Kasım 11, 2019 11:40 Europe/Istanbul

Bu bölümde IŞİD'in Afganistan yapılanmasının Çin üzerindeki etkisini konu edineceğiz.

IŞİD terör örgütünün Batı Asya bölgesinde oluşturulmasının temelinde iki etken vardır: İlk olarak El Kaide örgütündeki çatlaklar ve ikincisi de Amerika'nın Batı Asya bölgesindeki stratejisi. 

Amerika'nın Irak'a yönelik askeri müdahalesi ve dikta Saddam Rejiminin düşmesinin ardından radikal grupların El Kaide terör örgütü çerçevesinde Irak'a girmesi ve Irak Baas Rejimi kalıntıları ile bağ kurması neticesinde IŞİD'in ilk çekirdeği oluşturulmuş oldu. 

Irak'ta krizin patlak vermesi ile Pakistan ve Afganistan'ın büyük bir ihtimalle de Kuzey Veziristan'da varlığını sürdüren El Kaide elebaşı Eymen El Zevahiri, Ebu Mus'ab El Zarkavi'yi El Kaide'nin Irak'taki kolunun temsilcisi olarak tanıttı. 

El Kaide temsilcisi olarak Irak'ta faaliyet gösteren El Zarkavi ise bu ülkede Tanzim Kaid el Cihat fi Bilad-ir Râfidin grubunu oluşturdu. Temmuz 2006 yılında ise bu grup ve daha küçük yedi grubun birleşmesi ile "Mücahitler Konseyi Meclisi " oluşturuldu. 

El Zarkavi aynı yılın Haziran ayında Amerika'nın hava saldırıları sonucunda öldürülmüştü. Onun yerine ise Ebu Hamza Muhacir geçmişti.

Ebu Ömer El Bağdadi'nin 5 Ekim 2006'da Irak'a dönmesinin ardından  Mücahitler Konseyi Başkanı Ebu Hamza El Muhacir, bu konseyin sona erdirildiğini ve onun yerine Irak İslami Devleti adlı bir grubun oluşturulduğunu duyurdu. Böylece Ebu Ömer El Bağdadi Irak İslami Devleti örgütünün başkanı ve Ebu Hamza El Muhacir de başkan yardımcısı olarak faaliyetler yapmaya başladılar. 

Nisan 2010'da Amerikan güçleri, Ebu Ömer El Bağdadi ve yardımcısı Ebu Hamza El Muhacir'i katlettiler. 

Bu olayın ardından Amerika'nın Irak zindanlarında kimi kaynaklara göre özel eğitim görmüş  Ebu Bekir El Bağdadi IŞİD elebaşı olarak belirlendi. 

Mart 2013'te ise Ebu Bekir El Bağdadi elebaşılığını yaptığı örgütün ismini Irak ve Şam İslami Devleti, kısa olarak IŞİD veya DEAŞ olarak değiştirdi. Bunun ardından ise IŞİD'in sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani 29 Haziran 2014'te sesli bir mesaj yayımlayarak IŞİD'in Irak ve Suriye'de işgal ettiği toprakları ve bölgeleri İslami Hilafet toprakları olarak ilan etti. 

Görünen o ki Suriye'de El Kaide tarafından desteklenen Nusra Cephesi terör örgütü elebaşısı El Cevlani'nin yaşadığı ihtilaflar, El Bağdadi'nin Irak ve Suriye'deki iki aktif terör grubunu birleştirmesine neden oldu. Ebu Muhammed El Cevlani'yi destekleyen  El Kaide elebaşısı Eymen El Zevahiri  Ebu Bekir El Bağdadi'nin Suriye'den vaz geçmesini ve Irak'a odaklanmasını istedi. Ancak Bağdadi bu öneriyi reddetti. Bu ihtilaflar ise Nusra Cephesi ve IŞİD arasındaki ihtilaflara yol açtı. Ancak IŞİD sadece El Kaide'nin farklı kolları arasındaki güç savaşı ve çatlakları yüzünden oluşmadı. Buna ilaveten dış etkenler özellikle de Amerika'nın Batı Asya'daki stratejisi ve de Siyonist Rejimin stratejik hedefleri de IŞİD'in ortaya çıkmasında büyük etkisi vardı. 

