. Mansur Muaddil, Pehlevi rejiminin devrilmesi ve İran İslam İnkılabının gerçekleşmesinde İslam’ın rolüne vurgu yaparak şöyle diyor: inkılabın temel özelliği, ideolojidir. İran İslam İnkılabını şii İslam’ın rolünü ve hş. 1357 inkılabının başlaması ve devam etmesi ve inkılapçı sonuçları üzerindeki etkisini düşünmemek çok zordur.
Muaddil şöyle devam ediyor: İran İslam İnkılabının eşsiz özelliklerinden biri, mücadeleye dini ve mezhepsel ruhun hakimiyeti ve halkın dini şiarları ve kavramları geniş çapta kullanmasıydı. Cihat, şehadet, fedakarlık, Aşura, İmam Hüseyin -s- hareketi, İmam Zaman’ı -s- beklemek,... gibi kavramların kullanılması ve bundan başka halkın şah rejimine karşı protesto eylemlerini kutsal aylarda gerçekleştirmesi ve bu hareketlerin genellikle camilerden başlaması bu iddianın ispatıdır.
Mansur Muaddil “İran’da sınıf, siyaset ve ideoloji” adlı eserinde İslamî grupların diğer gruplara nazaran belirleyici konumları hakkında da şöyle yazıyor: 1978 yılında düzenlenen protesto eylemleri seküler ve dini grupların arasındaki irtibatı pekiştirerek takviye etti ve buna paralel olarak İmam Humeyni -ks- ve taraftarları diğer muhalif gruplara karşı üstünlük sağladı. Seküler gruplar ve en başta solcular halkı şah rejimine karşı seferber etmek için dini taktiklerden yararlanılmasını prensip olarak kabul etmişti.
Mansur Muaddil’in bu görüşü de hem doğru ve hem eleştiriye açık bir görüştür. Bu görüş, İran milletinin dini kimliği ve dinin onlar için önemine vurgu yaptığı için doğrudur, öyle ki hatta seküler gruplar da bu konunun farkına varmıştı. Bu görüş bir açıdan eleştirilebilir, zira İslam inkılabı sırasında İslamî güçlerle ittifaka giden gruplar seküler gruplar değil, başta özgürlük hareketi liderleri olmak üzere bazı milli – dini grupların İslamî gruplarla ittifak kurmasıydı, nitekim İran İslam İnkılabından sonra da bu gruplar iktidarın başında yer aldı, ki buna da özgürlük hareketi liderlerinden Mehdi Bazergan’ın Başbakan olmasını örnek vermek mümkün.
Mansur Muaddil İran İslam İnkılabı ile ilgili görüşlerinin bir başka bölümünde, inkılapçı kriz, İslamî muhaliflerin inkılapçı ideolojileri kraliyet ideolojisine galip geldiğinde vuku bulduğunu, zira bu iki ideoloji birbiriyle tamamen zıt olduklarını beyan ediyor. muaddil’e göre halkın hoşnutsuzluğu İslamî ideoloji kalıbında beyan edildiğinden, inkılapçı hareket sosyal ve sınıfsal ve kitlesel ihtilafların ötesine geçti, dolaysıyla İslam inkılabı iktisadi sorunları inkılapçı krize çevirerek İslam inkılabının gerçekleşmesine yardımcı oldu.
Mansur Muaddil İslam inkılabında ideolojinin rolünü irdelerken, ideoloji için yeni bir modeli gündeme getiriyor ve buna “sahnesel söylem” adını öneriyor. Muaddil’in iddia ettiğine göre, mevcut ideoloji modelleri azaltıcı (redüksiyonism) özellikleri bulunuyor ve içinde inkılap süreci gözardı ediliyor. Oysa Mansur Muaddil’e göre ideoloji bağımsız bir etkendir ve inkılapların vuku bulmasında önemli rol ifa eder. Sahnesel söylem olarak ideoloji kavramlar ve simgiler gibi genel ilkeleri içerir ve belli tarihi şartların altında insani ameli şekillendirir.
Mansur Muaddil İslam inkılabında şia mezhebinin önemi ideolojiyi inkılap tezlerinde tartışmaların odağına yerleştirdiğini ve ideolojinin hem inkılabın vuku bulmasında ve hem inkılap sürecinde önemli rol ifa ettiğini ortaya koyduğunu belirtiyor.
