Mayıs 17, 2019 22:56 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümde İran İslam Cumhuriyetinin 11’inci ve 12’inci hükümetleri dönemindeki dış siyasetini ele almak istiyoruz.

Hasan Ruhani’nin 11’inci ve 12’inci cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması ile beraber sekiz yıllık bir hükümet dönemi başlamış oldu. Ruhani, 11’inci cumhurbaşkanlık seçim kampanyalarında “ Tedbir ve Ümit Hükümeti” sloganını kendi hükümeti için seçti. Bu yüzden 11’inci ve 12’inci hükümetin dış siyaseti de tedbir ve ümit söylemleri üzerinden yürütülmeye çalışıldı.

Tedbir ve Ümit hükümeti, yapıcı ekileşim, gerilim ve gerginlikten uzak durma, aklaniyetten ve tedbirden yana olmayı dış siyasetinde uygulamaya çalıştı. Uluslararası arenada ise İran’a karşı güven hissi yaratmak, prestijini ve imajını iyileştirmeye yönelik temel siyasetler yürütmeye başladı. Gerçekte 11’inci ve 12’inci hükümetin dış siyaseti bir nevi, reformlar ve yapılandırma hükümeti dış siyasetinin devamı sayılıyor.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, “Ulusal Güvenlik ve Nükleer Alandaki Diplomasi” başlıklı kitabında dış siyaset ile ilgili şöyle bir açıklamaya yer vermiştir:” Dış siyasetin makro stratejisi, ulusal düzeyde uzlaşma ve oybirliği sağlama ve dış siyasette de izzet, hikmet ve maslahat üçlü ilkesine dayanarak işbirliği çerçevesinde uygulanmalıdır. Bu ilkeler her zaman İslam İnkılabı lideri Ayetullah Hamenei tarafından da vurgulanmıştır. Anılan strateji, ülkenin 20 yıllık vizyonu doğrultusunda, ulusal güvenliği güçlendirmek, yabancı tehditleri gidermek, İranofobi alanındaki propagandaları özellikle de bölgesel bazda etkisiz hale getirmek, İran’ın izzeti ve saygısının dünyada ve bölgede arttırılması doğrultusunda tanımlanmıştır. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde, dış siyaset, bölge ve  uluslararası arena düzeyinde istenilen sonuçlara varılması için bir sistem niteliği taşımaktadır. Bu sonuçlar arasında ise gerginliklerin ve düşmanlıkların azalması, koalisyon ve birliklerin oluşturulması, güven sağlanması, ortak çıkarların en üst seviyeye ulaştırılması ve ayrıca doğal ihtilafların uygun bir şekilde yönetilmesine değinmek yerinde olacaktır. “

Hasan Ruhani, dış siyasetteki yapıcı etkileşimi kitabında şöyle tanımlamaktadır:” Yapıcı etkileşim, her türlü yorumlamaya açık olan soyut bir kavram değildir. Yapıcı etkileşim, yapıcı çok taraflı veya iki taraflı ilişki anlamına gelir. Bu tür bir etkileşimde bütün tarafların çıkarları göz önünde tutulur. Başka bir deyiş ile, dış siyaset alanında, yapıcı etkileşim, sıfır toplamlı oyun değildir.

Tedbir ve Ümit hükümeti dış siyaseti ilkelerinin somut bir örneği de nükleer müzakerelerdir. Farklı alanlardaki planlarını, nükleer meselenin çözümü ve nükleer müzakereleri sonuca ulaştırmak üzerinde kuran 11’inci hükümet, nükleer dosyasını, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyinden, Dışişleri Bakanlığına ve Muhammed Cevad Zarif şahsına devretti. 11’inci hükümet, kazan-kazan diplomasisi üzerinden karşılıklı saygı çerçevesinde nükleer müzakerelerine başladı.

11’inci hükümetin iş başına gelmesinden 14 Temmuz 2015 yılına kadar süre içerisinde nükleer müzakereler sonuçlandı. Bu süre zarfında İran ve 5+1 Grubu arasında 26 tur müzakere yapıldı. Cenevre anlaşmasının 24 Kasım 2013’te imzalanmasından 14 Temmuz 2015’e kadar İran İslam Cumhuriyeti müzakereci grubu, 119 gün 5+1 Grubu temsilcileri ve bazı zamanlar da sadece Amerika temsilcileri ile görüşmeler yaptı

Bu müzakereler neticesinde ise BMGK’nin 2231 sayılı kararı 20 Temmuz 2015’te onaylanması ile İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki 6 yaptırım kararı feshedildi. Böylece Bercam Nükleer Anlaşması 16 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı.

2231 kararının onaylanması ile İran İslam Cumhuriyetinin resmi olarak Birleşmiş Milletler Antlaşmasının yedinci bölümünden adı silinmiş oldu. Önemli nokta ise BM Antlaşmasının yedinci bölümünde adı geçen ülkelerin hiçbirinin savaşsız adını bu bölümden silemediği gerçeğidir. İran İslam Cumhuriyeti, savaşsız bir şekilde sadece diplomasi aracına baş vurarak bu bölümden adını sildiren ilk ülke olmuştur.

Nükleer müzakereler, İran İslam Cumhuriyeti ve Batı arasındaki gerginliğin azalması ve iki taraf arasında güven oluşturulmasının doruğu sayılır. Ancak bu müzakereler, geçmişteki deneyimlerin hepsinden daha fazla Amerika hükümetinin İran İslam Cumhuriyeti ile uzlaşmaya ve gerginlikleri azaltmaya meyilli olmadığını ispatladı. Amerika tam da bu müzakerelerden İran İslam Cumhuriyetinin çıkarlarına ve güvenliğine darbe indirmek için yararlanmak istemişti.

