İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 32
Amerika’nın Tahran Büyükelçiliği Pehlevi kralı Muhammed Rıza’nın iktidarının sonuna kadar İran’ın içişlerine müdahale konusunda eksen rolü ifa ediyordu. Pehlevi döneminde İran hakkında alınan tüm kararlar bu mekanda alınıyor ve her türlü fitne burada tasarlanarak yürürlüğe giriyordu.
Bu süreç, Pehlevi iktidarının son aylarına kadar Amerika’nın İran’daki dönem Büyükelçisi William Healy Sullivan, muhaliflerin liderlerine İran’ı yönetme konusunda kral Muhammed Rıza’nın beklediğinden daha geniş çapta rol verilmesi gerektiği sonucuna varacağı noktaya kadar devam etti. Buna göre Batı’da eğitim gören Şahpur Bahtiyar’a başbakanlık görevi verildi. İslam inkılabı zafere ulaşmasından sonra da Amerika’nın Tahran büyükelçiliği İmam Humeyni -ks- çizgisinde olan öğrencilerce ele geçirilinceye dek Amerika devletinin İran’a yönelik casusluk ve komplolarının odağı olmaya devam etti.
Amerika’nın Tahran büyükelçiliği veya bir başka tabirle casusluk yuvasından ele geçirilen belgeler, büyükelçiliğin başta Kürdistan eyaleti olmak üzere İran’da en çok etnik grupların üzerinde odaklandığını ve İran içinde etnik grupları ayaklandırma ihtimali hakkında bilgi toplayarak Washington’a gönderdiğini ortaya koydu.
Amerika’nın dışişleri eski Bakanı Hillary Clinton 26 Ekim 2011’de BBC ve VOA kanallarının Farsça yayın yapan bölümlerine verdiği iki ayrı ve özel mülakatta, ABD’nin dışişleri eski bakanlarından Modlin Olbright’ın Amerika’nın Ağustos 1953 askeri darbesine müdahalesi yüzünden İran milletinden bu olaydan ötürü özür dilediğini hatırlatarak bir kez daha bu müdahaleden dolayı üzgün olduğunu belirtti.
Oysa gerçekte CIA ajanları İslam inkılabından sonraki belirsizlik şartlarından ve her inkılabın hemen ardından doğal sonuçlardan biri olan ortamın karışıklığından yararlanarak İslam inkılabının en hassas ve anahtar mekvilerine nüfuz ederek bu inkılabın daha da derinleşmesini ve yayılmasını engellemeye çalıştılar. Amerika’nın Tahran büyükelçiliği bu mekanda geniş bir casusluk ve istihbarat şebekesi kurarak inkılabın asil güçlerine darbe vurmak ve liberal güçleri takviye etmek sureti ile İran milletinin inkılapçı hareketini kırılgan hale getirmeye çalışıyordu.
Genel bir değerlendirmede, Amerika’nın İran karşıtı politikalarını Ağustos 1953 askeri darbesinden sonra İran’ın içişlerine doğrudan müdahale ve siyasi ve iktisadi amaçları uğruna İran’da istediği iktidarı işbaşına getirme şeklinde yorumlamak mümkün.
Amerika’nın Foreign Policy dergisi Washington’un Ağustos 1953 askeri darbesine müdahalesiyle ilgili belgelerin mahiyeti hakkında şöyle yazıyor: Amerika ve Britanya istihbarat servisleri darbeyi yapmakla ulaşmak istedikleri hedefleri doğrultusunda çok katmanlı komplike bir projeyi eşzamanlı ilerlettiler: Başbakan Muhammed Musaddık’ın siyasi imajını bozmak için propaganda makinelerini kullanmak, İran’ın dönem parlamentosunda bazı parlamenterlere rüşvet vermek, askeri güçleri organize etmek ve nihayetinde sokak eylemlerini ve yürüyüşleri başlatmak.
CIA 1954 yılına ait olan bu belgelerden birinin başında şöyle yazıyor: Ajax operasyonunun amacı Muhammed Musaddık’ın yönetimini devirmek, şahın iktidar ve saygınlığını yeniden inşa etmek ve Musaddık yönetiminin yerine İran’ı yapıcı politikalarla yönetecek bir yönetimi iktidarın başına geçirmektir.