Suriye ve Irak'taki yeni gelişmelerin ardından ise eski Amerikan başkan yardımcısı Joe Biden Amerika'nın "Üçüncü Yöntemi" adlı projesini Batı Asya için tanıttı. Bu proje Yugoslavya için uygulanan Dayton projesine benzetilmekte idi. Bu projenin hedefi ise Irak'ın etnik ve mezhepsel olarak Kürt bölgesi, Sünni bölgesi ve Şii bölgesine bölünmesi idi. İşte IŞİD'in kurulması ve oluşturulması ile ilgili bu belgeler ve bilgilerin yayımlanması ile Amerika'nın Batı Asya için şom planları da açıkça ortaya çıktı. Amerika'nın bu projelerden güttüğü nihai hedef ise bölge ülkelerinin parçalanması ve bölünmesi böylece Siyonist Rejimin konumunun güçlendirilmesi idi. 

Tüm bunlara rağmen kuşkusuz Amerika'nın IŞİD gibi terör örgütlerini Batı Asya ve genel olarak Asya'daki faaliyetlerinin artmasına yardımcı olmasından güttüğü en önemli hedeflerden biri de Washington tarafından bir tehdit sayılan Çin'in günden güne artan gücünün dizginlenmesidir. 

Çin Kara Kum bölgesi vasıtası ile Pakistan'ın Kuzey'ine bağlıdır. Böylece Çin, Müslüman bir eyalet sayılan Xinjiang(Şinciyan)-Doğu Türkistan aracılığı ile Pakistan ile komşudur. Bu yakınlık ise Pakistan'ın aşiretler bölgesinden IŞİD'in Çin'e sızmasını daha da kolaylaştırmaktadır. 

Uygur Müslümanlardan oluşan Doğu Türkistan İslami Hareketi ise bu bölgenin Çin'den ayrılmasına vurgu yaparak yıllarca Kuzey Veziristan eyaletinde El Kaide çerçevesinde faaliyet yapmıştır. Bu grup 2013 yılında IŞİD'e biat ederek Xinjiang eyaletindeki askeri kolunu gizlice kurdu.

Kimi medya organlarına göre Doğu Türkistan İslami Hareketi Türkiye askeri danışmanları denetimi altında Suudi Arabistan'ın lojistik destekleri ile güçlerini eğitmektedir. Doğu Türkistan İslami Hareketi 2015 yılında ise Pakistan ordusunun 2015 yılında Kuzey Veziristan'a operasyonunun ardından militanlarını Orta Asya komşu bölgesinde yer alan Afganistan'ın Bedahşan eyaletine intikal ettirdi. Bu da IŞİD'e bağlı militanların Çin sınırlarına yerleşmesi anlamına geliyor. Bu doğrultuda Ebu Bekir El Bağdadi de 2014 yılında, Çin'in de Amerika ve Hindistan gibi Müslümanları bastıran ülkeler sırasında yer aldığı hususunda uyarıda bulunmuştu. Bu ise Pekin hükümeti için büyük ve ciddi bir tehdit oluşturdu.

IŞİD ayrıca 2017'de bir video yayımlayarak dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'i tehdit etti. Bu videoda Çin vatandaşları çocuklar ve gençler askeri eğitim ve dövüş sanatı idmanları sırasında görüntülenmektedir. Daha önce de Çin vatandaşı IŞİD üyeleri sosyal medya aracılığı ile Çinli gençler özellikle de Uygurlar'ın nikah cihadına katılmalarını isteyen mesajlar yayımlamışlardı. Bu ise Çinli IŞİD üyelerinin sosyal medyadaki aktif varlığını gösteriyordu. 

Hindistan'daki güvenlik meseleleri analisti Kamer Ağa IŞİD'in Afganistan'daki faaliyetlerinin artmasının bölgedeki güvenlik kaygılarını derinleştirdiği hususunda şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: "Bu terör örgütü Çin ve Rusya'yı da tehdit etmektedir. Bu konu ise ciddiye alınmalıdır. Çünkü Afganistan'da IŞİD ile beraber terör faaliyetlerinde bulunan gruplar teröristlerin Çin'e intikal sürecini kolaylaştırmaktadır. "

Çin uyruklarının IŞİD terör örgütüne katılması hususunda üç farklı gruptan söz etmek mümkün. İlk grup bu terör örgütüne doğrudan katılan Çin uyruklarıdır. Batı medyası ise bu grubun genellikle Uygurlardan oluştuğunu bildiriyor. İkinci grup ise diğer ülkelerden IŞİD'e katılan Çinlilerdir. 