Amerika’nın bir önceki başkanı Barack Obama hükümeti döneminde de İran İslam Cumhuriyeti, Bercam Nükleer Anlaşmasının avantajlarından yararlanamadı. Çünkü Amerika dönem hükümetinin Bercam Nükleer Anlaşmasının uygulanması ile ilgili eylemleri ve söylemlerinde bir çelişki göze çarpıyordu. O dönemde Amerika hükümeti İran’da yatırım yapmanın ve para aktarımının artık kısıtlanamayacağını bildirmişti, ancak pratikte gizli olarak İran ile mali ve ticari ilişkiye girmek isteyen kurumları ve yatırımcıları korkutmaya girişmişti.

Bir başka taraftan ise Amerika’nın mevcut Başkanı Donald Trump da defalarca Amerika’yı Bercam Nükleer Anlaşmasından çekeceğini söyleyerek bu işin yapılması için İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki psikolojik ortamın hazırlanmasına neden oldu.  Nitekim daha sonra 8 Mayıs 2018’de Amerika’nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekildiğini bildirerek 90 gün içerisinde yaptırımların ilk etabını ve daha sonra da 180 günlük bir süre içerisinde yaptırımların ikinci etabını İran İslam Cumhuriyetine karşı yürürlüğe geçirdi. Amerika devletinin bu davranış modeli, İran İslami Cumhuriyeti ile düşmanlığının sonlanmayacağını ve hatta azalmayacağını gösteriyor. Çünkü Amerika zaten İran’ın İslami kimliği ve siyasi bağımsızlığı ile derin ve kökten bir sorun yaşamaktadır.

Bercam Nükleer Anlaşmasını Avrupa Birliği dış siyasetinin en büyük kazanımlarından biri saymak mümkün. Arvupa Birliği de esasında bu anlaşmayı, en önemli ve en hassas uluslararası dosyalarında sağlanan bir ilerleme olarak değerlendirmektedir. Bu anlaşma Avrupa Birliğinin ortak dış siyaseti başarısı olarak da değerlendirilebilir. Bercam Nükleer Anlaşması, resmi olarak İran ve Avrupa arasındaki üst düzey diplomatik ilişkileri ve geniş çaplı ticari ekonomik ilişkilerinin ambargosunu sonlandırmıştır. Bu doğrultuda Avrupa Parlamentosunun 26 Ekim 2016 tarihli toplantısında Bercam Nükleer Anlaşmasından sonra Avrupa Birliğinin İran’a karşı yeni stratejisi oylamaya çıkarılmış, 456 evet oyuna karşı 174 hayır oyu ile onaylanmıştı.

Bu karara göre Avrupa Birliği, İran ile ilişkilerini, kapsamlı, yapıcı, kesin ve işbirliği üzerine kurmak suretiyle yeniden inşa etmelidir. Bu kararda, ayrıca İran ve 5+1 Grubu arasında sağlanan nükleer anlaşmasının, çok taraflı diplomasi ve özellikle de Avrupa diplomasisi için önemli bir kazanım sayıldığına vurgu yapılmaktadır. Avrupa Parlamentosu da, Avrupa Birliği ve İran arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesini destekleyerek Avrupa Birliğinin İran’ın en büyük ticari ortağı olana kadar işbirliğinin artması gerektiğine inanıyor.

Bercam Nükleer Anlaşmasının uygulanmaya başlanmasından beri ise Avrupa’dan Tahran’a gelen ve Avrupa’ya giden İranlı üst düzey siyasi, diplomatik, ekonomik ve ticari heyetlerde artış gözlemlendi.  Almanya  Şansölye yardımcısı ve Maliye ve Ekonomi Bakanı başkanlığındaki üst düzey ekonomik-ticari heyetin  Tahran ziyareti, Fransa dönem Dışişleri Bakanı Loran Fabius’un Tahran ziyareti, Avrupa Birliği Dış Siyaset Sorumlusu Başkanı Federica Mogherini’nin ziyareti, İtalyan, İspanyol, Yunan heyetlerinin ziyareti ve ayrıca Avusturya, Finlandiya, Bosna Hersek, Hırvatistan vb Avrupalı Cumhurbaşkanlarının İran’a ziyaret gerçekleştirmeleri de İran ve Avrupa arasındaki ilişkilerin Bercam Nükleer Anlaşması sonrası gelişmekte olduğunu gösteriyor. Böylece Avrupa Birliğinin Bercam Nükleer Anlaşmasının asıl kazananı olduğu söylenebilir. Avrupalıların İran’ın büyük pazarına adım atması isteği bunun açık bir örneğidir.

Nükleer müzakerelerin sonuca varması ve Bercam Nükleer Anlaşmasının uygulanmaya başlanması ile Avrupa Birliğinin uluslararası denklemlerdeki konumu da iyileşti. Bu yüzden Avrupa Birliği Amerika’ya kıyasla İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkilerini daha da geliştirmeye ilgi duymaktadır. Bu sebepten dolayı Amerika’nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilmesine rağmen yine de bu uluslararası anlaşmanın korumasında ayak diremektedir.

Amerika’nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilmesi ise Avrupa’nın ekonomik çıkarlarını etkilemesinin yanı sıra Avrupa Birliğinin uluslararası düzendeki itibarını da sarsmış oldu. Çünkü Avrupa nükleer müzakerelerin sonuca ulaşması için büyük bir çaba göstermiştir. Ancak Amerika bu anlaşmadan çekilerek pratikte bu anlaşmayı topyekun bir yıkım ile karşı karşıya bıraktı.