Şubat 05, 2019 10:17 Europe/Istanbul

Bu bölümde akrabalık hakkı, velayet hakkı, nafaka hakkı ve çocuğun diğer haklarını konu edineceğiz.

Çocuk için önem taşıyan ve gelecek hayatında büyük etkisi olan haklardan biri de akrabalık(soy) hakkıdır. Bu hak anne ve baba arasındaki ilişkiden çocuğun doğduğu ortamdan kaynaklanıyor. Başka bir deyiş ile çocuğun soy ve akrabalık hakkına sahip olması baba ve anneye sahip olması ve velayet, nafaka, miras haklarını elde etmesi için belli bir bağa sahip olması demektir.

Çocuk hakları temel kavramları başlığında değindiğimiz gibi çocukların bağımsız olmaması ve bariz kırılganlığından ve belli bir direğe dayanmasından dolayı soy ve akrabalık hakkı bu alanda kilit bir rol oynamaktadır. Bir çocuğun bir aileye bağlanması meselesi özel bir tanımlama ve çerçevede gerçekleştirilir. Bu bağlanma çocuğu tek başına bırakılmaktan ve uygunsuz kişiler tarafından yönetilme tehlikesinden kurtarır. İstismarcı ve çıkarcı kişiler de artık çocuğun bedenini ve ruhunu istismar ve suiistimal etmeye imkânları olmayacaktır. Kimi yazarların ifadelerine göre çocuk, aile, ebeveyn ve düzenli ilişkiye sahip olma haklarına ege olmalıdır.

Allahu Teala Kuran-ı Kerim'de insanların dayanıklılığını ve sağlamlığını, soy ile ilişkilendirmiştir. Allahu Teala Kuran-ı Kerim'deki Furkan suresinin 54'üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır:" Sudan (meniden) bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O’dur. Rab’binin her şeye gücü yeter."

İslam Hukuku'nda aile çok önemli ve hayati bir önem taşımaktadır. İşte bu yüzdendir ki çok özel ve düzenli işleyen kurallara tabi tutulmaktadır. Böylece ister fiziksel bakımdan ister ruhsal ve terbiye bakımından sağlam ve başarılı çocuklar topluma teslim edilebilir.

İmam Rıza as'a neden zina için 4 tanık ve adam öldürmek için 2 kanıt gereklidir diye bir soru yöneltildi. İmam Rıza as ise bu soruya cevaben zinanın başka suçlara göre ispatlanmasının daha zor olmasının çocuğun kan ve soy hakkının çarpıtılması ile miras hakkının da etkilendiğini söyledi. Bu sözden anlamamız gereken nokta ise nesep ve soy-kan bağının ne kadar önemli ve hayati olması ve İslam'ın da bu konuyu ciddi bir şekilde korumasıdır.

Şia rivâyi kaynaklarında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa'den naklen şöyle aktarılmıştır:" Doğan bebeğin kendisinden olduğunu bile bile inkar eden bir adam, Allah'ın rahmetinden mahrum kalıp kıyamette bütün mahluklar karşısında rezil rüsva olacaktır."

Çocuğun sahip olması gereken bir başka hak da korunma ve velayet hakkıdır. Çünkü çocuğun doğduktan sonraki en önemli meselelerinden biri de korunması ve terbiye edilmesidir. Bu hakkın önemi yani yeni dünyaya gelen bir bebeğin güvenli bir barınağa ve korumacıya sahip olması gerekliliği konusunda hiçbir kuşku yoktur. Zaten her toplumun geleceğinin nasıl şekilleneceği de çocukların terbiye şekline bağlıdır. Çünkü toplum bireylerini çocukluktaki özellikle de doğdukları ilk yılların ve hatta cenin oldukları dönem bile davranışsal çerçevelerini oluşturmakta en büyük rolü oynamaktadır.

Arapça'da Hedanet olarak bilinen bu hakkın isminin kökeni Hedna'dır. Bu kelime bir şeyi kenarında, yanında , koltuk altında ve göğüs ile kol arasında tutmak anlamına gelir. Hedanet kelimesi ise çocuğu yanında ve kenarında tutarak kollayıp desteklenmesi, anneliğinin ve  dadılığının yapılması demektir.

Görünen o ki Hedanet kelimesinin asıl kavramı, kendini yönetemeyen birisinin korunması ve kollanmasıdır. Ayrıca bu kelimenin kavramında terbiye anlamı yer almamaktadır. Buna rağmen çocuğun Hedanet'ini yapan birisi bazı zamanlar onun terbiyesini de yapabilir. İşte muhtemelen bu yüzdendir ki kimi fakihler annenin çocuğun hedanet hakkına sahip olmasında daha üstün olması konusunda,  çocuğun terbiyesi meselesine de değinmişlerdir kimi fakihler de zaten terbiyenin hedanetin sonucu olduğunu öne sürmüşlerdir.

Her halükarda çocuğun velayeti iki şekilde ele alınmalıdır:" İlki birbiri ile yaşayan ve ayrılmaya niyetleri olmayan eşlerin çocuğun velayeti hakkına sahip olmaları. İkincisi ise ayrılmış veya ayrılmak eşiğinde olan eşlerin çocuğun velayet hakkının hangisine verilmesi meselesidir. İlk durumda çocuğun velayet hakkı iki tarafa da aittir. İkinci durumda ise uzlaşma sağlanamadığı takdirde eşlerin birisi bu görevi üstlenecektir.

