Aralık 06, 2019 16:57 Europe/Istanbul

Bu bölümde Amerika'nın İslam İnkılabı ile mücadele etmek için meşruiyetini ve güç bileşenlerini zayıflatmaya yönelik siyasetlerini konu edineceğiz.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei Batı'nın özellikle de Amerika'nın kırk yıllık düşmanlığı ve komploları ile ilgili şöyle buyurmuşlardır: "Amerika ve akılsız düşmanlar kırk yıldır İslam Cumhuriyeti aleyhinde ellerinden geleni yaptılar ancak hiçbir halt edemediler. Bugün ise İslami düzen ve inkılabın eli bölge ve hatta dünyada daha da açıktır."

İslam İnkılabı Rehberi Devrim Muhafızları Ordusu personeli ve aileleri ile görüşmesinde şöyle bir hatırlatmada bulundu: "Amerikalılar kendi zanlarınca Devrim Muhafızları ve gerçekte İslam İnkılabı ve İran aleyhinde planlar yapıp boş işler ile uğraşmaktadırlar. Tabii bu habasetler bir yere varmayacaktır. Onların komploları ve tuzakları kendilerine dönecektir. İslam Cumhuriyetinin Trump ve Amerika devleti etrafında toplanan aptalları gibi düşmanları aslında uçuruma doğru hareket etmektedirler."

İslam İnkılabı Lideri İslam Cumhuriyeti aleyhindeki kırk yıl süren komplolara rağmen İslam İnkılabının gelişmesinin Amerika'nın İran milletinin hareketini durdurmaktaki başarısızlığının göstergesi olduğuna değinerek İran İslam Cumhuriyeti'nin bölgede üstün bir konuma sahip olduğuna vurgu yapıp şöyle buyurdular: "Düşmanların zannettiğinin tersine İslami düzenin bugünkü izzeti ve kudreti atom bombasından kaynaklanmıyor. Zaten biz en başından nükleer silahın bizim dini temellerimize aykırı olduğunu ve ona ihtiyacımız olmadığını söylemiştik. Bu yüzden günümüzde İran milletinin İslam dünyasındaki izzeti ve iktidarı, direnişi, fedakarlığı ve halkının basiretinden dolayıdır. "

İran İslam Cumhuriyeti halihazırda Batı'nın İranofobik hareketlerinin karalamaları ve algı operasyonlarına rağmen bölgede İslami uyanışın odağı haline dönüşmüştür. Bu gerçek ise düşmanları ciddi bir şekilde rahatsız etmiştir.

Bu etkili varlık ve yenilmezliği, İslam İnkılabı zaferinin ardından gelen dönemde, kutsal savunma yıllarında ve Ordu, Devrim Muhafızları Ordusu ve Gönüllü Güçlerin son kırk yıldaki komplolara karşı mücadelesinde görmek de mümkün.

Amerika bu İnkılaba diz çöktürmek için son kırk yılda üç ana yönteme baş vurmuştur: Savaşın dayatılması, siyasi ve ekonomik baskı ve şimdi de psikolojik savaşa baş vurup Devrim Muhafızları Ordusu gibi Devrimci kurumlar, değerler ve aslında devrimin asaletini zedelemesi bu yöntemlerin en önemlisidir.

İslam İnkılabı Rehberi bakış açısından İran'ın bölgesel iktidarının ana öğeleri devrimin ülküleri ve değerlerinde ayrıca İslam Cumhuriyeti düzeninde kurumsallaşmıştır.

Ayetullah Hamenei bu noktaya açıklık getirerek şöyle buyurmuşlardır:" Toplumsal istikrar ve devamlılık, milli birlik ve güvenlik, devrimin ilkeleri ve temellerine bağlılık, devrimci ve İslami kültürün yayılması ve derinleşmesi, bilimsel gelişim hareketinin devam etmesi, savunma ve füze alanındaki gelişim, İran İslam Cumhuriyeti'nin iktidar bileşenleridir. Düşmanlar ise bu öğelere darbe indirmek için çaba göstermektedirler."

Öyleyse Amerika bu doğrultudaki hedeflerine varmak için hangi yöntemlere baş vurmaktadır? Acaba bu girişimler İran'ın güç bileşenlerini ve toplamda iktidarını etkilemiş midir?"

Amerika'nın Atlantik Düşünce Kuruluşu İran'ın dört önemli bölgesel güç özelliğine değinerek şöyle yazmıştır: "İslam Cumhuriyeti hibrid savaşı en mükemmel şekilde uygulayarak Batı Asya'daki nüfuzu ile rakiplerinden iyice üstün konuma yerleşmiştir. Tahran'ın Batı Asya bölgesindeki etkinliği ve bölgesel gücü, Amerika'nın askeri gücünün bile sorgulanmasına yol açmıştır. Tabii İran ve Amerika ordusunu askeri teçhizat ve imkanlar açısından karşılayan uzmanların sayısı az. Ancak dış siyaset alanındaki uzmanlar ve gözlemcilerin yanı sıra Amerikan hükümet yetkilileri bile farklı ifadeleri ile Washington'un Batı Asya'daki ve hatta dünyadaki en büyük sorununun İran İslam Cumhuriyeti olduğunu itiraf etmişlerdir."

