Kasım 30, 2019 06:25 Europe/Istanbul

Bugün antik İranlıların su ile ilgili inanç ve görüşlerine değinmek istiyoruz.

İnsanın suya olan ihtiyacı ve ona duyduğu saygı, tarihte ve insanlık yaşamı boyunca var olan bir inanıştır ve İranlılar arasında eskiden beri suya ulaşmak, mutluluk dolu kutlamalar için bir sebep olmuştur.  İran’da suyun kutsallığına ilgi ve şairane latif duyguların coşması ise, suya olan manevi yaklaşımın göstergesidir.

İran kültüründe  ve antik İranlıların inanışlarına göre su,  hayatın oluşmasında  ve  mitoloji tarihinde Kötülüğe karşı iyiliğin zafer  kazanmasında  önemli role sahiptir; işte bu yüzden İran’in dini törenlerinde ve halk arasındaki inanışlarda, suyun özel konumu vardır.

Antik İran, Aryan  ve Hint-Avrupa  ırklarından oluşuyordu.  Ayrıca dini kanıtlar ve filoloji bilimine göre söz konusu kavimler, suyun özel ve önemli rolü olan inanç ve törenlere  sahiptiler,  fakat görünüşe göre bu inançlar ve törenler galiba milattan önce ikinci milenyumda oluşmuştur.

Birçok kanıt Hint-Avrupalılar  arasında suyun kutsal olduğunu gösteriyor.  Onlar suyu bazen nehir ve ırmak şeklinde bazen de deniz halinde  övüyor ve saygı duyuyordu  ve muhtemelen suyun  doğurganlık ve yetiştirme özelliklerinden dolayı onunla ilgili dişi bir kelime olan ( āp)  kelimesini kullanıyorlardı.

Hint Avrupalılar bu övgüyü genelde dini ritüeller ve gelenekler kapsamında işliyorlardı;  nitekim ateş de  tıpkı su gibi özel bir konuma sahipti ve bu gelenek Hint-İran dönemine kadar ve hatta ondan sonra bile devam etti.

 Eski Hint-İran dini metinlerinde su  övülüyor.  Aryan din edebiyatının tamamını içine alan ve Hinduizm dinine inananlar için kutsal olan "Vedalar"da dört şiir ve de dağınık beyitlerde suyu öven ve onu  annelerin yüzüne,  genç dul kadına  ve ya tanrıçaya benzeten şiirler vardır.  Bu tanrıçalar kendilerine tapanlara ve de kurban kesenlere uzun ömür, sağlık ve ölümsüzlük bağışlıyorlar.  Söz konusu metinlere göre su, tüm kötülükler ve günahları temizlerken,  besinler ve şifa veren bitkilerin kaynağı ve  tedavi edici özelliklere sahiptir.

Antik İran inancına göre ikinci yaratılış, sudan kaynaklanmıştır.  eski Pers İmparatorluğu resmi dini Zerdüştlüğün,  baş tanrısı, iyilik ilkesi, Ahura Mazda suyu, gök yüzünün gevherinde yaratarak,  onunla dünyanın hayat bulması ve neşe ile dolmasını  sağlarken, rüzgar, yağmur, sis, kar ve yağmur bulutlarını yaratıyordu.

Ayrıca  İran mitolojisinde yaratılış gelişmelerinin merkezi olan Dünyanın ortası, aslında bazı araştırmacılara göre İran’ın doğusundaki mitolojik bir nehir olan "Daitya" nehrinin kıyısı ya da Zerdüştlüğün kutsal kitabında “16 mükemmel topraktan”, en güzeli olduğu düşünülen "Airyanem Vaejah" yani İranlıların asıl toprağıdır. Bu inanca göre suyun yaratılışı, İran takvimi ile 16 Ordibeheşt ila 11 Tir yani miladi takvimle 6 Mayıs ila 2 Temmuz tarihleri arasına kadar sürmüştür

Söz konusu dinin su ile ilgili inancına göre bu hayati unsur, yaşamın ve antik İranlıların inancının odağında yer alıyor ve temizleyen ve arındıran faktör olarak sayılıyor. Antik yazarlar da İranlıların suya büyük saygı duyduklarına değiniyorlar. Nitekim antik Yunan tarihçi ve yazar Herodot, İranlıların akan sulara saygı duyduklarını, ellerini bile akan suda yıkamayarak kimseye de akan suları kirletmeye izin vermediklerini yazıyor.

Temizleme rolü, eskiden beri suyun kötüyü iyiden, yanlışı doğrudan ve pisliği temizden ayırt etmek için kullanmasına sebep olurken, antik çağda suçsuzların “ver ab” denilen su ile yapılan sınavdan alnı ak çıkması için kullanılırdı. Bu yöntem Hint-İran dönemine dayanıyor. Yemin ve ya anlaşmayı bozmakla suçlanan kişi, suda duran bir erkeğin bacaklarını tutarken suya dalıyor; diğer yandan bir okçunun attığı oku yakalayıp getirmeye giden kişinin dönmesine kadar suda kalması gerekir; eğer bu sürede ölmezse suçsuzdur

Antik İran’da Zerdüştlük inancında kuraklık Ehrimen (şeytan), su ve verimlilik ise dünyanın tek yaradanı olan Ahura’nın simgesidir. Onlar maddi yaradılışının temelini su biliyor ve gökkuşağını devlerin ruhu ve yağmuru engelleyen olarak biliyorlardı.

Ünlü şair Firdevsi, bilinen eseri Şahname’de bu konuya değiniyor ve Keykâvus ve Keyhüsrev’in Azergüşnasp Ateşgede’ye (mabed) girerek kendi tanrılarına dua etmek isterken önce elleri, ayakları ve bedenlerini yıkayarak ardından mabede girdiklerini yazıyor.

