İslam'da Çocuk Hakları-16
Geçen bölümde çocukların kişisel alanlarının korunmasının zarureti ve ayrıca eğitim ve öğretim haklarından yararlanma haklarını konu etmiştik. Bu bölümde ise çocukların terbiye ve yetiştirilme hakkı ile ilgili konuşacağız.
Çocukların terbiyesi ve yetiştirilme hakkı da çok önemli haklardan biridir. Terbiye kelimesi insani yeteneklerin ve kabiliyetlerin yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, yani insanların bu gelişimi için zemin hazırlaması anlamına gelmektedir. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu terbiye hakkı konusu olmasından ve ayrıca terbiye kavramının birçok tanımı olduğundan dolayı bir tanım üzerinden konuşmamızı sürdürmek istiyoruz. Talim ve Terbiye bir yetiştirici insanın yetiştirilecek bir insanı, davranışları veya bilinçli ve hedefli etkileri ile özellikle de yetişkin ve tecrübeli bir yetiştiricinin, çocukta veya gençte ahlaki vasıflar veya teknik ve pratik özellikler oluşturma girişimidir. Daha özet bir şekilde söylemek gerekirse terbiyeden güdülen hedef ruhta ve vücutta uygun değişiklikler yapmaktır. Bu tanıma göre terbiye edilecek kişinin kişiliğinin tüm yönleri ile tanınması ve ayrıca terbiye yöntemlerine de aşina olunması önemli noktalar sayılmaktadır.
Çocuğu yetiştirip terbiye etmek anne, baba ve yasal kayyumunun hem aile ortamında ve hem de toplum ortamında en önemli ve özel görevlerindendir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı en önemli sorumluluklarından biri de çocuklarını yetiştirmektir. Bu da ebeveynlerin uygun tepkiler göstermesine ve doğru davranışlarda bulunmasına bağlıdır. Allahu Teala bu konu ile ilgili Kuran-ı Kerim’in Tahrim suresinin 6’ıncı ayeti şerifesinde şöyle buyurmaktadır:” Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.”
Kuran yorumcuları ve müfessirlerinin bu ayet ile ilgili yorumlarında en çok göze çarpan mesele ise terbiye işleri ve edep öğretmektir. Yai Allahu Teala bu ayette kimi peygamberlerin eşlerine uyarı niteliğinde bir mesaj göndererek azarlayıp böylece bütün müminleri muhatap olarak eş, aile ve çocuk talim ve terbiyesi ile ilgili emirler vermiştir.
Ayrıca Allahu Teala Kuran-ı Kerim’de kimi seçkin ve örnek insanların ve kullarının çocukların terbiyesindeki tavrına değinmiştir. Bunun örneği ise Kuran-ı Kerim’deki Lokman suresinin 13’üncü ayeti şerifesinde Lokman’ın çocuğuna verdiği öğütleri konu etmesidir:” Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”
Dini rivayetlerimizde de çocuklar için sayılan haklar arasında edep öğretme hakkı öncelik taşımaktadır. Nitekim Peygamber Efendimizin İmam Ali as’a vasiyetleri ile ilgili ayrıntılı rivayetlerde de şöyle söylenmiştir:” Ey Ali, Babanın çocuğuna karşı haklarından biri de ona güzel isim seçmesi, iyi terbiye etmesi ve onu salihler ve iyiler tarafına yönlendirmesidir. “
Çocuğun terbiyesinde ve ona edep öğretilmesinde önemli olan bir mesele de çocuğun özgürlükleri meselesinin göz önünde tutulmasıdır. Her çocuğun yaşına göre özellikleri ve durumundan yola çıkarak onu tehlikeler karşısında tek başına bırakmak ona özgürlük hakkı tanıdığımız anlamına gelmiyor. Ancak bundan çocuğun bütün özgürlük haklarının ihmal edilmesi anlamı çıkarılmamalıdır. Çocuğun terbiyesi için en iyi yöntemlere baş vurulmalıdır. Örnek gösterme, pratik davranışlarda bulunma, öğüt vererek ve koruma ve denetleme yöntemi ile çocukları terbiye etme en iyi çocuk terbiye etme yollarındandır.
