Şubat 01, 2019 13:27 Europe/Istanbul

Bu bölümde çocuğun güzel bir isime sahip olması ve miras hakları ile ilgili bir program hazırladık sizler için.

Bilimsel açıdan ve Ehlibeytin bakışından da hamilelik dönemi çocuğun bedensel ve ruhsal yapısının oluşmasında büyük bir önem taşımaktadır ve annenin her hangi bir davranışı çocuğu da doğrudan etkilemektedir. Sohbetimizin devamında İslam'ın çocuğa verdiği önemi başka açılardan örneklerle incelemek istiyoruz.

İslam'da, hamilelik döneminde çocuğun korunması ve ceninin sağlığı ile ilgili söz edilen husus da hamile kadınların görev yükünün azaltılmasıdır. Müslümanlar arasında şer'i bir vazife sayılan konu da Ramazan ayında oruç tutma farizasıdır. İmamiye Fakihlerinin tabiri ile ceninin zarar görmesinden duyulan korkudan ötürü bile orucun vacipliği etkisiz hale gelir.

Allame Helli bu konu ile ilgili şöyle diyor:" Kimi fakihlere göre ceninin zarar görebileceğinden duyulan korkuya rağmen oruç tutun bir anne, cenine zarar gelmesi veya düşürülmesine neden olması halinde orucu da bozulmuş olacaktır. Çocuğun düşürülmesi annenin orucundan dolayı gerçekleşirse o zaman cenin diyetinin ödenmesi gerekiyor."

Hamilelik döneminde anne karnındaki ceninin sağlığı ve maslahat için, anne bir suçtan dolayı cezaya çarptırılmışsa ve bu cezanın da çocuğa zarar vereceği ortadaysa cezanın gerçekleştirilmesi çocuğun dünyaya gelmesine kadar ertelenecek hatta doğumdan bir süre sonra da belli bir zaman tanınabilecektir.  Bu durum evlilik dışı gayrı meşru çocuklar için de geçerlidir. Peygamber Efendimizin siyerine ve sözlerine ayrıca İmam Ali as.'ın tavsiyelerinde de bu konuyu onaylayacak hususlar bulunmaktadır.

İmamiye fakihleri hudut ve kısaslar bölümünde de idam ve ölüm cezaları türünden olan cezaların suçlu anneye verilmesinde çocuğun doğrulmasına kadar müsaade edilmesi ve hatta anne sütüyle beslenmesine izin verilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Kimi fakihlerin bakışına göre ise çocuğun sütten kesildikten sonra ona bakacak kimsenin bulunmadığı bir durumda yine de ceza verme süreci ertelenmeli ve çocuk desteklenmelidir.

Hamile kadının kısas hükümleri ile cezalandırılması konusunda da bütün İmamiye fakihleri, kısas hükmünün çocuğun doğması ve anne sütü ile beslenme dönemine kadar ertelenmesi konusunda mutabıklar. Bu dönemlerden sonra çocuk yine sahipsizse kısas hükmü yine de çocuğun sütle beslenme döneminin sonuna kadar ve vilayetini alacak bir kişinin bulunmasına kadar ve büyütülmesine dek ertelenebilir. Bu hüküm, uzuv kısasında ve kadının cinayetten sonra veya zina yaparak hamile olduktan sonra bile  geçerlidir. İslam fakihleri cezanın ertelenmesi konusunda çocuğun haklarının korunması yüzünden böyle bir hakkın tanınmasını oybirliği ile kabul etmektedirler.

Unutulmaması gerekir ki İslam'da kısas ve hudud, çocuğa zarar gelmemesi için ertelendikleri halde çocuğun sağlığını tehdit edecek daha hafif cezaların verilmesi halinde de yine cezalar ertelenebilmektedir.

İslam'ın hukuki düzeninde, annenin karnındaki cenin, canlı olarak doğarsa belli bir medeni hukuka sahip olma ehliyeti hakkına da sahiptir. Bunun sonucunda anne karnındaki cenin de doğmuş bir bebek gibi medeni hukuka sahip olabilir. Cenin de miras hakkına sahiptir ve ayrıca onun lehine vasiyet de yapılabilir. Buna ilaveten çocuğun soyunun korunması için İslam, hamile kadının eşinden boşanmasından sonra çocuğun doğmasına kadar evlenmesini yasaklamıştır. Sohbetimizin devamında ise çocuğun miras hakkı ve onun lehine vasiyet yapılabilme konusunu ele alacağız.

Çoğu hukuki sistemler gibi İslam hukuki sisteminde de cenin, döllenme döneminden itibaren medeni hukuka sahiptir. Bu hakların birisi de miras hakkıdır. Çocuğun miras hakkına sahip olması için murisin vefat ettiği zaman çocuğun da hayatta olmasıdır. Bunun için çocuğun  nütfesinin oluşmasından itibaren çocuğun hayatta olduğu varsayılmaktadır. Her halükarda çocuğa bir hak tanımak için onun var olması da şarttır. Günümüzde ise tıbbi çözümlemeler ve incelemeler vasıtası ile çocuğun hayatta olup olmaması daha rahat anlaşılmaktadır.

