Mayıs 17, 2019 22:09 Europe/Istanbul

İran dayatılan sekiz yıllık savaş boyunca bir çok hasara uğradı. O yıllarda binlerce masum insan Fars körfezinde yer alan Arap emirliklerinden bazılarının paraları ve Amerika’nın istihbaratı ve bombaları, füzeleri ve türlü silahları ile şehit düştü.

Eşit şartlarda olmayan bu savaşta ayrıca İran ve Irak’ta binlerce insan bazı Batılı devletlerin Saddam Hüseyin’e hibe ettikleri kimyasal ve biyolojik silahların kurbanı oldu. O dönemde bir kaç yıl boyunca İran kentleri BM güvenlik konseyinin sessizliği ve Amerika ve müttefiklerinin zevkle izlemesinin gölgesinde türlü ölümcül füzelerin hedefi oldu ve binlerce masum sivil insan evlerinde gömülerek hayatını kaybetti.

Amerika ise defalarca İran İslam Cumhuriyeti’ni savaşla ve İran’a karşı askeri güç kullanmakla tehdit etti, fakat hiç bir zaman buna cesaret edemedi. Fakat Amerika elinden geldiği kadar İran İslam Cumhuriyeti’ne darbe vurmak için bölgede savaş ve çatışma çıkardı.

Amerika 1972 yılından Saddam rejimi İran’a dayattığı savaşın ortalarına kadar Bağdat’ta sırf 14 diplomatın çalıştığı çıkarlarını koruma bürosu vardı. Fakat ne zaman Saddam İran karşısında hezimetin eşiğine geldiyse, Amerika Kasım 1983’te bir açıklama yaparak, Washington yönetimi Irak’ın bu savaşta yenilmemesi için elinden gelen yasal her türlü uygulamayı yerine getirmekten çekinmeyeceğini belirtti.

Amerika yönetimi saldırgan Saddam rejimine açıkça destek verdiğini ilan ettiği bu açıklamasının ardından, 17 yıl önce diplomatik ilişkilerini kestiği Bağdat ile siyasi ilişkilerini yeniden başlattı.

Siyaset meseleleri uzmanı Kent Timerman bu konuda şöyle diyor: Amerika bu uygulaması ile Saddam’a, Washington yönetimi İran’a saldırısına yeşil ışık yaktığını düşünme izni vermiş oldu.

Başta Amerika olmak üzere Saddam’ın Batılı hamileri savaşta İran milletinin çelik iradesi ve direnişini görünce bu kez Saddam’a kimyasal silahlar gibi kitle imha silahları vermeye karar verdi.

5İran tarihi ta eski çağlardan Irak’ın Baas rejimi ve Saddam ordusu yirminci yüzyılın seksenli yıllarında Amerika ve Fransa ve Arap müttefiklerinin askeri ve istihbarat destekleri ile İran topraklarına saldırdığı güne kadar geçen yıllarda tüm bu savaşlarda saldırgan tarafların bozguna uğradığını ve İran milleti nihai zaferi kazanan taraf olduğunu gösteriyor. Amerika medyasından United press haber ajansı Saddam yakalandıktan sonra şu itirafta bulundu: şimdi Saddam’ın 1980’li yıllarda tüm kimyasal ve biyolojik silah programları Amerika’nın destekleri olmaksızın mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır.

ABD senatosu dış ilişkiler komisyonunun dönem üyelerinden biri ise şöyle diyor: gerçek şu ki ne zaman Irak uluslararası yasaları ihlal ettiyse ve ne zaman kitle imha silahları kullandıysa, Amerika’dan daha fazla mali ve siyasi destek ve yardım alıyordu. Kuşkusuz biz Saddam’ın davranışlarını doğrudan etkiliyorduk, zira onu, kendi ülkesi içinde işlediği hiç bir cinayetten dolayı yargılanmayacağı konusunda inandırmıştık.