Terbiye ve çocuk yetiştirme uluslararası belgelerde de ilgi duyulan bir mesele olmuştur. Nitekim Uluslararası Çocuk Hakları Konvansiyonu’nun 18’inci maddesinde şöyle yazılmıştır:” Konvansiyona taraf ülkeler, anne ve babaların çocuğun yetiştirilmesi ve gelişmesindeki ortak sorumluluğunun tanınması için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Ebeveynler ve yasal kayyumlar çocuğun yetiştirilmesi ve gelişmesi ile sorumlu olan asıl kişilerdirler. Onların asıl meselesi çocuğun temel çıkarlarının korunması olmalıdır.
Bu konvansiyonda sözü geçen hukuki olarak güvence altına almak ve yüceltilme amacı ile bu anlaşmaya taraf ülkeler, ebeveynlere ve yasal kayyumlara bu sorumluluklarını yerine getirmek yönünde yardımcı olacaklarını ve hatta çocukların korunması ve bakılması için kurumlar kuracaklarını ve hizmetler sunacaklarını taahhüt etmişlerdir.
Sözü geçen maddeler çocuk ile ilişkilerde eksen rol oynayan ebeveynlerin ve çocukların yasal kayyumlarının önemli ve kilit sorumluluğa sahip olduklarını gösteriyor. Genel uluslararası ve bölgesel belgelerde de bu konuya açık bir şekilde değinilmiştir. Bunun örnekleri de Uluslararası Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Hukuk Konvansiyonu’nun 10’uncu maddesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Hakları Konvasnsiyonu’nun 23’üncü ve 24’üncü maddeleri ve ayrıca İslam’da Çocuk Hakları Sözleşmesinde görülmektedir.
Bu konu ile ilgili başka bir nokta da hükümetlerin bu alandaki faaliyetleridir. Bu alandaki faaliyetler bir taraftan yasaların onaylanması ve bir taraftan da hükümetlerin ebeveynlerin çocukları hakkındaki önemli görevleri doğrultusunda planlamalar yapması gerekliliğidir. Örneğin Endonezya hükümeti annelerin bu alanda özellikle de 3 yaşına kadar çocuklar ile ilgili bilgilerini ve maharetlerini arttırmak için özel programlar ve planlamalar uygulamıştır. Bu programlara 18 bin 500 köyde yaşayan bir milyon 300 bin anne katıldılar. Bir başka önemli mesele de tek çocuklu ailelerdir. Bu ailelerin çoğunda ailenin kayyumu annedir. İşte bu anneler de hükümetler tarafından desteklenmeli ve özellikle geçim açısından yardım almalıdır. Kimi ülkelerin yasalarına göre çocukların terbiyesi ve yetiştirilmesi için özellikle de bebek olduğu dönemlerde sadece anneye ilgi gösterilmemeli annenin yanı sıra babanın da çocuğun terbiyesindeki sorumlulukları ve faaliyetlerine de önem verilmelidir. Bu mesele Uluslararası Çocuk Hakları Konvansiyonu'nun 18'inci maddesinde şöyle bir şekilde yazılmıştır:" Bütün ülkeler her iki ebeveyn ister anne ister babanın çocukların terbiyesi ve yetiştirilmesindeki sorumluluklarını tanıması gerekir."
