Ocak 07, 2019 08:45 Europe/Istanbul

İran’da İslam inkılabının zafere kavuşmasının üzerinden kırk yıl geçtiği halde dünya inkılapları ile ilgili bir çok teoriye rağmen bu inkılap bu yıllarda tüm değerlerini koruyarak kuramsal hale getirmeyi başarmış bulunuyor.

Öte yandan İslam inkılabının kırk yılın ardından güçlü ve neşeli bir şekilde yoluna devam etmesi de düşmanların tüm kumpasları ve komploları etkisiz hale getirildiğini ortaya koyuyor. Bugünkü sohbetimizde İran İslam İnkılabının kırk yıllık karnesini gözden geçirirken İslamî nizamın ABD’nın baskılarına ve komplolarına karşı nasıl direndiğini gözden geçirmek istiyoruz.

İran İslam İnkılabı zafere kavuştuğu günden bu yana İran milleti ile düşmanlık gütmek, Amerika devlet adamları ve başkanlarının en temel hedeflerinden biri olmuştur. Bundan yaklaşık iki yıl önce Donald Trump sansasyonel bir seçim kampanyasının ardından Başkan seçilerek beyaz saraya girdi ve o günden sonra Amerika’nın İran’a karşı düşmanlıklarında yeni bir dönem başladı.

ABD Başkanı Donald Trump ta baştan Amerika ile İran arasında en önemli sorunla ilgili olan Bercam nükleer anlaşmasını Amerika için en berbat ve facia niteliğinde bir anlaşma şeklinde değerlendirdi. Trump, Amerika devleti İran devletine verdiği büyük imtiyazların karşılığında naçizane imtiyazlarla yetindiğini iddia etti. Bercam nükleer anlaşmasına karşı olduğunu defalarca dile getiren Trump, bu anlaşmayı ABD lehine çevirmeye çalışacağını ve İran’a dayatılan yaptırımları iki üç kat artırarak İran’ı yeniden müzakere masasına oturmaya zorlayacağını belirtti.

ABD Başkanı Trump seçim kampanyaları sırasında demokratların adayı Hillary Clinton’la birlikte katıldığı ilk TV münazarasında Bercam nükleer anlaşması korsan İsrail rejiminin güvenliğini tehlikeye attığını ileri sürerek şöyle dedi: Bercam Hillary Clinton’un dış politika şaheserlerinden biridir. Zira İran nükleer anlaşmaya varıldığı sıralarda ABD’nin yaptırımları yüzünden kötü şartlar altında bulunuyordu, ancak Bercam’la birlikte İran şimdi büyük bir güce dönüştü.

Trump rakibi ile katıldığı ikinci TV münazarasında bu kez İran’ı terör hamisi olmakla suçladı.

Amerika Başkanı Trump başkanlık adayları ile son TV münazarasında da Washington yönetiminin Ortadoğu gelişmelerine yönelik dış politikasını eleştirerek bir kez daha Obama ve Clinton’un politikaları İran’ın güçlenmesine sebep olduğunu belirtti. Trump bölge gelişmelerinin tek kazanan tarafı İran olduğunu, İran şimdi bölgesel bir güç haline geldiğini ve Irak’da üstün konuma yerleşmeye çalıştığını ileri sürdü.

Böylece 2017 yılında tehdit ve yaptırım, ABD Başkanı Trump’ın İran’a yönelik hasmane politikalarının anahtar sözcükleri oldu. Öte yandan 2018 yılına girildiğinde bu süreç daha sert bir hale geldi, ta ki Trump 8 Mayıs 2018’de resmen uluslararası bir anlaşma olan Bercam nükleer anlaşmasını ihlal etti ve bu anlaşmadan tek yanlı bir şekilde çekildiğini açıklayarak İran ile husumetini daha da aleni hale getirdi.

Amerika temsilciler meclisi dış ilişkiler komisyonu Başkanı Ross Letenin Mart 2017’de yaptığı açıklamada şöyle dedi: Amerika İran’ı balistik füze programını geliştirmeyi yeniden gözden geçirmeye zorlamak için İran’a karşı felç edici yaptırımlar uygulayacaktır.

Bu açıklamanın ardından ABD hazine bakanlığı harekete geçti ve Trump beyaz sarayı girdikten sonra 17 Mayıs tarihinde İranlı ve yabancı yedi özel ve tüzel kişiye ve firmaya İran’ın füze programı ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı aldı. Amerika yönetimi 18 Temmuz tarihinde de aynı bahaneye dayanarak 18 özel ve tüzel kişiyi yaptırım listesine aldı.

Amerika temsilciler meclisi ise 25 Temmuz 2017 tarihinde İran’a karşı geniş kapsamlı yaptırım paketini 419 olumlu oyla onayladı ve ardından ABD senatosu da bu paketi 98 olumlu oyla onaylayarak başkanın imzasına sundu. Böylece Trump İran’ı yeniden müzakere etmeye zorlamak için Bercam nükleer anlaşmasıyla ilgili yaptırımları ve hatta nükleer mesele ile ilgili olmayan yaptırımları yeniden dayatmaya yöneldi ve bu baskılara paralel olarak da başka ülkelere İran ile her türlü işbirliğini kesmeleri yönünde baskı uygulamayı gündemine aldı. Amerika bunun için İran’ı bölgede teröre destek vermekle suçlayarak aslında İran’ın direniş gruplarına desteğini engellemeye çalıştı.

