İran İslam Cumhuriyeti'nin Kırk Yıllık Dış Siyaseti-3
programımızın üçüncü bölümünde İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin temel ilkelerini konu edineceğiz.
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin temel ve önemli ilkelerinden biri, izzet ilkesidir. İran İslam Cumhuriyeti İslami inançlara ve öğretilere esasen kendi dış siyasetinde sultaya dayalı ilişkiler ve münasebetlerden sakınıp ülkenin uluslararası arenada izzet ve saygınlığını korumak ve artırmak yönünde olan ilişkiler kurmaya gayret etmiştir.
Sulta karşısında durmak için emperyalist güçlere boyun eğmeme ve sulta sistemine bağlı olmamaya gerek duyulmaktadır. Rahmetli İmam Humeyni bu hususta şöyle buyurmuşlar:” Kafirlerin sultası altında olmamak Müslümanların en önemli ilkelerindendir. Allahu Teala Müslümanların kafirler tarafından yönetilmesini kararlaştırmamıştır. Müslümanlar kafirlerin sultasını kabul etmemesi gerekiyor.” İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei ise dış siyasetteki izzet ilkesi ile ilgili şöyle buyuruyor:” İzzet bir ilke olmalıdır. İzzetten ödün verilmesi halinde, hikmet ve maslahatın değeri de kaybolacaktır. “
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetindeki bu ilkenin temelini, kitaplarda ve sünnette bulabiliriz. Kuran-ı Kerim’de bulunan Kafirlerin Müslümanları doğrudan ve dolaylı bir şekilde sultası altına alıp üstün bir konuma gelmesininin bütün yollarının kapanması anlamına gelen Nefy-i Sebil ilkesi, izzet ilkesinin temelini oluşturur. Nisa suresinin 141’inci ayeti şerifesinde şöyle buyrulmuştur:” Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” Bu ayete esasen kafirlerin Müslümanlara karşı üstünlük sağlayıp sulta kurmaları ebediyen nefyedilip nehyedilmiştir. Dikkat edilmesi gereken mesele ise bu gerçeğin özel bir döneme ait olmayıp tüm zamanlara ait olmasıdır.
Kafirlerin Müslüman toplumlara karşı sulta kurmasının nehyedilmesi ve nefyedilmesinin en önemli hedefi, Müslümanların saygınlığı ve izzetinin korunmasıdır. İslam, Müslümanlar ve İslami toplum Allah’ın karşısında en yüksek makama ve izzete sahiptir. İşte bu yüzden Müslümanlar bu yüksek konumlarından dolayı toplumsal ilişkiler ve münasebetlerde bu konuya çok dikkat etmelidirler. Zaten Allahü Teala Kuran-ı Kerim’de de buyurduğu gibi Müslümanlar ve müminlerin izzetini, zati alisi ve peygamberlerin izzeti ile aynı derecede önemli saymaktadır.
İşte bu ilke doğrultusunda İran İslam Cumhuriyeti, Amerika’nın Ortadoğu’daki siyasetlerine karşı çıkıp Washington ile ilişkilerini kesmiş durumdadır. Bu tutum izzet ilkesine dayanan İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin temel ilkelerindendir.
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin en önemli temellerinden başkası da zulüm ve emperyalizmle mücadeledir. Üniversite profesörü Seyyid Celal Dehkani Firuzabadi bu hususta şöyle diyor:” İran İslam Cumhuriyetinin gayri müslim ülkelerle olan işbirlikleri, sözleşmeleri ve anlaşmalarındaki en önemli vazifesi sadece sulta ve nüfuz yollarını kapatması değil ondan daha önemlisi zulüm ve adaletsizliği yayan emperyalizm ve sulta sistemi ile mücadele etmektedir. Çünkü İslam’ın kapsamlılığı ve İran İslam İnkılabının uluslar arası mahiyeti, bu ilkenin dış siyaset çerçevesinde ele alınmasını icab ediyor. “
İşte İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei, 2015 yılında Bercam Nükleer Anlaşmasının imzalanmasının ardından bu ilkeye dayanarak, “nüfuz” tehlikesine vurgu yaparak Batılıların İran’a nüfuz etmesine izin verilmemesinin altını çizdi çünkü zaten bu nüfuz sultanın uzaklaştırılması ilkesine aykırıdır.