Kimi ülkelerde annelerin çocuk doğurdukları halde kullandıkları izinlerin yanı sıra babalara da bu hak tanınmıştır. Burada bunun birkaç örneğini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
İtalya'nın Uluslararası Çocuk Hakları Komitesi'ne sunduğu raporda şöyle bir yazıya yer verilmiştir:" İtalya Anayasa Mahkemesi, çocuğun kişiliğinin dengeli olarak gelişmesinin özellikle de duygusal ve iletişimsel anlamda boyutlarının gelişmesinin ebeveynlerin her ikisinin katılımı ile gerçekleşmesine vurgu yapmaktadır. Bundan dolayı Anayasa Mahkemesi şöyle bir hukuku anne ve baba için belirtmektedir:" Makamları korunarak altı aylık izin hakkından yararlanması ve çocuğun bir yaşına kadar aldığı maaşın yüzde otuzluk bir oranında ek maaş alması, çocuğun üç yaşına kadar hasta olması halinde çalışma yerini terk etme hakkı ve çocuğun bir yaşına kadar bakımı için günlük tatil hakkından yararlanması.
Norveç'in Uluslararası Çocuk Hakları Konvansiyonuna sunduğu ön raporda ise şöyle yazılıyor:" Son yıllarda, ebeveynlerin çocuk doğumundan dolayı izin almaları iyice artmıştır. 1986 yılında bu izin süresi 18 hafta olmasının yanı sıra bu süredeki maaşları ve ücretleri de karşılanıyordu. 1992 yılında bu izin süresi 35 haftaya kadar ulaştı ve bunun yanı sıra da bu süredeki ücretleri de karşılandı. BMGK Nisan 1993'te annenin doğumdan önce üç haftasını kullanması şartı ile, izin süresi 42 haftaya ve ücretin yüzde yüz karşılanması ya da 52 hafta izin süresi ve ücretin yüzde 80'inin karşılaşması öngörüldü. Ayrıca yıllık izinleri kalmayan doğum yapan anneler için de nakit ikramiyeler verilecektir. 12 yaş altında olan çocuklarının hastalığından dolayı işyerini terk etme mecburiyetinde kalan ebeveynlere ise yıllık 10 güne kadar ücretli çalışma hesaplanacak. Çocukların sayısı 3 veya fazla olursa bu gün sayısı 15'e kadar ulaşmaktadır.
Ailenin çocuğun gelişmesi ve yetiştirilmesi için en temel ortam olması ve ebeveynlerin de çocuklara örnek teşkil edecek ilk kişiler olmasından dolayı bu dönem ve bu ortamlar bir insanın düşüncelerini ve görüşlerini ciddi derecede etkilemesi de doğaldır. Bu yüzden ailenin çocuğa doğru davranması ve onun ihtiyaçlarını, ilgi alanlarını ve isteklerini doğru saptaması kaçınılmaz bir girişimdir. Bunları saptadıktan sonra ise terbiye ve yetiştirme süreci başlayacak ve etkili bir şekilde yürütülebilecektir.
Çocuk doğduktan 21 yaşına kadar yani terbiye bakımından aileden uzaklaştığı ve ahlaki, bedensel ve terbiye bakımından erişkin olduğu zaman terbiye ve yetiştirilme evrelerini geçirmiş olacaktır. Ruhsal, fiziksel ve beyinsel olarak değişiklikler yaşayan bir insan bu değişimlere paralel olarak terbiyede de üç evreyi geçirmek zorundadır. Terbiyenin mükemmel şekli ise bu üç evrenin özelliklerinin tanınması ile gerçekleşebilir.
İslam dinine göre çocuk, hayatının ilk yedi yılında efendiler gibi yaşar. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa de çocukluğun bu dönemini terbiye bakımından " Çocuğun Efendiliği"dönemi olarak adlandırır. Çocuk, hayatının ikinci yedi yılında ise eğitime açık, emre uyan bir yapıya sahiptir. Üçüncü yedi yıl ise çocuğun danışması ve başkalarının görüşlerini değerlendirmesi dönemidir."
Psikologlar ise terbiye evrelerini şöyle sınıflandırmaktadırlar: İlk evre doğumdan altı yaşa kadar, ikinci evre 6 yaşından 12 yaşa kadar ve en son evre olan delikanlılık dönemi de 12 ila 18 yaşına kadardır.