Bu belgeye göre darbenin bir amacı, Batılı devletlerle petrol piyasaları konusunda anlaşmaya varabilecek bir hükümeti işbaşına getirmekti.
Amerika’nın eski Başkanı Barack Obama iki kez Amerika devletinin Ağustos 1953’te Dr. Musaddık’ın yasal hükümetinin devrilmesi ve Pehlevi rejiminin temellerinin güçlenmesi ile sonuçlanan askeri darbede rol ifa ettiğini açıkça itiraf etti. Obama bir keresinde 2009 yılında Kahire üniversitesinde yaptığı konuşmada bu konuya değindi ve bir kez de 2013 yılında BM genel kurul zirvesinde yaptığı konuşmada benzer itirafta bulundu. Obama ayrıca 2006 yılında senatör olduğu dönemde yazdığı Ümit Cesareti adlı kitabında Ağustos 1953 darbesine değindi ve bu operasyonu Amerika devletinin başka ülkelerin içişlerine aşırı müdahalesi ve başka ülkelerde bir diktatöre destek vererek ittifak kurmasının bir örneği olarak yorumluyor.
Ancak tüm bu itiraflara rağmen Amerika’nın İran’a karşı doktrini İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra yeni kurulan İran İslam Cumhuriyeti nizamını devirme temelinde geliştirilmişti. Amerika’nın Tebes macerası ve Maske adlı başarısız askeri darbe girişimi bu doktrinin iki belirgin örneğiydi ve her iki girişim hezimetle sonuçlandı.
Amerika devleti İslam inkılabını başarısızlığa sürüklemek için bir çok komployu uyguladı. Öte yandan Amerika’da yeni muhafazakarların beyaz saraya girmesiyle birlikte İran nizamını değiştirme gündemi oğul Bush iktidarının gündemlerinin başında yer aldı ve açıkça oğul Bush’un Ortadoğu stratejisinin temel hedeflerinden biri oldu.
Amerika’da en çok bu ülkenin Dışişleri Bakanlığında konuşlanan bazı devlet adamları, İran İslam Cumhuriyeti nizamını kadife devrim, iç muhalefet kanadını desteklemek ve iktisadi baskı ve yaptırım uygulamak gibi yumuşak güçle devirme tezini savunuyordu. Ancak ABD Başkanı Birinci yardımcısı Dick Cheney gibi şahin kanada bağlı devlet adamları İran İslam Cumhuriyeti nizamını devirmek için askeri güç kullanmaktan başka seçenek olmadığını belirtiyordu.
Amerika’da demokratların başkanlık seçimlerini kazanması ve özellikle seçim kampanyalarında değişimden söz eden Obama’nın beyaz saraya girmesi ile birlikte İran’a karşı izlenen strateji de yumuşak güç kullanmaya yön çevirdi. O sıralarda Joseph Nye gibi yumuşak güç tezini geliştiren teorisyenler gibi neo liberal teorisyenlerin düşünceleri bu sürece ivme kazandırdı.
Joseph Nye önerdiği yeni tezinde yumuşak ve sert gücün bir bileşeni olan akıllı güç meselesini gündeme getirdi. İran’da devletle milletin arasını açmak ve kadife devrimler gibi yumuşak devrimlerin zeminini hazırlamak Amerika’nın İran İslam Cumhuriyeti nizamını devirmeye yönelik izlediği stratejilerdendi.
Ancak Amerika’da Donald Trump’ın beyaz saraya girmesinden sonra İran’a karşı hasmane politikalar yeni bir aşamaya geldi. Yeni dönemde yaptırım ve askeri seçenek tehdidi Amerika’nın İran’a karşı izlediği stratejinin temel unsurlarını oluşturuyordu.
Amerika Başkanı Donald Trump beyaz saraya girdikten sonra yaptırımları yeniden dayatarak İran’a karşı yeni bir husumet dönemini başlattı. Trump İran’a karşı iktisadi savaş başlatarak İran’a baskı uygulamaya çalıştı. Trump bunun için en başta Bercam nükleer anlaşmasından çekilerek tarihî bir anlaşmaya sırt çevirdi ve ardından İran’ı inzivaya itmek için başka ülkelere baskı uygulamaya başladı.