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin en önemli ilkelerinden bir başkası da mustazafların desteklenmesi ve özgürlükçü hareketllerin himaye edilmesi ilkesidir. Bu ilke emperyalizm ve zulüm ile mücadele ilkesinin tamamlayıcısıdır. Nitekim zaten müstekbirlerle mücadele ve mustazafları desteklemek arasında mantıklı ve işlevsel bir bağ mevcuttur. Başka bir deyişle istikbar ve emperyalizm ile iki şekilde mücadele etmek mümkündür. İlk olarak, milletlerin zayıflamasına ve mustazaflaşmasına neden olan sultacılar ve müstekbirlerle mücadele etmektir. İkincisi ise emperyalizm e istikbar sisteminin şiddetinden dolayı ortaya çıkan mustazaf ülkelerin ve milletlerin desteklenmesidir.
Buna esasen İran İslam Cumhuriyeti, emperyalizm ile mücadele için bu alanda mücadele eden dünya mustazaflarını ve özgürlükçü hareketleri destekleme yoluna koyulmuştur.
İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 154’üncü ilkesinde ise bu hususta şöyle bir açıklama yer almıştır: İran İslam Cumhuriyeti, dünyadaki insanoğlunun saadetini kendi ülküsü olarak edinmiş ve bağımsızılık, özgürlük ve adalet ve hak hükümetini bütün insanların hakkı olarak tanımlamıştır. Bundan dolayı İran İslam Cumhuriyeti başka milletler ve ülkelerin içişlerine karışmamaya gayret göstermesinin yanı sıra mustazafların dünyanın dört bir yanında müstekbirlere karşı şanlı mücadelelerini de destekleyecektir.” Rahmetli İmam Humeyni ise bu hususta şu beyanatta bulunmuştur:” Biz mazlumları destekliyoruz. Dünyanın neresinde mazlum varsa biz ondan yanayız.”
İran İslam Cumhuriyetinin Lübnan’daki Hizbullah Hareketini, Yemen’deki Ensarullah Hareketini desteklemesi İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin ilkelerinden olan özgürlükçü hareketleri desteklemek çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Ayrıca İran İslam Cumhuriyetinin Suriye 2011 yılı iç savaşından beri mevcut hükümete destek çıkması da emperyalizme karşı mücadele ve mustazaf ve mazlum milletlere yardım etme siyaseti çerçevesinde gerçekleştirildi.
Başka ülkelerin içişlerine ve iç gelişmelerine karışmamak ve karşılıklı saygı göstermek İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin en önemli ilkelerindendir. Başka ülkelerin içişlerine karışmamak meselesi İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 154’üncü ilkesinde değinilen bir konudur. Rahmetli İmam Humeyni ise bu hususta şöyle buyurmuşlardır:” Bizim ümidimiz, dünya barışının milletlerin bağımsızlığı ve başka ülkelerin içişlerine karışmama suretiyle sağlanması yönündedir. Biz, içişlerimize karışmayan ve bizim ile karşılıklı saygı çerçevesinde davranan ülkelerle ilişkilerimizi en saygılı şekilde devam ettireceğiz. “
Düşmanlar İran İslam Cumhuriyetini başka ülkelerin özellikle de Arap ülkelerinin içişlerine karışmakla itham etmelerine rağmen İran İslam Cumhuriyeti karşılıklı saygı çerçevesinde başka ülkeler özellikle de komşuları ile ilişkilerini sürdürüp Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi terörist gruplarla mücadelede yardımda bulunarak bu ülkelerin istikrarının ve barışının sağlanmasında etkili bir rol oynamaktadır.
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinin bir başka önemli ilkesi de uluslararası yasalar ve sözleşmelere bağlılık ilkesidir. İran İslam Cumhuriyeti uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak son kırk yılda her zaman uluslararası yasalar, sözleşmeler ve anlaşmalara bağlı kaldığını ispatlamıştır. İran İslam Cumhuriyeti kurucusu Rahmetli İmam Humeyni bu hususta şöyle buyurmuştur:” Biz İslam dinine bağlı olanlar olarak yapılan sözleşmeleri ve anlaşmaları saygı ile karşılayacağız. “
İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetindeki bu ilkenin teorik temeli, İslam’daki “ahde vefa” ilkesidir. İslam, ahde vefa ilkesini kişisel, toplumsal ve siyasi ilişkilerde uygulanmasını vacip ve fariza olarak nitelendirmiştir. Bu konu İslam açısından o kadar önemli ki ahde vefa imanın koşullarından biri sayılmıştır.
Ahde vefa ve uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalara bağlı kalma İran İslam Cumhuriyeti için ehemmiyeti o kadar fazla ki Amerika’nın, İran ve 5+1 Grubu arasında yapılan Bercam Nükleer Anlaşmasından 5 Mayıs 2018’de çekilmesine rağmen İran İslam Cumhuriyeti bu anlaşmaya taraf olan başka ülkelere saygı duymak amacı ile hala bu uluslararası anlaşmaya bağlı kalmış ve ondan doğan sorumluluklarını yerine getirmektedir.