Uluslararası uzmanlar ve de Amerikalı analistler, Washington'un İran'ı hizaya getirmekteki başarısızlığı için farklı nedenlere işaret etmektedirler. Bu nedenlerden biri de İran'ın özellikle de füze alanındaki askeri kapasitesi ve gücü, asimetrik savaş yöntemlerinden yararlanması, doğrudan çatışmalarda geniş çaplı etkin bir şebekeden yaralanması ve Batı Asya bölgesindeki stratejik nüfuzudur.

Amerika'daki en etkili düşünce merkezlerinden olan Atlantik Konseyi Düşünce Kuruluşu " İslam İnkılabının Perde Arkası: İran'ın Batı Asya Bölgesindeki Nüfuzu ve Varlığına Yakından Bir Bakış" başlıklı raporunda İran'ın güç bileşenlerinin bir kısmına değinerek bu bileşenlerin az tanınmış ve yeni olduklarını söylüyor.

G. W. Bush'un başkanlığı döneminde Savunma Bakan Yardımcısı ve Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu üyesi  Dov Zakheim önsözünde İran İslam Cumhuriyeti'nin hibrid savaşta Amerika'yı bile solladığını itiraf etmektedir.

Halbuki kimi uluslararası uzmanlar hibrid savaşın sadece Amerikalılara has olduğunu ve bu tür savaş için gereken askeri, diplomatik ve medyatik araçların hiçbir başka ülke tarafından sahip olunmadığını düşünüyorlar.

Atlantik Konseyi uzmanları ise şöyle bir itirafta bulunmuşlardır: "İran İslam Cumhuriyeti, Batı Asya'nın değişken ve dalgalı stratejik ortamında başarılı bir performans çizmiştir."

Söz konusu uzmanlara göre Washington bölgesel sorunu sayılan İran'ı çözmek için uzun bir yol kat etmesi gerekiyor. Tabii farklı Amerikan hükümetleri geçen sürede bu yapbozun farklı parçalarını yan yana getirmeye çalışmışlardır. Ancak bunların hepsi daha büyük ve stratejik görüntüyü göz önünde bulundurmadan bunu yapmışlardır.

Amerika'nın İran ile bu süreçte mücadele etmek için başvurduğu yöntemlerden biri de Siyonist Rejim İsrail baskı aracından yararlanıp Filistin'e maksimum baskı uygulama yöntemidir.

Fransa'nın Le Point dergisi son zamanda Siyonist Rejim İsrail ve komşuları özellikle de Suudi Arabistan gibi gizli ilişkileri ile ilgili bir rapor yayımlayarak Siyonistlerin Filistin meselesini unutturmaya ve marjinalleştirmeye yönelik siyasetlerini ele alıp şöyle bir ifadede bulundu: "Bu projeden güdülen en önemli hedef İran'ın bölgede zayıflatılmasıdır."

Fransız analist Antoine Coppolani ise yine Le Point dergisinde bir makale yayımlatarak bu konuya değindi. " İsrail'in Komşuları ile İlişkilerinin Şıp Diye Değişmesi" başlıklı yazıda yazar Suud Rejimi ve Siyonist Rejim arasındaki ilginç ilişkileri ele alarak şöyle yazmıştır: "Amerika Başkanı Donald Trump hükümeti gerçekte Amerika'nın Batı Asya için barış projesini veya diğer adı ile Yüzyılın Anlaşmasını gerçekleştirmekten güttüğü hedef Filistin ve İsrail çatışmasını marjinalleştirmesidir. Çünkü bu mesele Amerika'nın bölgede stratejik hedeflerine ulaşmayı engellemektedir."

Makalenin yazarı Amerika'nın sözü edilen projeden güttüğü en önemli hedeflerden birinin İran'ın zayıflatılması olduğunu düşünüyor. Bunun gerçekleşmesi halinde Amerika'nın Batı Asya'daki bölgesel stratejilerinin önemli bir bölümü de hayata geçirileceği yazıda vurgulanan bir başka noktadır.

Trump da aynı doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti ve Suudi Arabistan arasında yeni soğuk savaş başlatmak sureti ile Fars Körfezi çevresi Arap ülkeleri ve Siyonist Rejim İsrail arasında gayrı resmi bir koalisyon oluşturmasının yanı sıra Batı Asya'da stratejik bir koalisyon oluşturarak  İran karşıtı resmi bir cephe oluşturmak istemektedir.

Beyaz Saray yetkilileri bu doğrultudaki siyasetleri çerçevesinde İran İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusunu karalamakla aslında İran'ın bölgesel karakterini de zedelemek niyetindedir.

Ancak Amerika yanlış bir hesaptan yola çıkıp tehditler ve yalanlar savurarak bölgesel denklemleri değiştirebileceğini düşünüyordu. Ama bu konuda yadsınamaz bir gerçek ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gerçek ise İran İslam Cumhuriyeti'nin inkar edilemez rolü ve gücüdür.

Etiketler