İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 15
İran İslam Cumhuriyeti İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren mazlum milletlerin haklarını savunmaya vurgu yaptı ve sürekli de mazlumları savundu.
Bu doğrultuda ise İran İslam İnkılabının şaşmaz ülkülerinden biri ise, şerefli Kudüs ve Filistin’in siyonistlerin işgalinden kurtarmaktır.
Amerika devleti siyonistlerce işgal edilen Kudüs kentini korsan İsrail’in başkenti olarak tanındığı zaman İran İslam Cumhuriyeti İslam işbirliği teşkilatı İİT olağanüstü bir oturum düzenleyerek Amerika devletinin Tel aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma yolundaki illegal kararının milli, bölgesel ve küresel düzeyde tesirleri ile mücadele yollarını araştırmak üzere İİT üyesi ülkelerin hukuk, siyaset ve ekonomi uzmanlarından oluşan bir uzmanlık grubunun kurulmasını kararlaştırdı.
İran İslam Cumhuriyeti mazlum Filistin milletinin haklarını ve Kudüs’ü savunma konusunda bir kaç önemli ilkeye inanır. Birinci ilke, Filistin topraklarının esas sahipleri Filistin milletidir ve başka hiç bir sahte kimlik veya millet bu gerçeği değiştiremez. İkinci ilke ise Amerika ve korsan İsrail’in Kudüs’ü tamamen işgal etmek üzere kurdukları kumpası ifşa etmek üzere uluslararası görev ve yükümlülüğünü yerine getirmektir. Üçüncü ilke, Filistin milletinin haklarının tartışılmaz olduğudur. Filistin milleti vatanını işgalcilerin pençesinden kurtarmak için asla teslim olmamış, uzlaşmaya yanaşmamış ve asla da yanaşmayacaktır ve bugün geçmişe kıyasla daha da kararlı bir şekilde işgalcilere karşı direnmektedir. Gerçi bu süreçte bazı gerici Arap rejimler siyonist rejimle can ciğer dost olmaya başladığı da belirtilmelidir.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei geçen gün Hac kurumu çalışanları ile görüşmesinde düşmanların Müslümanlarla mücadele için özellikle Filistin davası ve Yemen meselesi üzerinde odaklandıklarını belirterek şöyle buyurdu: Amerikalı yetkililer şimdi Filistin ile ilgili şeytani siyasetlerine yüzyılın anlaşması adını vermiştir, fakat onlar bilmelidir ki ilahi fazl sayesinde yüzyılın anlaşması asla gerçekleşmeyecektir ve Amerikalı devlet adamlarının tüm çabalarına rağmen Filistin davası unutulmayacak ve Kudüs Filistin’in başkenti kalacaktır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei konuşmasının devamında Filistin milleti bu komploya karşı da direneceğini ve Müslüman milletler de Filistin milletinin hamisi olmaya devam edeceklerini belirterek şöyle dedi:
Gerçi İslam dinine asla inanmayan bazı sözde İslamî devletler ahmaklıkları ve cahillikleri ve dünyevi tamahları yüzünden Amerikalıların fedaileri olmuştur, fakat ilahi tevfik sayesinde İslam ümmeti ve mazlum Filistin milleti düşmanlarına karşı zafer kazanacaktır ve Filistin topraklarından çakma siyonist rejimin köklerinin koparıldığına pek yakında şahit olacaklardır.
Gerçek şu ki bugün Filistin milleti büyük bir tarihi mazlumiyetle karşı karşıya kalmıştır. Filistin davasının öbür ucunda Amerika’nın destekleri ile küresel bir soruna dönüşen işgalci ve bebek katili bir rejim yer alıyor. Bu şartlarda uluslararası camia ve özellikle İslam dünyası, BM ve ilgili uluslararası kurum ve kuruluşlar mazlum Filistin milletinin savunmasına karşı sorumludur ve hepsi bu alanda sorumluluklarını yerine getirmelidir. İran İslam Cumhuriyeti ise bu sorumluluğu çerçevesinde saldırganlara karşı direnişçilere destek vermeyi bir prensip olarak benimsemiştir.
