Medya Terörizmi-2
Bu bölümde uluslararası iletişim ve telekomünikasyon kurumlarının iletişim hakkına yaptıkları vurguyu konu edineceğiz.
Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü-ITSO- geçmişte İNTELSAT adı ile tanınıyordu. Bu örgüt 1946 yılında küresel uydu telekomünikasyon sisteminin oluşturulması için işe başladı. Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü'nün esas sözleşmesinin ön sözünde şöyle yazılmaktadır: " Bu kurum, devletler arası bir kurum olarak Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu'nun 1721 sayılı kararnamesinin ilkeleri çerçevesinde kurulmuştur. Bu kararnamede uydular aracılığı ile telekomünikasyon hizmetlerinin hemen hiçbir ayrımcılık yapılmadan tüm milletlere sunulması ve uzayın tüm milletlerin çıkarları doğrultusunda kullanılmasına vurgu yapılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü'nün hedeflerinin hayata geçirilmesi için 2000 yılında İNTELSAT adlı ticari bir limited şirketinin kurulması belgesini onayladı. Bu belgenin 3'üncü maddesinin b fıkrasına göre bu şirketin görevleri ve temel hedefleri arasında küresel iletişim hatlarının korunması ve genişletilmesi, müşterilere doğrudan hizmetler verilmesi ve ülkelerin İNTELSAT'in imkanlarından ayrımcılığa maruz kalmadan yararlanmasına değinebiliriz. İran ise 1984 yılından beri Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü-İNTELSAT'e üye olmuştur.
Uluslararası ilişkiler ve telekomünikasyon alanındaki bir diğer küresel kurum da Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'dir. Bu birlik Uluslararası Telgraf Birliği ve Telsiz Birliğinin 1932 yılında birleşmesi ile kuruldu. İkinci Dünya Savaşının ardından 1947'de ise Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği arasında Atlantik City konferansında yeni konvansiyon imzalandı. Bu konvansiyonda imzalanan belge 1949'dan beri zorunlu olarak uygulanmaya başlandı. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği mevcut konvansiyonu da 1992 yılından beri kesinleşmiş ve zorunlu olarak uygulanmaya başlamıştır.
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği kamu ve özel üyelerden oluşmaktadır. Bu açıdan bu birlik, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın alt uzmanlık kollarında eşsiz bir konumdadır. Halihazırda bu birlik 193 ülkeden ve 700'ü aşkın özel ve eğitim kurumundan oluşmaktadır. Bu birliğin merkezi İsviçre'nin Cenevre kentinde ancak dünyanın farklı noktalarında 12 bölgesel büroya da sahiptir. Uluslararası Telekomünikasyon Birliğinin ana hedeflerini şöyle sıralayabiliriz: "
-Her türlü iletişim imkanlarından en iyi ve en akılcı şekilde yararlanması için üyeler arasında küresel iş birliğinin korunması ve geliştirilmesi
-İletişim alanında gelişmekte olan ülkelere teknik yardımda bulunulması ve teşvik edilmeleri
-Tüm insanların yararlanması için modern iletişim teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımının arttırılması
- Küresel arenada iletişim ve telekomünikasyonun geliştirilmesinin teşvik edilmesi ve geliştirilmesi.
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği kendi hedeflerine varmak için belli başlı misyonları da yerine getirmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
-Telsiz, iletişim frekanslarının uzay hizmetleri için dağıtılması ve uyduların yerleşmesi açısından yerkürenin yörüngesinin değişmeyen durumlarının tescil edilmesi
- Farklı ülkelerin istasyonları arasında televizyon ve radyo dalgalarının karışmaması için koordinasyon faaliyetleri yürütmesi ve iletişim hizmetleri için telsiz frekansların en iyi şekilde kullanılmasına zemin hazırlaması
-İletişim araçları özellikle de uzayda kullanılan araçlar ve donanımların gelişmesi doğrultusundaki çabaları koordineli olarak yürütmesi ve bu araçları en iyi şekilde kullanmasını sağlaması
- İletişim hakkındaki araştırmaların yapılması, kurallarının belirlenmesi, kararnamelerinin onaylanması, tavsiye mektuplarının hazırlanması, bilgilerin toplanması ve yayımlanması.
İletişim hakkı yeni yeni uluslararası iletişim ve telekomünikasyon hukuku alanında kullanılmaya başlamıştır. Bu kavram, ifade özgürlüğü ve bilgi özgürlüğünün evrilen halidir. Bilgilerin özgürlüğü ve bilgi dolaşımı serbestliği insanın derebeylik döneminden günümüz iletişim çağına kadar evrilmesinin doğal süreci sonucunda tarımcılık ve endüstriyel devrimlerinin ardından elde edilmiştir.