İran’ın savunma alanında füze programı da ABD Başkanı Trump’ın üzerinde ciddi bir şekilde durduğu konulardan biridir. Amerika Başkanı Trump bu doğrultuda Bercam nükleer anlaşmasından çekildiğini ilan ederek İran’a karşı izlemek istediği stratejiyi yürürlüğe koydu. Amerika’nın bu stratejisinde kullandığı kozları ise geçmişte olduğu gibi İran’ı tehdit etmek ve yaptırımları arttırmak ve sonuçta İran’ı bölgesel konuları ve savunma programlarını görüşmeye ve yine İran milletini Bercam nükleer anlaşmasının menfaatlerinden mahrum bırakmak üzere bu anlaşmanın metninin değiştirilmesini kabul etmeye zorlamak zorlamaktır.

Donald Trump yönetimi işin başında Bercam nükleer anlaşmasının uygulanmasını askıya almaya ve böylece yabancı yatırımcıların İran ekonomisine girme cesaretini kırmaya ve sonuçta İran’da yatırım yapmaktan vazgeçirmeye ve nihayetinde İran’ı Amerika için bu anlaşmayı feshetmekten doğacak sonuçlarından koruyacak şekilde anlaşmadan çekilmeye zorlamaya çalıştı. Ancak Trump bu düşüncelerini gündeme getirince bu kez BM güvenlik konseyinin diğer 4 daimi üyesinin sert eleştirileri ve muhalefetleri ile karşılaştı. BM güvenlik konseyinin diğer 4 daimi üyesi, Bercam nükleer anlaşması uluslararası bir anlaşma olduğunu ve arkasında BM güvenlik konseyinin kararnamesi bulunduğunu ve bu yüzden kolay kolay yeniden müzakereye açılamayacağını veya tamamen feshedilemeyeceğini belirttiler.

Amerika Başkanı Donald Trump’ın açıklamalarında ve konuşmalarında İran milletine yönelik hakaret, edepsizlik, bir takım mesnetsiz iddia ve suçlamadan başka bir şey bulunmuyor. Nitekim Trump’ın bu çirkin ve edepsiz sözleri İran milleti ile düşmanlığını daha da gün ışığına çıkardı. Bu durum aynı zamanda İran milletinin Amerika devletine yönelik güvensizliğinin ne denle doğru olduğunu ortaya koydu.

Aslında bu tür tehditler de Amerika yönetiminin İran milletinin baskılara karşı ne kadar dayanabileceğini sınama yönünde izlediği politikaların bir parçasıdır. Ancak Amerika’nın düşmanlığı sadece Bercam nükleer anlaşması ile sınırlı kalmadığı da belirtilmelidir. Bu bağlamda Amerika’da yaşayan İranlıların milli konseyi Başkanı El Monitor kanalına verdiği demecinde şöyle diyor: Donald Trump’ın İran hakkında edebiyatı ve Başkan olarak Arabistan’a yaptığı ilk yurtdışı ziyareti, hepsi İran ile yüz yüze gelme ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei geçen sene kutsal mekanları ve sınırları savunma uğruna şehit düşenlerin aileleri ile görüşmesinde Amerika Başkanı Donald Trump ve diğer bazı Amerikalı yetkililerin hasmane ve tehditvari açıklamalarına işaret ederek bu açıklamaları lafı güzaf niteledi ve şöyle dedi: ABD Başkanı Trump’ın haddini aşan sözleri yeni bir konu değil, zira İslamî nizam kurulduğu ilk günden türlü komplolarla karşı karşıya olmuştur, fakat İran milletinin düşmanları hiç bir halt edememiştir.

Bu arada Donald Trump’ın açıkladığı stratejisi aslında beyaz sarayın eski politikalarının tekrarı ve devamı olduğu da belirtilmelidir. Trump kendince İran’ı Bercam nükleer anlaşmasının iktisadi menfaatlerinden mahrum bırakarak İran’ın kaderini Bercam’la düğümlemeye çalışıyor ve bu açıdan İran’ı muğlak bir gelecek beklediğini ileri sürüyor.

Donald Trump’ın İran ile düşmanlığını değerlendiren bir çok uzman, Trump belki aceleci kararları ile Amerika’nın dünya genelinde siyasi ve iktisadi yükümlülüklerinin düzenini değiştirebileceğini, fakat bu durum uluslararası camianın Trump ve ABD karşısında geri adım atacağı veya teslim olacağı anlamına gelmediğini belirtiyor.

Aslında Amerika devleti Donald Trump hükümetinden önce de on yılı aşkın bir süre İran’a en ağır yaptırımlara dayatarak İran milletinin barışçıl nükleer bilim ve teknolojilerde ilerlemesine mani olmaya çalıştı. Ancak ne zaman yaptırımların İran’ı etkileyemediğini ve AB de artık Amerika ile bu yaptırımları sürdürmekte eşlik etmeye sıcak bakmadığını anlayınca, müzakere masasına oturmak ve Bercam nükleer anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Gerçekte Amerika İran İslam Cumhuriyeti hiç bir zaman nükleer silah yapmak veya başkalarını tehdit etmek istemediğini çok iyi biliyor, ancak buna karşın İran’ı suçlamak ve tehdit gibi göstermekten de el çekmiyor.

Bu arada Amerika Başkanı Trump’ın İran’a yönelik politikasının önemli bir bölümü İran’ın iç arenasını tefrika çıkararak etkilemek ve İran’da dini demokrasiyi zayıflatmaktan ibaret olduğu da belirtilmelidir. Amerika yıllardır İran’da halkla yetkililerin arasında ihtilaf bulunduğunu telkin etmeye, nizamın meşruiyetini sorgulamaya ve İslamî nizamı yetersiz gibi göstermeye çalışıyor. Aslında bu tür tehditler de Amerika yönetiminin İran milletinin baskılara karşı ne kadar dayanabileceğini sınama yönünde izlediği politikaların bir parçasıdır.