“Abangan” şenliği ise su-Ab ve su meleğinin adıdır. Eski İranlılar bugünde akar sular ve nehirlerin kıyısına gider ve çeşitli dini şiirler okur eğlence tertip ederler ve içmen, temizlik, bitkilerin yetiştirilmesi ve büyümesi ile diğer ihtiyaçlar için en büyük nimetlerden biri olan su için şükrederlerdi.

Birûni, “Âsâr'il-Bâkiye” adlı kitabında bu şenliğin İran takvimi ile sular anlamında olan Aban ayının 10. Günü olduğuna değiniyor. Bugünde  Pişdâdîler hanedanından Nevzer’in ölümü ardından Tahmasb’ın oğlu Zav tahta oturarak halkı nehirler kazmaya ve su yolları ve kanalları onarmaya emretti.

Bugünde yedi ülkeye Feridun’un demirci Kawe’nin yardımı ile Zahhāk’ı esir aldığı ve kendisinin krallık tahtına oturduğu haberi yayıldı; Feridun halka kendi evlerine tekrar sahip olmalarını emrederken kendilerini ev sahibi olarak tanımlamalarını istedi. kendisi de kendi ailesine sahip çıktı zira  Zahhāk döneminde İranlıları ev barka sahip değillerdi

Milattan yaklaşık 50 yıl önce dünyaya gelen Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof Strabon da İranlılar nezdinde akar suların saygınlığına değinerek şöyle yazıyor:

İranlılar akan nehirlerde vücutlarını yıkamıyorlar ve nehirlerde banyo yapmıyorlar. Onlar bunun için durgun ve güneşin direk ışığı altında olan suları kullanıyorlar. Sonuçta akmakta olan suları kirletmiyor ve hiçbir ölüyü veya kirli şeyi suya atmıyorlar. İranlılar tarafından nehirlere verilen tüm isimler bir nevi saygınlık veya övgü kapsıyor

İranlı ünlü yazar ve araştırmacı Dr. Mehrdan Bahar’ın belirttiğine göre arkeolojik çalışmalar ve kazılarda bulunan testi veya suyun saklanma kapları üzerinde yılan, çiçek, bitki ve insan motifleri bulunuyor. Dr. Bahar söz konusu motiflerin su ile bağlantılı oldukları için bu kapların üzerinde bulunduğunu belirtiyor; fakat söz konusu eşya ve üzerlerindeki canlıların motifleri arasında nasıl bir bağlantı olduğu ise şimdiye kadar netlik kazanmamıştır

İran diyarında ve coğrafyasında bol su olmasa da İran kültüründe suyun rolü ve etkinliği çoktur; her iyi şey suya atfedilir ve suya bağlı olan her şeye tazelik ve canlılık adı verilir ve kıvamında yetişen her şey bitki ise sulu sayılır.

İranlıların İslam dini ile müşerref olduklarında ise İranlıların genel kültürü ise İslami düşünceden etkilendi ve su ile ilgili inançlara göre davranıldı. Bu bağlamda İran kültüründe her şeyin hayat ve yaşamı suda başladı ve devamı da suya bağlıdır.

Bu görüşe göre ilk suyun varlığı ve temeli göktendir ve toprağın üzerine konuşlanıyor. Gök yüzü ve yer yaratılmadan önce ilk dünya, sudandı; su ise yaşamın temelidir; doğanın güzellikleri sudandır; insanın beslenmesi ve  yiyecekleri suya bağlıdır ve su insanların temizliği ve bitkilerin yetişmesinin temel unsurudur. Bu yüzden insanlar suya önemli oranda saygı duyar.

İranlılar nezdinde suyun saygınlığı ve kutsallığı, üzerinde yemin edecek kadar fazladır, tıpkı “bu akan suya yemin ederim”, “bu parlak suya yemin” veya “suyun aydınlığına yemin” gibi.

İranlılar ister sıradan insanlar ister edipler ve arifler de diğer bir çok insan gibi, ebedi yaşam ve ölümsüzlüğü aramışlardır. Efsaneler ve tarih de İranlıların ölümsüzlük ve ebedi hayatın yollarını aradığını gösteriyor. Ölüme yakalanmamak ve yok olmamak anlamında olan bu ebedi hayata ulaşma şartı ise, “Ab-i Hayat”a ulaşmak ve içmektir. Ebedi yaşam hedefine ulaşma bahanesi ve felsefesi olan Ab-i Hayat ise günümüzde halk, edebiyat ve irfan dilinde bu düşüncenin ve hedefin bir tabiridir. Başka bir ifade ile Ab-i Hayat tabiri, ebedi düşünce ve ölümsüz yaşam anlamındadır.

Efsanelere göre Ab-i Hayat, karanlık toprakların karanlık bölgesinde olan bir çeşmedir ve ondan içen ya da yıkanan kimse ölümsüzleşiyor. Ebedi hayat peşinde olan kahramanlardan Sümer’in tarihi kral Gılgamış ’tır; Firdevsi’nin Şehname eserindeki efsanevi kahramanlardan İsfendiyâr da bir nevi ölümsüzlüğe sahiptir. İskender Ab-i Hayat’ı bulmakta başarısızdır ve Hızır ondan içerek ölümsüzleşiyor. Bu yüzden Ab-i Hayat’a Ab-i Hızır da deniliyor ve aradaki bazı benzerliklerden dolayı bazı şairlerin eserlerinde Cam-i Cem ile karıştırılıyor.