İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 24
Dini demokrasi İslamî inanç ve öğretilerin ürünü olan bir nizam ve anlayıştır ve gerçek ve hakiki bir şekilde halkla irtibat ve bağlantı içindedir. Bu tür bir bir nizam, başta Batı’nın liberal demokrasi düzeni olmak üzere bilinen düzenlerinin sahip olmadığı özel özelliklere sahiptir.
Dünyada demokrasi ve liberalizm iddiasında bulunan bir çok ülkede halkla yetkililerin arasında irtibat ve bağlar derin ve duygusal değildir. Bu eşine ender rastlanan durum, İslamî nizamın meşruiyet temellerinden biri ve içinde gerçek demokrasinin varlığının işaretidir.
İran’da İslam inkılabından sonra demokrasinin en belirgin bileşenlerinden biri, hemen hemen her yıl bir seçimin düzenlenmesi ve halkın bu seçimlere azami düzeyde katılmalarıdır.
Aslında İran’da inkılaptan sonra her yıl bir seçim düzenlenmesi dünyada bilinen demokrasilerde hiç görülmemiş bir durumdur. Bundan başka, İran’da düzenlenen seçimlerde halkın katılım oranı da demokrasi beşiği olduklarını iddia eden ülkelere nazaran kat kat fazladır.
Dünyada bilinen siyasi rejimlerin çoğu ya parlamenter ya da başkanlık sistemi şeklindedir. Ancak İran’da katılım başka türlü gerçekleşir. İran’da halk nizamı an üstten en alt kademeye kadar gözetler. Yine Bilgeler meclisi seçimleri, İslami Şura Meclisi seçimleri, kent ve köy konseyleri seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi seçimlerin her biri bir nevi insanlara kendi kaderlerini belirleme sürecine katılım sağlamalarına imkan tanıyan süreçlerdir.
İran seçimleri ile dünyanın başka ülkelerinde seçimleri karşılaştırırken gözardı edilemeyecek bir mesele, halkın katılım oranı meselesidir. Bir çok ülkede halkın seçimlere katılım oranı, seçimlerin bu ülkelerde derin mazisine rağmen pek fazla değildir. Bu katılım oranı özellikle son yıllarda Batılı ülkelerde siyasi ve iktisadi krizlerin yüzünden daha da azalmıştır. Örneğin Amerika’da son bir asırda başkanlık seçimlerine katılım oranı her zaman seçmen sayısının yarısından daha az olmuştur. Yine kongre seçimlerinde de bu ülkede katılım oranı ancak yüzde 30 ila yüzde 40 arasında seyrettiği görülmektedir. Fransa’da parlamento seçimlerine katılım oranı da yüzde 40 ila yüzde 60 arasındadır.
Oysa İran İslam Cumhuriyeti’nde son kırk yılda tüm parlamento seçimlerinde katılım oranları yüzde 51 ile yüzde 71 arasında değişmiştir. Bu veriler İran’da parlamento seçimlerine katılım oranı her zaman Batılı ülkelere nazaran daha fazla olduğunu gösteriyor.
Ortadoğu bölgesinde de seçimlerin düzenlenmesi, insanların oy hakkı ve seçimlere katılmaları halâ bazı bölge ülkelerinde çözümlenmemiş bir sorun olarak ortada duruyor.
İran İslam İnkılabı demokratik bir nizamdan başarılı bir model sunarak gerçekte modern dünyanın teorik yapısı ve meşruiyet tartışması arasında köklü bir uçurum oluşturdu. İran İslam Cumhuriyeti nizamının kırk yıllık deneyimi, ancak halkçı meşruiyet altyapılarını oluşturmak sureti ile yaratılan iç güce dayanarak bu nizamın demokratik bir nizam kurmanın merkezçi haline geldiğini ve hakimiyette seçim meselesini kuramsal hale getirmekte öncü ülkeye dönüştüğünü gösteriyor. Bu unsur İslamî İran’da başarılı demokrasi modelinin altyapısını oluşturan unsur olmuştur. Nitekim son kırk yılda da nizamın iktidarı ve meşruiyetinin gerçek kaynağı, halkın seçimlere özgürce katılmaları üzerinden ve halkın oylarına başvurarak ve ülkenin izzetini ve milli egemenliğini ve bağımsızlığını koruyarak yoluna devam etmiştir.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei seçimlerin önemi hakkında şöyle diyor: İslam Cumhuriyeti modelinde demokrasi ve din birbirinden ayrı unsurlar olmadığı gibi demokrasi, dinin ürünüdür.
İran’da demokrasi bölge ve dünya ülkelerine sunulabilecek en bariz demokrasi modellerinden biridir. Irak’ın Siyaset gazetesi baş yazarı Adil Mani İran’da demokrasi sürecini anlatırken şöyle diyor: İran’da demokrasinin gelişmesi ve büyümesi Fars körfezinde yer alan Arap emirlikleri panikletmiş ve karşı koymaya zorlamıştır.
İran İslam Cumhuriyeti nizamında demokrasiyi şekillendiren unsurlar, bir çok Ortadoğu ülkesinde seçimlerin esas itibarı ile hiç düzenlenmediği veya hakimiyetlerin yapısı hatta herhangi bir seçim düzenleniyorsa, halkın bu seçimlerde olması gerektiği gibi rol ifa edemeyecekleri şekilde düzenlendiği halde kuramsal hale geldiği anlaşılıyor. Bugün Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Ürdün gibi ülkelerde kral pratikte hem hakimiyet ve hem devlet rolünü ifa ediyor ve bu durum kesinlikle seçim çerçevesine sığmıyor, zira halkın seçim yaparak birini iktidarın başına getiremediği gibi iktidarın başından da uzaklaştıramıyor, üstelik bu ülkelerde halkın en ufak eleştiri yöneltmeye bile cesaret edemedikleri gözleniyor. Söz konusu ülkelerde kadınlara yönelik sergilenen tutum ise, zaten insan hakları örgütleri hakkında hiç söz edemedikleri bir durum sayılıyor.
Gerçekte Fars körfezinin kıyılarında yer alan Arap emirliklerinde iktidar adeta miras yoluyla el değiştiriyor ve halkın pratikte bu süreçte hiç bir rolü bulunmuyor ve bir hanedana veya aileye bağlı olmak meşruiyeti nedeni sayılabiliyor. Ancak buna karşın İran İslam Cumhuriyeti küresel istikbarın saldırılarının hedefi oluyor. Zira İran İslam İnkılabı, kırk yılın ardından İslamî nizamda bu nizamın hakiki ve asil hamileri ve hakimleri olarak halkın kaderini kendi ellerinde tutmalarına imkan sağlıyor . bu yüzden İran’da dini demokrasi gerçeği de bölge milletlerinin hayranlık duydukları bir modeldir ve bu gerçek de küresel istikbarın inkar edemediği bir gerçektir.