Kasım 30, 2019 06:10 Europe/Istanbul

Su, yaratılışın 4 unsurundan biri olarak her zaman rüyalar, hikayeler, şiirler, efsaneler ve hatta müziğin ilham kaynaklarından biri olmuştur.

Gerçek hayatta da canlıların yaşamı hayat veren bu unsura bağlıdır. Su, havanın ardından canlıların ihtiyaç duyduğu hayati unsur olarak çevrenin önemli kaynaklarından biridir ve tüm canlılar, ister insanlar, bitkiler ve hayvanların yaşamı ve sağlığı ona bağlıdır. Yer kürenin %75'inin üzerindeki yüzeyini su kaplamıştır fakat genelde deniz ve okyanus şeklinde olan bu suların çoğu tuzludur. Öyle ki mevcut suların sadece %1'i tatlı ve kullanışlı sulardır.Karada yaşayan tüm insanlar, hayvanlar ve bitkilerin tüm su ihtiyaçları bu tatlı sulardan temin ediliyor. Dünya nüfusunun artması ile birlikte tüketilen su miktarı da önemli oranda artmıştır fakat hava kirliliği dolaysıyla küresel ısınma nedeni ile genelde  yağışlar da önemli oranda azalmıştır.

Tatlı su hacminin çok kısıtlı olmasına rağmen bu kıymetli nimet, doğru bir şekilde de kullanılmıyor. İnsanlar umursamadan suyu, ihtiyaçlarından fazla ve boşa tüketirken yanlış kullanma tarzı ile de kirlenmesine sebep oluyorlar.Günümüzde kuraklık ve çölleşme sorunu, bir gerçektir ve bu olayın ilk etkisi ise susuzluk ve su eksikliğidir. Bu eksikliğe kirlilik, su kayıpları ve orantısız nüfus artışını da eklersek, kısıtlı bir oranda üretilen tatlı suyun eksikliğinin ne gibi tehlikeler oluşturabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.Yeni bulgular, dünyada 4 milyar insanın yoğun bir şekilde su eksikliği yaşadığı ve bu sorunun her yıl en az dünya nüfusunun 3'te 2'sini bir aylığına etkilediğini gösteriyor. Veriler ayrıca su krizinin, yani dünyanın karşı karşıya olduğu en tehlikeli sorunun, düşünülenden çok daha vahim olduğunu yansıtıyor. Yeni araştırmalar ayrıca dünyada 500 milyon insanın, su tüketim miktarının tam yağmurlu bir yılın 2 katı olduğu bölgelerde yaşadığını,  yeraltı su havzalarının yok olması ile bu miktar yağışın onlara daha fazla hasar verdiğini gösteriyor.

İnsanların birçoğu  su kırılganlığının büyük bir sorun olarak tanımlandığı  bölgelerde yaşıyorlar. Bu konuda Ürdün, Cibuti ve Yemen en savunmasız ülkeler olarak karşımıza çıkmakta. Fakat yine de Amerika'nın ortası ve batısı, Avustralya ve hatta Londra bile bu sorunu yaşıyor.

Su kırılganlığı, genellikle su kaynağı eksikliğinden ve yönetim sorunlarından doğmakta, ancak birtakım ekonomik yatırımlarla (tuzsuzlaştırma, uzak yerlerden sutaşıma gibi) azaltılabilmektedir.

Hollanda'da Twente  Üniversitesi'nin hocası  ve su krizi ile ilgili yeni değerlendirmelerde bulunan Arjen Hoekstra, “çevre sorunlarına bakacak olursak muhakkak su sorunu  en büyük  sorun  sayıldığının anlaşılacağını” belirtiyor.  Kendisi son araştırmalarında yaklaşık 1 milyar 800 milyon kişinin  her yıl en az 6 ayını yoğun şekilde su sorunu yaşadıklarını belirtiyor.

Tarım sanayi en çok su tüketen bölüm sayılıyor;  dünyada her gün artmakta olan nüfusun daha fazla yiyecek ihtiyaçları vardır.  Buna ilaveten insanların gelir miktarının artması ile daha fazla et tüketmeleri nedeni ile beslenme modellerinin değişmesi, su tüketiminin artmasında büyük etkisi oluyor. Arjen Hoekstra  bu konuda başka bir hatırlatmada bulunarak şöyle diyor:

Daha kısa süreli bir duş almak dünya sorununa bir karşılık değildir, zira  içme suyunun sadece %1 ila 4  kadarı evlerde tüketiliyor; halbuki %25'i  et üretimi ve tüketimi için harcanıyor.  Bir kilo sığır eti için 15 bin  litre su gerekiyor ve yaklaşık aynı oranda su,  sığırların beslenmesi için üretilecek tarım ürünleri için tüketiliyor.

Tarımın insan faaliyetlerinin hepsinden daha fazla suya ihtiyacı vardır.  Tüm tarım  ve hayvancılık ürünlerinin üretimi suya bağlıdır,  öyle ki tarım ürünlerinin her metreküp üretimi ortalama yaklaşık 2,5  litre su gerektiriyor ve bu da dünyada tüketilen su miktarının yaklaşık yüzde yetmişinin bu alanda tüketilmesine sebep oluyor.