Direniş kültürü teorik ve pratik açılardan ele alındığında, bugün dünyada direniş kültürünün hızla yayıldığı ve uluslararası gelişmeleri de etkilediği anlaşılmaktadır. Savunma Bakanı General Emir Hatemi geçenlerde Malik Eşter teknik üniversitesi seçkin araştırmacılarının takdir edildiği törende yaptığı konuşmada İslam inkılabı ve İran İslam Cumhuriyeti nizamı mazlum Filistin milletinin en büyük hamisi olduğunu belirterek şöyle dedi: işgalci rejimin işgüzarları ve zalim siyonistler en iyi biçimde anlamıştır ki, 1979 yılından bu yana görece yayılmacılıklarına rağmen o yılda İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra şimdiye kadar hiç bir savaşta zafer kazanamadılar ve gayri meşru hedefleri konusunda sürekli gerilediler ve bu süreç aynı şekilde devam etti ve gelecekte de devam edecektir ve şom kaderleri de İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin buyurduğu kaderdir.General Hatemi ayrıca son yıllarda bu rejimin hezimetlerine zemin hazırlayan şeyin İslam inkılabı ve ülküleri ve direnişin bu inkılabın ilkelerini izlemesi olduğunu ifade etti.
Amerika ve diğer bazı Batılı devletler kendilerini demokrasi havarileri bilmelerine rağmen bu konuda çifte standart bir tutum sergilemektedir. Nitekim Bahreyn ve Arabistan gibi şimdiye kadar bir kez olsun gerçek bir seçimi tecrübe etmeyen rejimler de ancak ABD’nin destekleri ile ayakta durmaktalar. Ancak tarihin de gösterdiği üzere, İsrail’in Filistin milletine yönelik cinayetleri işgalcilikle başladı ve ancak direnişle son bulacaktır.
Arap dünyasının ünlü gazeteci yazar Abdulbari Atvan ise Gazze şeridinde Filistinlilerin katliamı hakkında şöyle diyor:
Onlar silahsız insanlardı ve sadece bayraklarını eline alarak sınıra doğru ilerliyordu. Onlarla İsraillilerin arasında sadece bir fens vardı. İsrailliler keskin nişancı silahlarını kullanıyordu, fakat Batılı medya protesto eylemlerini şiddet içerikli eylem şeklinde göstermeye çalıştı. Acaba Filistinlilerin silahı mı var? Acaba patlayıcı maddeleri mi var? Bunu hayal etmek bile zor. Batı medyası gerçekleri gizlemeye çalışıyor.
Bugün mazlum milletlerin haklarının ayaklar altına alınması üzerinden uzun yıllar geçiyor ve bu zulüm sadece Filistin milletine özel olmadığı anlaşılıyor. Zalim ve cani rejimler nerede çıkarlarına yönelik bir muhalefet görecek olursa, işi hatta vatandaşlıktan çıkarma noktasına kadar ilerletiyor. Oysa evrensel insan hakları bildirgesinin 15. maddesinde vatandaşlık hakkı her insanın temel haklarından biri olarak ifade ediliyor. Batılı insan hakları havarisi olan ülkelerin kabul ettiği bu bildirgede hiç kimse vatandaşlık hakkından mahrum bırakılamayacağı vurgulanıyor, ancak Bahreyn’de Halife rejimi gibi despot ve baskıcı rejimler ABD ve Suud rejimi gibi zorbaların destekleri ile muhaliflerini vatandaşlık hakkından mahrum bırakıyor, üstelik Batı dünyasından bu haksızlığa karşı çıt çıkmıyor.
Ancak İran İslam Cumhuriyeti bu tür haksızlıklara ve insan hakları ihlallerine kesinlikle karşıdır ve mazlum ve zulüm altında inleyen milletlerin haklarını savunma doğrultusunda bu tür uygulamaları şiddetle kınamaktadır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti’nin mazlum milletleri savunma ilkesi ve son kırk yılda bu ilkelerin temelinde kuramsal hale gelmiştir.