American Type Culture Collection adlı bir firma 1986 yılında üç çeşit şarbon virüsü, beş çeşit zehiri ve üç çeşit kimyasal ölümcül maddeden oluşan kimyasal ve biyolojik silahların yapımında kullanılan etkenleri Bağdat’a gönderdi. Gerçekte Amerika devleti bu uygulamaları ile uluslararası yasaları ve konvansiyonları ayaklar altına aldı.

Siyaset meseleleri uzman Siyamek Bakıri bu konuda şöyle diyor: Batılı devletler nasıl  ölümcül kimyasal silahları kullanan ilk devletler olduysa, bu tür silahların ilk  ihracatçıları da oldular. Dayatılan savaş yıllarında Saddam rejimi kimyasal silahlarını 150 Alman, İngiliz ve Amerikan firmasından temin etti.

Aslında kimyasal savaş ilk kez yirminci yüzyılın başlarında birinci dünya savaşı ile birlikte başladı ve Irak’ın İran’a karşı kimyasal silah kullanması ile birlikte yirminci yüzyılın sonlarına doğru doruk noktasına ulaştı.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran’ın Serdeşt kentinde Saddam’ın kimyasal saldırısında şehit düşenlerin anıldığı günde ve kimyasal ve biyolojik silahlarla mücadele milli günü dolaysıyla yayımladığı mesajında şöyle yazdı: Bu acı ve yürek yakan hadise bir kez daha dayatılan sekiz yıllık savaş yıllarında İran milletinin mazlumiyetini ispat etti ve insan haklarını savunduklarını iddia edenlerin bu iddialarının yalan olduğunun belgesi olarak tarihte kayda geçirdi.

Ancak Amerika’nın İran milletine yönelik cinayetleri son bulmadı. Washington’un Bağdat’a desteği savaşın son yılında resmen İran’a karşı pratikte savaşa girme noktasına kadar ilerledi. Amerika devleti cani Saddam’a destek vermek amacıyla İran’ın Benderabbas kentinden Dubai’ye doğru giden yolcu uçağını Fars körfezi semalarında bir savaş gemisinden fırlattığı füze ile vurdu. Bu açık cinayette İran yolcu uçağında bulunan ve aralarında 46 yabancı yolcu ve 66 çocuğun da bulunduğu 290 kişi hayatını kaybetti. Ancak Amerika asla bu cinayeti yüzünden İran milletinden özür dilemedi ve ABD savaş gemisinin komutanları yargılanmadı, bilakis savaş gemisinin eli kanlı komutanı şecaat nişanı ile bu cinayeti için ödüllendirildi.

Aslında Amerika devletinin İran İslam Cumhuriyeti’ne müdahaleleri sadece dayatılan savaş yılları ile sınırlı değildir. Amerika’nın İran’a karşı düşmanlığı bu ülkenin dış politikasının olmazsa olmazlarından biridir. Amerika bu tür politikaları yüzünden bölgeyi en yıkıcı politikaların hedefi haline getirmiştir. Nitekim bugün milyonlarca insan bölgede Amerika’nın savaş çığırtkanlığı ve Irak, Suriye, Afganistan ve Yemen’de teröristleri desteklemesi yüzünden perişan oldu ve yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetti. Bugün masum Yemen halkı ölümcül bombardımanların hedefi oldu, mazlum Filistin milleti halâ siyonistlerin Apartaid rejiminin zincirinden kurtulamadı.

Bu gerçeğe hacılara hitaben gönderdiği mesajında işaret eden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şu ifadelere yer verdi:

Bugün müstekbir ve cani Amerika’nın davranışlarına şöyle bir göz atın. Onların İslam ve Müslümanlara karşı temel politikaları savaş çığırtkanlığı yapmaktır. Onların isteği Müslümanları birbirine kırdırmaktır, zalimleri mazlumların üzerine salmaktır, zalim cephesini desteklemektir, mazlum cephesini acımasızca ezdirmektir, bu korkunç fitnenin ateşini daha da alevlendirmektir.