Mayıs 17, 2019 22:00 Europe/Istanbul
  • İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 31

İran İslam İnkılabı Şubat 1979’da zafere ulaştı. Bu inkılap Ortadoğu bölgesinin imajını tamamen değiştiren büyük bir gelişmeydi. Bu inkılap küresel zorba güç Amerika’nın İran’ın üzerinden elini ebediyen kesti.

“Aslında İran, İslam inkılabından öncesine kadar Pehlevi kralı Muhammed Rıza’nın despot yönetimi altında ve Amerika’nın bölgede kukla rejimiydi. Amerika devleti bölgenin iktisadi kaynaklarını yağmalamak ve bölge üzerinde sultasını korumak amacıyla İran’ı bölgede bir jandarma gibi kullanıyordu. O yıllarda yabancı firmalar İran’ın petrol kaynaklarını sömürüyor ve talan ediyordu. Öte yandan Amerika’nın Tahran büyükelçiliği de casusluk operasyonlarının merkezi olarak kullanılmaktaydı. Nitekim ABD’nin dönem Başkanı Jimmy Carter’in de itiraf ettiği üzere İran’a dalgalı bir denizde sakin bir ada gözüyle bakılıyordu.”

Anlatılan bu gerçekler, Amerika’da savaş karşıtı aktivistlerin liderlerinden ve Virginia Defender adlı derginin genel yayın yönetmesi Fill Vilayeto’nun İran İslam İnkılabı ve Amerika’nın İran milleti ile derin düşmanlığının kökleri hakkında yaptığı açıklamaların bir bölümüydü.

Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti ister İslam inkılabı öncesi ister sonrası olsun, sürekli Amerika’nın türlü komplolarının hedefi oldu. Amerika yaklaşık yarım asır boyunca İran’a karşı güttüğü düşmanlığı ve müdahaleleri ile İran milletine büyük zararlar verdi ve şimdi de yaptırım ve tehditle ve kendince üstün konumdan bir takım dayatmalarda bulunarak İran milletinin psikolojisini bozmaya ve sonuçta İran’ı ilerlemekten ve bağımsızlıktan alıkoymaya çalışıyor.

Amerikalı devlet adamları İran İslam Cumhuriyeti nizamı kurulduğu ilk günden itibaren bu nizamı devirmeyi stratejik bir hedef olarak gündemlerine aldı. Nitekim Amerika’nın bir önceki Başkanı Barack Obama’nın 15 Temmuz’da New York Times gazetesine verdiği mülakatta sarf ettiği sözleri bu tarihî gerçeği yansıtıyor. Obama o mülakatta şöyle dedi: Eğer İran tarihine şöyle bir bakacak olursanız, gerçek şu ki biz İran’de seçilmiş demokratik bir hükümeti devirmekte bir nevi müdahale ettiğimiz anlaşılır. Biz geçmişte Saddam Hüseyin’i de destekledik, üstelik onun İran ile savaşta kimyasal silah kullandığını da biliyorduk ve o da kendine göre güvenlik kaygılarını beraberinde getiriyordu.

Amerikalı ünlü düşünür ve siyaset meseleleri uzmanı Noam Chamsky de Nation dergisine verdiği mülakatta Amerika’nın İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı husumeti ve kökleri hakkında şöyle diyor: Amerika liderleri ve medya organları ta eski zamanlardan İran’ın çok tehlikeli bir ülke ve belki de yerkürenin en tehlikeli ülkesi olarak tanıtmaya çalışmıştır ve bu konu Trump’tan çok öncesine dayanır.

Noam Chamsky Amerika devletinin İran İslam Cumhuriyeti ile düşmanlığının esas nedenleri hakkında da şöyle diyor: İran’ın affedilmez günahı şu ki, Amerika devletinin 1953 yılında askeri darbe ile işbaşına getirdiği bir diktatörü devirmektir. Bu askeri darbe İran’ın parlamenter düzenini ve kendi doğal kaynaklarına sahip olma hakkı yönündeki inancını yıktı. Gerçi dünya içindeki fenomenleri bu kadar basit anlatmaktan çok daha komplikedir, fakat bence maceranın kökü bundadır.

Noam Chamsky şöyle devam ediyor: Doktrin kitaplarında pek gündeme getirilmeyen uluslararası ilişkilerde en temel doktrinlerden biri, mafya doktrinidir. Yani uluslararası meseleler de mafya gibi yönetilir ve üvey baba konumunda olduğunu düşünen Amerika hiç bir itaatsizliğe tahammül edemez.

Ağustos 1953 askeri darbesi aslında Amerika’nın barış döneminde gizli faaliyetleri alanında ve yabancı bir devleti devirmekte ilk deneyimi sayılır. Amerika başkanlarından Ruzvelt bu konuda şöyle diyor: İran darbesi CIA tarafından Thruman’ın iktidarının son aylarında yabancı bir devlete karşı düzenlenen ilk gizli operasyondu.