Örneğin Malezya İçişleri Bakanı 2015'te bu ülkeden IŞİD'e katılmak üzere 300 Çin'li vatandaşın çıktığını bildirdi. 

Üçüncü grup ise Amerika ve hatta Türkiye tarafından desteklenen ve daha sonra da IŞİD'in faaliyet yaptığı bölgelere giden Çinli muhaliflerdir. Pekin'in derin kaygılarına neden olan husus ise IŞİD'e katılanlar ile ilgili doğru dürüst bir bilgiye ve onların sayıları ile ilgili verilere sahip olmamasıdır. 

Reuters Haber Ajansı ise Kasım 2014'te " Çinli savaşçılar IŞİD tarafından eğitiliyorlar" başlıklı raporunda Çin medya kaynaklarına dayanarak Çin'in Xinjiang bölgesi savaşçılarının Çin'den kaçıp IŞİD terör örgütü grubunda eğitim gördüğünü Çin'e döndüğünde terör eylemleri için hazırlandıklarını iddia etti. Bu yüzden Pekin'in sorunlarından biri de Afganistan'dan Orta Asya ve Çin'e yapılan terörizm transitidir. 

Çin Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü Uzmanı JG Ye ise Global Times'a verdiği mülakatta Çin'i terör örgütlerinin tehlikesi altında olan bir ülke olarak değerlendirip Çin sınırlarında 2017 yılında yakalanan teröristlerin 2016 yılında yakalanan teröristlere göre 10 kat daha fazla olduğunu söyledi. 

Global Times'ın yazdığına göre Çin'in teröristleri tanıma süreci daha zordur. Çünkü bu ülkeye giren teröristler kara yolları ile değil Çinli pasaportları ile Pekin ve Şanghay gibi bölgelerden gelirler. Bu konu ise teröristlerin tanınması ve tutuklanmasını daha da zorlaştırmaktadır. Bu yüzden son yıllarda Çin bu tehdit ile mücadele etmek için Afganistan'ın güvenlik ve siyasi meselelerindeki etkinliğini arttırmaya ve sınırlarını güvenli hale getirmeye çalışmıştır. 

Çin'i ve bölgesel güçleri en çok kaygılandıran husus ise IŞİD'in Büyük Horasan hilafetinin kurulması için bir barınak ve üs gibi sayılan Fergana Vadisidir. Bu doğrultuda Rusya da Çin ile aynı kaygıları paylaşmaktadır. Bu çerçevede Rusya da güvenlik tehditlerine karşı önlem alarak Tacikistan sınırlarına askeri güçlerini konuşlandırmıştır. Çin de özellikle 2017 yılından beri Tacikistan sınırına asker göndererek bölgede yığınak yapmıştır. 

Pekin ayrıca bölgede terörizm ile mücadele merkezini de oluşturarak teröristlerin Afganistan üzerinden girişini engellemek istemiştir. 

Afganistan Savunma Bakanlığı ise Çin'in Afganistan sınırlarındaki askeri varlığını arttırmasını hoş karşılamıştır. Çünkü kimi radikal ve terör örgütüne ev sahipliği yapan Çin'in Xinjiang eyaleti Bedahşan velayeti ile de onlarca kilometre ortak sınıra sahiptir. 

Donald Trump'ın 2016'da Amerika'da iş başına gelmesinin ardından Pekin ve Washington arsındaki gerilimler de artmış oldu. Beyaz Saray ise Çin'e karşı daha agresif bir tavır sergiledi. Öyle ki Brookings, Carnegie  ve Atlantik Konseyi gibi  Düşünce Kuruluşları bile Çin'in Amerika için büyük bir tehdit sayıldığının anlaşıldığını açıkladılar. 

Trump hükümeti döneminde IŞİD'in Afganistan'a yerleşmesi Amerika'nın açık gizli destekleri ve sahadaki yardımları ile hız kazandı. Bu yüzden Amerika'nın Afganistan'ı Çin'in Xinjiang eyaletine terörist transferi üssü olarak baktığı söylenmelidir. Böyle bir ortamda Çin'in Afganistan'ın Bedahşan velayetinde askeri bir üs yapması haberleri yayımlanmaktadır. Ancak şimdiye kadar Çin bu doğrultudaki iddiaları yalanlamıştır. 

Etiketler