Tarıma ilaveten her gün milyonlarca litre su, sanayi ürünlerin üretilmesi için kullanılıyor.  Elektrik su tesislerinde su boruları ve makinelerin soğutulması için su kullanılıyor ayrıca fabrikalarda atık maddelerin transferi ve yıkama işlemleri de su ile gerçekleşiyor.  Bu arada herkesin bildiği gibi kimyasal maddelerin birbiriyle reaksiyona girmesi için suya ihtiyaç vardır ve Tekstil, alkol, Kağıt üretimi gibi sanayiler de %100  oranda suya bağlıdırlar.

 Dünya Sanayi ve çevre Konferansı'nın vurguladığına göre çeşitli sebeplerden dolayı küçük ve orta ölçekli sanayi atölyeleri,  çevrede büyük fabrikalardan daha önemli ve büyük çaplı olarak su kirliliğine sebep oluyorlar. Bu alanda tüm sanayi atölyeler ve birimler potansiyel kirletici sanayii olarak düşünülüyor.  Sanayide atıkların  yıkanması için fazla suya ihtiyaç vardır,  üstelik bu şekilde oluşan su atıkları önemli ölçüde, genelde zehirli olan kimyasal maddelere karışmıştır. Bu şekilde kirlenmiş olan sular eğer akan sulara veya içme su havızalarına karışırsa,  temiz suların kirlenmesini ve dolayısıyla balıkların  zehirlenerek hastalanmasına,  çevrenin kirlenmesine ve insanların zehirlenmesine sebep olabiliyor.

Çöpler çevreyi ve özellikle denizler ve yeraltı tatlı su kaynaklarını kirleten en önemli faktörlerden olabilirler.  Kentlerde, köylerde ve sanayi bölgelerde çöplerin doğru toplanması ve yok edilmesi,  nehir suları ve sulak alanlarının temiz kalmasında önemli rolleri vardır.  İnsanlar yiyecek atıklarının,  kullandıkları Plastik, cam  ve kutuları toplamak, yaş ve kuru atıkları baştan ayırarak, denizler ve nehirleri temiz tutup yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan  kıyıdaki yaşam alanlarının korunmasına yardımcı olabilir.

Yer üstündeki suların çöplerden kirlenmesini önlemenin en ucuz ve kolay yolu,  daha az çop üretmek veya geri dönüşüm sistemi ile söz konusu çöpleri tekrar kullanmaktır.

 Evsel atık sular,  çok değerli olan  tatlı sular, nehirler ve yeraltı su kaynaklarını  en çok kirletenlerdir.  Bu atık sular birçok zehir ve kimyasal madde içeriyor ve eğer bu zehirli madde oranı artarsa,  sular sadece insanlar için değil bitkiler ve diğer canlılar için de tehlikeli hale getirir.

Denizler ve okyanusları önemli oranda kirleten bir diğer madde ise petroldür. Petrol kirliliği her zaman tehlikeli ve ölümcül olmuştur.  Zira hızla yayılması ve üstelik ayrışmaması nedeni ile her yere yayılıyor.

 Her yıl en az 10 milyar  ton tuz, kimyasal zehirler,  atık sular ve fosseptik,  petrol ve radyoaktif maddeler okyanusların suyuna karışıyor.  Çamaşır deterjanların içlerindeki fosfat,  evsel atık sulara karışıyor ve yeraltı  veya yer üstü sulara nüfuz ederek çevreyi tüm canlılar için zararlı hale getiriyor.

Bu yüzden suyun insan yaşamındaki öneminin köklü olduğu ve sebepsiz yere " Hayat kaynağı" olarak bilinmediğini  söyleyebiliriz.  Yazın sıcak günlerinde sular kesilince suyun insan yaşamındaki hayati zarureti daha da kendini gösteriyor.  İnsan beslenmeden ve yemek yemeden birkaç gün yaşayabilir fakat susuz kalınca çok çabuk ayaktan düşer.

Suyun olmadığı bir günü düşünebilir misiniz?  Acaba suyu sağlıklı ve ihtiyacınız olduğu oranda kullanıyor musunuz?  Acaba insanların her yerde suya ulaşma imkânları var mı?  Suyun daha özenerek kullanılması için ne yapmak gerekiyor?

Bu haftadan itibaren sizler için sunacağımız dizi programımızda dünya toplumunun en büyük sorunlarından biri yani su krizini ele  alarak, bu krizi tanımakla uygun çözüm yolları sunmaya çalışacağız.  Su kısıtlılığı ve kirliliğinin,  yaşamda ve dünyanın geleceğindeki etkisi,  kültürel mirasa dayanarak çözüm yollarının gündeme getirilmesi ve su krizinin yönetimi alanında modern çalışmaların birleştirmesi,  bu sohbette ele alacağımız konulardan bazılarıdır.İnsan hayatındaki suyun önemi,  su ve uygarlık, gıda güvenliği dayanağı olan su ve çeşitli kullanım alanları, kalıcı gelişme ve su,  kıtlık ve çevre sağlığının tehdit edilmesi, kanat  inşa etmek gibi bu toprakların tarihi geçmişinde İranlıların çözüm yolları veya Vakıf geleneğinin önemi,  dizi sohbetimizin önemli eksenleri olacaktır. İran'ın geleneksel mimarisi ve suya saygılı olmak ya da su varlığının temeline dayanan bahçe inşaatı da programımızın diğer bölümlerini oluşturacaktır.