Amerika devleti Ağustos 1953 askeri darbesine doğrudan müdahale etmek için kendine özel hedefleri vardı. Bazıları bu darbede Amerikalı devlet adamları Amerikalı petrol firmalarının İran’ın ürettiği petrolün bir bölümüne konmaları için zemin hazırlamak istediklerini belirtiyor. Bazıları ise olaya soğuk savaş dönemindeki rekabet açısından bakıyor ve Amerikalı devlet adamları İran’da komünistlerin iktidarın başına geçmesinden korktuğu için bu darbeyi yaptırdıklarını belirtiyor.

Amerika devleti soğuk savaş yıllarının başından itibaren İran’ı sovyetler birliği ile petrol zengini Fars körfezi emirlikleri arasındaki stratejik konumu yüzünden önemsiyordu. Öte yandan İran’ın stratejik konumunun önemi de ikinci dünya savaşı sırasında gün yüzüne çıkmıştı.

Komünistlerin Asya kıtasında nüfuzu hakkında Amerika’nın dönem Başkanı General Aizenhaver Ağustos 1953’ün ortalarında şöyle diyordu: Amerika devleti komünizmin başta İran olmak üzere Asya ülkelerine nüfuzunu engellemek için gerekli girişimlerde bulunacaktır ve şimdi de bu doğrultuda bazı uygulamalarda bulunmuştur. Er geç komünizmin Asya kıtasına nüfuz yolu engellenmelidir ve biz de bu işte kararlıyız.

Böyle bir eğilimden hareketle Haziran 1951’de Britanya’nın muhafazakar parti liderleri Winston Churchil ve Antony Aiden iktidarın başında bulunmadıkları halde Britanya Dışişleri Bakanlığına İngiltere ve Amerika ortaklaşa Pehlevi kralı Muhammed Rıza’dan Başbakan Musaddık’ı azletmesini istemelerini önerdiler. Bu öneri aslında bir nevi darbe yapılması anlamındaydı.

Amerikalı tarih yazara David Peter ise Amerika’nın başta Ağustos 1953 darbesi olmak üzere İran’ın içişlerine müdahalelerinin etkileri hakkında şöyle yazıyor: İran’a müdahale bize ağıra patladı. Amerikalı petrol firmalarına eşlik etme zarureti Washington yönetimini İran macerasına müdahale etmeye yöneltti ve bunun sonucu da başka ülkelerin içişlerine karışmama ilkesinden sapmak oldu.

Amerika’nın 2016 başkanık seçimlerinin demokrat parti içinde ön seçim adaylarından Berney Sanders ise diğer demokrat aday Hillary Clinton’la 11 Şubat 2016 tarihinde parti içi münazarasında Amerika’nın başka devletleri devirme müdahalelerine işaret ederek şöyle dedi:

Bu müdahaleler elli altmış yıl öncesine dayanır, o yıllarda ABD devletleri devirme işlerine karışıyordu. Bu devirmelerin bir örneği 1953 yılında Musaddık yönetimiydi. Hiç bir Amerikalı vatandaş Musaddık’ı tanımaz. Musaddık İran milletinin seçtiği başbakandı. Musaddık ABD ve Britanya’nın çıkarları uğruna iktidardan alındı ve sonucu da İran şahının dikta rejimi oldu. Ardından İranlıların inkılabına şu anda geldiğimiz noktaya şahit oluyoruz, istenmeyen ve beklenmeyen sonuçlar.

Berney Sanders ayrıca CNN kanalına verdiği mülakatta da şöyle dedi: İran milletinin demokratik bir süreçte seçtiği bir başbakanın devrilmesi büyük bir faciaydı.  Benim sözlerimde esas nokta şu ki Amerika devletleri devirme peşinde olmamalı. Bence Amerika yasal ve ahlaki açılardan devletleri devirme hakkına sahip değildir, nitekim bu çabalar ters sonuç doğurmuştur ve bir çok ülkede istikrarsızlığa yol açmıştır.

Amerika devletinin İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik husumetinin sebebi, İran’ın Washington karşısında boyun eğmeye yanaşmamasıdır ve bugün bu psikolojik savaş ve husumet karmaşık bir merhaleye girmiştir.

Çin resmi haber ajansı Şinhova şöyle yazıyor: Amerika yaptırım ve iktisadi baskılarla gerçekte Tahran yönetiminin Ortadoğu bölgesine nüfuz yolunu kapatmak istiyor ve bunun için İran ekonomisinin yolunda engeller çıkarıyor. İran milleti tarihî mazisi ve izzet ve iktidarı ve İslam inkılabını korumak için yüz binlerce şehit veren bir millet olarak hiç kuşkusuz bu şartları da geride bırakacaktır. Hatta İran ekonomisi üzerinde yaptırımların olumsuz etkilerini kabul eden uzmanlar İran’ın siyasi iktidarı buna rağmen korunacağını savunuyor.

Amerika’nın popülist Başkanı Donald Trump iktisadi terör estirmek ve illegal ve tek yanlı yaptırımları dayatmak ve uluslararası camiaya da İran ile ilişkilerini kesmek üzere baskı uygulamakla İran’ı inzivaya itmeye çalışıyor, ancak İran milletinin küresel istikbara karşı kırk yıllık direniş tarihi, Amerika’nın hiç bir zaman bu hedefine ulaşamayacağını gösteriyor.