Çocuğun canlı olarak dünyaya gelmesi şartından kastedilen nutfenin oluşmasından itibaren başlayan dönemdir. Bu mesele göz önünde bulundurulduğunda çocuğun canlı olarak doğması ikinci derecede bir şart olarak önem taşımaktadır. Çocuğun doğduktan hemen sonra ölmesi halinde bile  tamamen canlı dünyaya gelmesi durumunda ona miras hakkı tanınacaktır. Ayrıca annenin karnındaki ceninin sahip olabileceği bir başka hak da akrabalar ve validelerin onun lehine vasiyet etme hakkıdır.

Cenin döneminden sonra ve bebeğin canlı olarak dünyaya gelmesinden sonra çocuk hakları söz konusudur.  Çocuk cenin dönemini bitirdikten sonra hayata adım basıyor. Kadın ve erkekten oluşan aile ise bu yeni bireyin eklenmesi ile tamamlanmış olur. Çocuk bir çok açıdan yardıma ve bakıma muhtaç bir bireydir. Çünkü fiziksel ve akıl bakımından bağımsız değil ve böylece anne babaya bağlıdır.

Çocuğun dünyaya gelmesinden sonraki en önemli mesele ise çocuğun doğum belgesinin alınmasıdır. Çünkü doğum belgesi ilk resmi kimlik kartı olarak devlet tarafından çıkartılmaktadır. Kimlik belirleme bakımından çocuğun hukuksal konumu özel bir önem taşımaktadır, bu da toplumun çocuğa ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Bir taraftan da doğumun kayıt altına alınması devletlerin planlamalarında temel öğelerden sayılmasından dolayı önem taşıyor. Bir başka taraftan da çocuğun doğum belgesinin alınması, onun daha sonra sahip olacağı, savaş döneminde kimliğinin belirlenmesi, aileyi terk etme durumunda ve adam kaçırma olaylarında gibi hakların temin edilmesi bakımından da önemlidir. Özellikle gayrı meşru çocuklar göz önünde bulundurulduğunda bu konu daha da önemli hale geliyor. Çocuk hakları konvansiyonunun 8'inci maddesinin başında da çocuğun doğum belgesinin doğumdan hemen sonra alınmasına vurgu yapılmıştır.

Çocuğun dünyaya gelmesi ve doğum belgesinin alınmasının zaruretinin yerine getirilmesinin hemen ardından da çocuğun kimliğinin belirlenmesi için onun adı seçilmesi ve soyadının belirlenmesi lazım. Bu konu çocuğun gelecekteki sosyal hayatı için büyük önem taşımaktadır. Gerçekte bu konu ile ilgili iki mesele söz konusudur: Birincisi bütün çocukların isme sahip olmalarının kesin ve tartışılmaz bir hak olmasıdır. Çünkü bu vesile ile çocuğun sosyal hayatındaki haklarından yararlanma imkânı da sağlanmış oluyor. Bir taraftan da sadece isim sahibi olmanın kişilerin kimliğinin ayırt edici tek özelliği olmamasından dolayı bütün ülkelerde her kişinin bir de soyadı vardır.

İslam dininin öğretilerinde de çocuğa uygun ve güzel bir ismin takılması konusunda birçok tavsiye mevcuttur. Hadis konusunda da isim seçme hususuna özel bölümler ayrılmıştır. Örneğin Peygamber Efendimizin bir hadisi vardır bu hususta. Peygamber Efendimiz Hz. Ali as.'a yaptığı vasiyette şöyle buyuruyor: " Ey Ali, çocuğa güzel ve uygun bir ad seçme, babanın boynunun borcudur…."  

Kimi rivayetlere göre İslam'da çocuğun doğmadan önce bile belirli haklara ve ayrıcalıklara sahip olduğundan dolayı ve dinimizin bu denli önem vermesinden ötürü çocuğa anne karnındayken bile ad seçilebilir. Dini rivayetlerimizde çocukların isimlerinin seçilmesinde dikkat edilmesi gerektiğine ve çirkin ve komik isimler seçmekten sakınmalarına vurgu yapılmıştır.

Uluslararası belgelerde de çocuk hakları çerçevesinde çocuğun hemen dünyaya geldikten sonra isminin takılmasına dair maddeler bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili Çocuk Hakları Konvansiyonunun 7'inci maddesinde çocuğun doğmasından hemen sonra adının kayıt altına alınması ve çocuğun hayata adım bastığından itibaren ada ve soyada sahip olması gerektiği vurgulanmıştır. Çocuğun kimliği ile ilgili olan Çocuk Hakları Konvansiyonunun 8'inci maddesinde  de çocuğun kimliğinin üçlü temelleri arasında isme sahip olma da yer almaktadır. Ayrıca sahipsiz çocukların da bir adı olması konusunda devletlerin yükümlülüğü bulunmaktadır. BM İnsan Hakları Konseyinde de gayrı meşru çocukların bile isme sahip olma haklarına vurgu yapılmıştır.

Uluslararası çocuk hakları bildirisi ve ayrıca uluslararası medeni ve siyasi anlaşmalar gibi kimi belgelerde de çocuğun isme sahip olması ile ilgili maddeler bulunmaktadır.  Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 24'üncü maddesinin 2'inci fıkrasında şöyle bir cümle yer almaktadır:" Çocuk doğduktan hemen sonra bir isme sahip olmalı ve bu ismin tescil edilmesi gerekiyor. " Bu sebeplerden dolayı İran gibi kimi ülkeler, çocukların uygun ve güzel isimlere sahip olmalarını tartışılmaz bir hak olarak saymaktadır.