Eylül 25, 2019 01:36 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümde IŞİD'in Afganistan'daki nüfuzunun artmasının zeminini incelemek istiyoruz.

Geçen bölümde de değindiğimiz gibi Suudi Arabistan'da hüküm süren tekfirci Vahabi düşüncesi tekfirci terör örgütlerinin beslendiği asıl kaynaklarından biridir. Tekfirci teröristler genelde Suudi Arabistan'da baş gösteren Vahabi düşüncesinin etkisi altındadırlar. Vahabiyet ve IŞİD terör örgütü öğretileri yakından ilişkili iki olgudur. Korkusuzca, cinayetler işleyen teröristler  ise her daim Al-i Suud'un baş müftüsü Abdülaziz Al-i Şeyh'in fetvalarına dayanarak bu girişimlerde bulunduklarını söylüyorlar.

Mısırlı gazeteci ve analist İbrahim İsa ise Vahabiyet'i İslam aleminin hastalığı olarak niteleyip Vahabilerin dünyayı ateşe verdiklerini düşünüyor. İbrahim İsa bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: "Onlar Allahu Ekber diye haykırıp günahsız insanlara kurşun sıkıyorlar. Halbuki tam bir cehalet ve aptallık içindedirler. IŞİD teröristleri sadece kedilerini Müslüman sayıp sırf kendilerinin cennete gideceğini düşünüp diğer herkesin kafir olduğunu savunuyorlar. Bu yanlış düşünceler Vahabiyet'ten kaynaklanmaktadır. "

Bu yüzden tekfirci ve IŞİD'in hilafetçi düşüncesi, Afganistan'da da ciddi tefrikalara yol açmıştır. Sözde Horasan bölgesi olarak bilinen IŞİD terör örgütünün Doğu bölgesinin 2014'te haritasının yayımlanması ile IŞİD'in Afganistan'a ne denli büyük bir önem verdiği ortaya çıktı. Bu terör örgütü Ordu ve Peştu dillerinde yazılan Fetih adı ile bilinen kitapçıkları Eylül 2014'te Afganistan'ın farklı bölgelerindeki aşiretleri arasında dağıtıp 13 Ocak 2015'te görüntüler yayımlayıp Kabil Üniversitesi duvarlarındaki yazılar ile Afganistan'daki varlığını ilan etmiş oldu.

İranlı siyasi uzman Seyyid Mustafa Musevi Mübelliğ bu hususta şöyle düşünmektedir: "IŞİD inisiyatifi elinde bulundurup farklı sloganlar ve hedefler ortaya atıp geniş çaplı propaganda süreci başlatarak dünyanın farklı noktalarından üyeler almaya çalıştı. Böylece dünyanın birçok ülkesi vatandaşlarınıı bu terör örgütüne katılma sorunu ile karşı karşıya bıraktı. Bu konu Afganistan'da da büyük bir sorun haline gelip büyük bir kaygı kaynağı da oldu. "

Burada sorulması gereken bir soru varsa o da IŞİD'in Batı Asya'daki hezimetinin ardından neden şimdi de Afganistan güçlerini organize etmek için üs olarak seçmesidir.

Uzmanlara göre bu seçim Afganistan'ın durumu ve iç meseleleri ayrıca bu terör örgütünün Amerika, Suudi Arabistan ve Siyonist Rejim gibi bölgesel ve küresel hamilerinin şom planları ve menfaatleri ile alakalıdır.

Amerika'nın Afganistan'a yönelik saldırısının ardından bu ülke her daim işgalci, radikal ve terörist güçlerin kanlı ve şiddet dolu, yıkıcı girişimleri ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum Afganistan'ın karmaşık halini daha da çetrefilleştirmiştir. Görünen o ki bu kaos dolu ortamda Amerika da IŞİD terör örgütünü Afganistan'a sokarak Beyaz Saray'ın yayılmacı siyasetleri aşırıtalepliği ve çıkarları doğrultusunda terörizm için yeni bir ana üs kurmak istiyor.

Afganistan, IŞİD terör örgütü için güvenlik, ideolojik, mali ve coğrafi bakımdan büyük bir önem arz etmektedir. Afganistan'daki terör örgütlerinin çokluğu ve de bunların bir bölümünün özellikle de Taliban elebaşı Molla Ömer'in ölümünün ardından IŞİD'e katılmak istemesi ve de ülke çapında merkezi hükümetin güvenliği sağlamaktaki yetersizliği IŞİD'in Afganistan'a yönelmesine ve odaklanmasına sebebiyet verdi.

Böyle bir ortamda Amerika da Afganistan'ın karmaşık güvenlik durumundan kendi şom hedeflerine varmak için yararlanmaktadır.  Kabil'deki siyasi uzman Vahid Müjde bu konuya ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: "Amerika IŞİD terör örgütünü abartıp büyüterek Afganistan'da Taliban örgütünü baskı altına alıp kendi isteklerini bu örgüte dayatmak istiyor."

Afganistan ideolojik bakımdan da IŞİD için özel bir öneme sahiptir. Kimi genç Afgan kesimleri arasında radikal dinî düşüncelerin varlığı IŞİD terör örgütü açısından bu örgütün üyelerini ve faaliyetlerini arttırması için altın bir fırsat yaratmıştır. Halbuki Afganistan toplumu son yıllardaki tüm sorunlara ve zorluklara rağmen şiddetli bir şekilde radikalizme karşı koymaya çalışmaktadır.