Muaddil, inkılapçı eylem inkılapçı ideoloji ile şekillendiğini ve iktisadi ve siyasi etkenlerin ikinci derecede rol ifa ettiğini kaydediyor. Gerçi bir inkılapta kaynakların varlığı de önemlidir, fakat İslam inkılabı gösterdiği gibi, başarılı olan gruplar,, hareketleri ideoloji mantığı ile uyumlu olan gruplardır.
Mansur Muaddil böylece İran İslam İnkılabı hakkında tez üreten teorisyenlerin çoğu gibi İslam inkılabını irdeleyerek ideolojiye bu inkılabın gerçekleşmesi sürecinde kültürel bir etken olarak pay biçiyor ve ondan inkılap tezinde temel etken olarak söz ediyor.
Dr. Mansur Muaddil’in İran İslam İnkılabının vuku buluşu hakkındaki bazı görüşleri ise ciddi eleştirilerle karşılaşıyor. Dr. Mansur Muaddil şöyle yazıyor: İran inkılabı mevcut bir çok inkılap tezini ciddi şaşkınlık ve belirsizlikle karşı karşıya getirdi. İran inkılabı, devlet dağılmadan gerçekleşti, üstelik devlet hiç bir ciddi iktisadi veya siyasi krizle karşılaşmadı, hatta devletin korkunç gücünü devre dışı bırakmak için kurumsal kaynakları olan hiç bir grup veya sınıfın katılımı olmaksızın gerçekleşti.
Dr. Mansur Muaddil’in bu görüşünü eleştiren Dr. Muhammed Rahim Eyvezi, Muaddil’in bu görüşü siyasal sosyoloji bilimi açısından ciddi zaafı bulunduğunu, zira inkılap devlet ve milleti dağıtma anlamına geldiğini, yani siyasi nizamı kapsayan sosyal nizam inkılabı tecrübe ettiğini ve hükümetin veya devletin bu dağılışı inkılap ve başarısı ve ilerleyişinin işaretleri olduğunu belirtiyor.
Dr. Mansur Muaddil’in eleştiriye açık olan bir başka görüşü daha vardır. Muaddil bu görüşünü şöyle açıklıyor: İslamî inkılapçı söylemin önceden var olan ve muhalif grupların şaha karşı kullanacakları ilkel siyasi şiaya veya ulemanın kuramsal gelişmesine dayanan bir ideoloji olmadığını belirtmek gerekir. Bu ideoloji Ayetullah Humeyni -ks- gibi çeşitli teorisyenlerce gündeme getirildi ve hepsi de siyasi baskı, hükümetin politikaları ve imkanların eşit dağılmaması gibi durumlardan ilham almıştı. Yani inkılapçı İslamî söylem, devletin ideolojisiyle mücadele çerçevesinde şekillenmişti.
Bu görüş, Dr. Mansur Muaddil’in İslam’ı iyi tanımamasından kaynaklanıyor. Zira siyasi şia tezi İran’ın inkılapçı şartlarının ürünü değildir ve tarihi kökleri bulunan bir gerçektir ve İslam inkılabından önce bir çok alim ve fakih tarafından temeli atılmıştır ve İslam inkılabı sırf siyasi şianın fıkhını yaygınlaştırarak geliştirmiştir.
Bazı araştırmacılar ise bu konuda şöyle diyor: İran İslam İnkılabı siyasi fıkhı İran milletinin siyasi yaşamı ile daha hissedilebilecek şekilde birleştirdi.
Bu yolda İmam Humeyni’nin -ks-, inkılaptan önce ve sonra fıkhî ve siyasi çabaları dünyada şeriat temelinde siyaset yapmanın konumunu yüceltti ve şeriat temelinde kurulan devletlerin ve özellikle İslamî ve şia devletlerin itibarını arttırdı. Gerçekte İslam inkılabının zaferi ve İslam Cumhuriyeti nizamının başta velayet-i fakih tezi olmak üzere, şianın siyasi fıkhının öğretileri üzerinde inşa edilmesi bir yandan İranlıların siyasi bilincinde siyasi fıkhın önemine vurgu yaparken, öbür yandan da bilgi kuramı konumunu yüceltti ve ona nizam inşa etme gücü kazandırdı.