Toplamda rivayetlerden ve delillerden yola çıkarak çocuk velayet hakkının çocuğun çıkarları ve menfaatlerinin sağlanması doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır. İslam hukukunda da ebeveynlerin zati bir şekilde çocuklarını sevdiklerinden dolayı çocuk velayeti meselesi ailenin içinde olan ailevi bir mesele kapsamında değerlendirilmiştir. Ev ve aile ortamının çocuk için ahlaki ve güvenlik bakımından tehlikeli olduğu halde ise çocuğun korunması için çocuk aileden ayrılabilir.

Uluslararası çocuk hakları konvansiyonunda da çocuğun velayeti ve onun çıkarları ve menfaatlerinin korunması dikkate alınmıştır. Uluslararası Çocuk Hakları Konvansiyonu'nun 9'uncu maddesinde çok ince bir konuya değinilerek çocukların, imkânlar elverişli olduğu sürece ebeveynlerinden ayrılmamaları gerektiği yazılmıştır. Çocuğun ayrılmasını gerektiren özel bir durum varsa çocuk ailesinden ayrılabilir. Bu konuya değinen maddede şöyle bir açıklama yer almıştır:" Konvansiyona taraf olan ülkeler kendi istekleri olsa bile ebeveynlerinden ayırmayacaklar. Kurallar ve kanunlar çerçevesinde yetki sahibi makamlar tarafından verilen kararlarla sadece özel durumlarda, adli araştırmaların yapılmasından sonra ayrılığın çocuğun çıkarları doğrultusunda olduğu ispatlanırsa o zaman çocuk ebeveynlerden ayrılabilir. "

Anılan maddede dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da çocuğun hem anne ve hem baba ile olan ilişkisine dikkat çekilmesidir. Bu da temel ilke olan anne ve babanın çocuğun büyütülmesinde ve terbiyesinde  ortak rol oynamasını anımsatır insana. Bu konuya da uluslararası çocuk hakları konvansiyonun 18'inci maddesinde yer verilmiştir.

Görünen o ki çocuğun ebeveynleri ile bağı, anne ve baba çıkarları değil tam da çocuğun çıkarları çerçevesinde düzenlenmelidir. Örneğin bir biri ile uzlaşamayan ebeveynler bile çocuğun ikisi ile yapıcı bir ilişki kurmasına zemin hazırlamak zorundadır. Hükümetler belli düzenlemelerle bu iş için uygun girişimlerde bulunmalılar. Çocuk Hakları Komitesi'nin yayımladığı kılavuz kitapta bu konuya geniş bir şekilde yer verilmiştir. Bir taraftan da bu madde Çocuk Hakları Bildirgesinin 6'ıncı maddesinde de yer almıştır. Bu maddeye göre çocuğun eksiksiz ve uygun bir şekilde gelişmesi için sevilme ve uzlaşma ortamı hazırlanmalı ve gerek duyulan zamana kadar çocuğun anne ve baba tarafından korunup kollanması gerekiyor…. Ayrıca Uluslararası medeni ve siyasi hukuk konvansiyonu ve Uluslararası Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Anlaşmasında da aile ocağının önemine vurgu yapılmıştır.

İki yaşın altında olan çocukların velayetinin anneye verilmesi konusunda oybirliği gözlenmektedir. Ehli Beyt imamlarından -s- nakledilen rivayetlere göre çocuğun süt emme döneminde olduğu sürece velayeti anne ve babası arasında eşit olarak bölünmelidir. Yani anne ve baba ortak bir şekilde çocuğun velayetini ve bakımını üstlenmeliler. Kimi başka rivayetlere göre de aynı dönemde velayet hakkı anneye aittir. Kimi İslam fakihleri de bu yönde bir kanaat taşımaktadırlar.

Görünen o ki, çocuğun velayetinin ilk  olarak onun korunup kollanması ve gelişmesi için olduğundan dolayı çocuğun 7 yaşından sonra onun çıkarlar ve menfaatlerine göre yeni bir karar alınmalıdır. Belki de bu çıkarlardan dolayıdır ki bazı fakihler annenin ruhsal ve duygusal durumuna dikkat ederek onu velayet konusunda daha üstün görmüşler. Kimi rivayetlere göre de zaten anne evlenmediği sürece ister kız ister erkek olsun çocukların velayetini almaya daha uygun görünmüştür.

Çocuğun velayeti ile ilgili önemli bir başka nokta da onun masraflarını karşılamak ve nafakasının temin edilmesidir. Her çocuğun nafakası ödenmelidir. Nafaka örf ile ilgili bir terimdir. Burada bunun örfi anlamı önem taşımaktadır.

İslam fıkıhta nafakanın anne baba tarafından çocuğa ödenmesi ve bunun yanı sıra çocukların anne babaya ödemesi gereken nafaka konusunda bir oybirliği mevcuttur.

Çocukların ve bebeklerin nafakası onun ihtiyacı olan her şey olabilir. Onun süt emme ücreti, yemeği, giyimi, tedavisi, ev, eğitim görmesi vb şeyler gibi masrafların karşılanması bu nafakayı oluşturur. Farklı çocuklar, zamanlar ve mekanlar için bunların hepsi farklı olabilir. Ancak çocuğun gelişmesi ve büyümesi için gerekli olan her şey bu alanda değerlendirilmelidir.