Afgan askeri uzman Abdülhadi Halid bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Tekfirci terörist IŞİD örgütü'nün Afganistan kolu Afgan halkının sünnet ve dinine aykırı hareket edip bu dini değerlere karşı çıkmasından dolayı büyüme ve palazlanma şansı yoktur. Afgan halkının inançları IŞİD'inkine tamamen aykırıdır. Bu da IŞİD terör örgütünün öne sürdüğü düşüncelerin Afganistan milletinin inançları ve gelenekleri ile örtüşmediği anlamına gelir.

Afganistan'ın IŞİD terör örgütü için bir başka önemi de mali açıdandır. Uyuşturucu madde üretimi ve kaçakçılığından elde edilen gelirin yanı sıra madenler de IŞİD tekfirci terör örgütü için büyük para kaynağı sayılıyor. İranlı uluslararası ilişkiler uzmanı Seyyid Murtaza Musevi bu hususta şöyle düşünüyor: "Afganistan'daki IŞİD terör örgütüne mensup kişiler aylık olarak 500 ila 800 dolar maaş alıyorlar. Bu rakam orta ve üst düzeyli IŞİD terör örgütü mensupları için 7 bin dolara varıyor. Bu alanda yayımlanan rakamlar gerçekten de dikkat çekicidir. Acaba bu yüklü miktardaki paralar hatta ayda yüz milyonlarca dolara varan paralar nereden geliyor. "

Afganistan coğrafi bakımdan da IŞİD terör örgütü için özel bir konuma sahiptir. Bu ülkenin IŞİD ile mücadelenin ön saflarında yer alan Çin ve İran İslam Cumhuriyeti ile sınırdaş olması ve de Rusya'ya ayrıca güvensiz bölgelere yakın olması Amerika gibi IŞİD hamilerinin teröristleri bu bölgelere taşımasına neden olmuştur.

Alman siyasi analist Siegfried Wolf bu hususta şöyle düşünüyor: "IŞİD teröristleri Batı Asya'da Irak ve Suriye'de hezimete uğradıktan sonra Pakistan ve Afganistan'da aşiretlerin yaşadığı bölgeleri yeniden örgütlenme ve saldırılarını organize etmek için seçti. Pakistan sınırına yakın Afganistan'ın Nengerhar bölgesi IŞİD terör örgütünün faaliyetleri için çok uygun bir coğrafyadır. "

Afganistan'ın IŞİD için yeni bir üs olarak seçilmesinin önemli nedenlerinden biri de bu ülkede üye alımı için uygun insani gücün olmasının düşünülmesidir. Suudi Arabistan yönetimi tarafından kurulan ve yönetilen okullarda eğitim görmüş radikal düşünceli gençlerin yanı sıra yoksulluk ve yolsuzluğun tavan yapması ve de mevcut durumdan duyulan toplumsal memnuniyetsizlik IŞİD terör örgütünün üye alma şansını arttırmıştır.

Pakistanlı siyasi uzman Hatice Asker'in dediğine göre Afganistan ve Pakistan'daki tüm dinî okullar  Suudiler tarafından desteklenip açık bir şekilde radikalizm ve şiddetin propagandasını yapıyorlar. Pakistan'daki El Arabiye ve Dar-ül Ulum gibi okullar ise halihazırda IŞİD terör örgütü gibi radikal terör grupları için militan eğitme kampına dönüşmüştür. "

Afganistan'da faaliyet göstermek propaganda açısından da IŞİD için uygun bir yerdir. Irak ve Suriye'de ağır bir yenilgi alıp haritalardan silinen IŞİD Afganistan'da prestij kazanmak istiyor. Amerikan siyasi uzman Susanne Schmiedel  bu konuya ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "IŞİD terör örgütü Afganistan ve Pakistan'daki varlığını bir propaganda aracı olarak da kullanmak istiyor. Bölgedeki gerici Arap ülkeleri özellikle de Suudi Arabistan, IŞİD terör örgütünü Afganistan ve Pakistan'da destekleyerek bu örgütü kendi bölgesel nüfuzları ve güçlerinin arttırılması için bir araç olarak kullanmak istiyorlar. Bu yüzdendir ki bu terör destekçisi ülkeler fırkacılık yaklaşımı çerçevesinde IŞİD'i manen ve maddeten ve silahlanma konusunda desteklemektedir. "

Uluslararası düzeyde ise Amerika ve Batılı ortakları IŞİD'in Afganistan'daki varlığı ve faaliyetinden ve güvensizlik ortamından yararlanıp, bölge işlerine müdahale edip sinsi planları ile silahlarını satıp büyük bir kar elde ediyorlar.

Arap analist Nebil Latif ise Batı'nın Suudi Arabistan yöneticilerini desteklemesini eleştirerek şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Batılı ülkelerden silah alma yolunda harcanan büyük petrol dolarlar Batılı makamların gözlerini kör etmiş. Bu yüzden tekfir ve terörizm köklerinin Vahabilik düşüncelerinde olduğunu bilmelerine rağmen sessiz kalmaya devam ediyorlar. Kuşkusuz Suudi Arabistan IŞİD'i oluşturmuş ve destek vermiştir. Bu gerçeği Batılı ülkeler de uzun zamandır biliyor. "