İletişim çağı, aslında sanayi devriminin meyvası sayılabilir. Aslında sanayinin gelişmesi iletişim kültürünü de yaymıştır. İletişim hakları yoksul ve zengin ülkeler arasındaki sınıf farkının dikkate alınmasından kaynaklanmıştır. Başka bir deyiş ile iletişim ve hukuka dikkat edilmesi, farkındalık alanındaki çatlakların doldurulması demektir.
1980 yılında UNESCO uluslararası komisyonu şöyle bir tavsiyede bulunmuştu: "Demokratik toplumun iletişim hususundaki ihtiyaçları " bilgilendirilme hakkı, özel hayata saygı duyulma hakkı ve kamu iletişim alanlarına katılma hakkı gibi özel hakların hazırlanması ile sağlanmalıdır. Bu hakların hepsi iletişim haklarının yeni düşüncesinin çerçevesini oluşturmaktadır. "
Bu tavsiyenin ardından ise UNESCO çalışma grupları 11 ve 12 Eylül 1980 Ottawa'daki toplantılarında " İletişim hakkı" ile ilgili belli tanım yaptılar. Bu tanıma göre " İletişim, temel toplumsal bir süreçtir. Bu imkan sayesinde kişiler ve topluluklar bilgi ve düşünce takasında ve teatisinde bulunabilirler. İletişim hakkı insanlığın temel bir ihtiyacı ve toplumsal yapının temelini oluşturmaktadır. İletişim hakkı bireylerin ve toplulukların eşit bir şekilde sahip olması gereken bir haktır. "
Bu tanımda iletişim hakkının iki temel boyutu yani bilgi paylaşımı ve inançlardaki özgürlükler ele alınmıştır.
İletişim özgürlüğü Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın Medeni ve Siyasi Hukuk Sözleşmesinin 19'uncu maddesinde kabul edilen bir haktır. İran İslam Cumhuriyeti anayasası da temel özgürlükler ve hakları tanımış ve 24'üncü maddesine göre basın ve yayın kuruluşlarının İslami temellere ve genel hukuka ters düşmeyecek bir şekilde özgürce fikir paylaşabileceklerini kabul etmiştir.
Artık medyaların ve iletişimin küreselleştiği bir ortamda bölgesel ve küresel düzeyde bu konuya ilişkin kavramların da yeniden tanımlanması zarureti doğmuştur. Bu yeniden tanımlamanın hedefi ise özgür bilgi akışı yolundaki engellerin kaldırılması, küresel iletişim sürecinde kusurların giderilmesi ve büyük güçlerin küresel ilişkiler ve iletişimi kötüye kullanmasının engellenmesidir.
İranlı iletişim bilimleri araştırmacısı ve teorisyeni Dr. Mutemednejad bu hususta şöyle düşünüyor: "Heterojenliğin, serbest bilgi dolaşımı sürecinde engeller oluşturmasından dolayı artık iletişimin de küreselleşmesinin ve genel küresel hukukun etkisi altında kalmasından dolayı geçmişe göre daha fazla ortak hukuklar yaratmaya ihtiyaç duyulmaktadır. "
Görünen o ki iletişim alanında kapsamlı ve düzenli hukukun hazırlanması ve geliştirilmesi ile küresel medya çalışmaları ve iletişim faaliyetleri de daha rahat bir şekilde denetlenebilir.
Böyle olmazsa büyük güçler medya ve küresel iletişim imkanlarını kötüye kullanmaya artan hızla devam edecekler. Uluslararası iletişim hukuku, medyaların küreselleşmesinin olumlu yönlerinden yararlanılmasını teşvik edebilir. Yeni mevcut küresel koşullar altında, iletişim ve bilgilendirme alanındaki yeni teknolojilerin meydana gelmesi ve sınırların iyice aşılması ile, artık tüm ülkeler uluslararası iletişim örgütleri çerçevesinde yeni anlaşmalara varmak zorundadırlar.
Uyduların ve iletişim imkanlarının kullanılması alanındaki uluslararası uygulanması zorunlu olan kurallar ve hukukun önemi göz ardı edilemez. Çünkü günümüzde uluslararası iletişim hakları arasında en temel ilkeler bile Batılı ülkeler özellikle de Amerika tarafından ihlal edilmektedir. Bu ihlal edilen ilkelerden biri de iletişim imkanlarından ayrımcılık yapılmadan yararlanılmasına izin verilmesidir. Bu ilke BM Genel Kurulu'nun 1721 sayılı kararına, Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'nin esas sözleşmelerinde, UNESCO kararnamelerinde, Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesinde vurgu yapılan bir ilkedir. Ancak Amerika gibi ülkeler iletişim teknolojileri ve uydu yayını alanındaki imkanlarını kötüye kullanarak bu araçları diğer ülkelere baskı malzemesi ve aleti yapmıştır.
Onlar bir yandan bağımsız ülkeleri uydu yayınlarından mahrum bırakmak ve bir yandan da bu yayın imkanlarını Batı ülkeleri çıkarları yönünde hareket eden terör gruplarına sunmak istiyorlar. Bu da medya terörizminin tam bir örneğidir.