Aralık 08, 2019 19:58 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen sohbetimizde su ve gıda güvenliğinin bir biri ile sıkı bağlantıda olduğunu, insanlık geleceğini gıda eksikliği tehdit ediyorsa bunun su krizinin ciddi boyuta ulaştığı anlamında olduğunu söyledik.

Gıda güvenliği ve sağlanması, dünyanın çeşitli bölgelerinde su krizini etkileyen en önemli sebeplerden biridir ve konuya siyasi boyut kazandırır. Bugün bu konuyu ele alacağız.

Tarihi kanıtlar Sümerlerin milattan 4 asır önce karmaşık sulama mühendislik sistemi kurarak tarım ürünlerinin artmasına sebep olduklarını gösteriyor. Yaşanan gıda artışı açlık tehlikesi ve korkusu duyulmadan nüfus artışına sebep oldu ve böylece dünyanın ilk kentleri oluştu. Fakat bu uygarlık pek fazla sürmedi ve sebebi de tarım arazilerdeki verimliliğin düşüşüydü. Ardından buğday üretimi hızla düşüşe geçti ve sonuçta Sümerlerin medeniyeti devrildi.

Aynı olay Mayaların başına da geldi. Günümüzde Guatemala’da milattan 250 yıl sonra oluşan Maya uygarlığında gıda madde eksikliği iç savaşlara sebep oldu ve böylece büyük medeniyet milattan 900 yıl sonra sona erdi.

Çağdaş insan bilimsel ilerleme ve modern teknoloji sayesinde nisbi bir refaha ulaşmıştır. İşte bu ilerleme yaşam umudunu da arttırıyor. Daha fazla nüfus daha fazla gıda üretme anlamındadır, daha fazla nüfus yer küredeki kısıtlı kaynakların daha fazla kullanılması demektir. Her geçen gün daha fazla toprak tarım ürünleri için kullanılıyor bu da sulama için daha fazla tatlı su ihtiyacını üretiyor.

Suyun hızla azalmasından ve tarım için el değmemiş toprakların azalmasından doğan gerginlikler, gıda maddeleri için amansız bir rekabetin yaşanmasına sebep oluyor. Bu rekabetler geleneksel ekonomi, siyasi ve sosyal dengeleri değiştiriyor ve daha fazla su ve toprak gibi doğal kaynaklara sahip olan ülkeleri giderek daha güçlü siyasi ve ekonomik kutuplara dönüştürüyor.

20. yüzyılda petrol bir çok savaşın sebebi ise çağımızda su, doğal kaynaklar ve gıda, savaşların başlıca nedenleridir ve nüfus ise bu etkenlerin değişmesine sebep oluyor.

Bazı tahminler gelecek 30 yılda yer kürenin iklim şartlarının tamamen değişeceğini gösteriyor. Böylece Ekvator çizgisine yakın bölgeler yaklaşık 2 kat yağışla çok sulu yıllar yaşarken kurak ülkeler ise yoğun su eksikliği ile karşı karşıya geleceklerdir.

Aynı tahminlere göre Batı Asya bu gerginliğin odak noktası olacak ve doğal olarak dünyada ortalama yağışların 3’te 1’ne sahip olan bu ülkeler dünyada ortalama buharlaşmanın 3 katı kadar buharlaşmayı tecrübe edeceklerdir.

Geçen asırda Batı Asya’da petrol, gıda boşluğunu telafi etse de son on yıllarda yaşanan tarihi tecrübeler gelecek yıllarda petrol fiyatı üzerine yaşanan gerginliğin bu kez hızla gıda gerginliğine dönüşeceğini gösteriyor.

Gıda maddelerinin temin edilmesi konusu günümüzde dünyanın en önemli konularından biridir. Dünya bankası gıda güvenliğini, “sağlıklı bir yaşam için herkesin tüm dönemlerde gerekli gıdalara ulaşma” şeklinde açıklıyor. Bu açıklama “gıda maddelerinin varlığı”, “gıda maddelerine ulaşmayı” ve “gıda maddelerine sürekli ulaşabilmek” gibi üç faktöre değiniyor üstelik hepsi de ilk etapta tarımcılığın gelişmesine bağlıdır.

Hali hazırda sözde gelişmiş ülkeler ve önde gelen gelişmekte olan ülkeler, tarımcılığın ilerlemesi ve kendi ve hatta müttefiklerinin gıda güvenliğini sağlamaye yönelik sürdürülebilir bir modele ulaşmak için düşük su tüketim modelini izliyorlar. Fakat su ve tarım için elverişli toprakların az olması gibi doğal kısıtlamalar nedeni ile diğer ülkelerde tarım arazisi satın almaya yönelmişlerdir.

Gıda güvenliği, Yönetişimin gücünü belirleyen yapısal bileşenlerden biridir. Daha kolay bir ifade ile gıda güvenliği yönetişimin korunmasında, halk memnuniyetinin sağlanmasında ve milli iktidarın oluşmasında temel bir stratejidir ve bunun sağlanması ise yönetişimin görevlerinden biridir fakat kapsamlı bir şekilde doğru ve detayları ile gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Bir egemenlik olgusu olan gıda güvenliğindeki ilk temel ilke, farklı oranlarda olsa bile toplumun tüm kesimlerinin ondan yararlanabilmesidir. Bu husus sırf ülke içindeki imkanlarla gerçekleşemez ve çeşitli zaruretler, farklı şartlar veya su ve toprak kısıtlamaları nedeni ile bir kısmı dışarıdan temin edilebilir. Böyle bir ortamda gıda güvenliği ve sanal su konusu anlam kazanıyor

Günümüzde dünya ticareti, bir çok ilerlemiş ülkede üretim fazlalığı ve verimliliğin artmasının, ticaret dünyasında pozitif bir konu sayılacak durumdadır ve sanal su ise bu yoldan takas ediliyor. Örneğin Brezilya veya Arjantin gibi ülkeler tarım alanında “sanal su” konusunda negatif ticaret dengededirler ve kendi ürünlerini satmak için yoğun şekilde müşteri arayışındalar

Günümüzde bazı çevrelerin tabiri ile “münakaşasız yeşil sömürge” olarak tanımlanan “sınır dışı tarım” diye bilinen yeni bir konu, modern ekonomi alanında kendine yer edinmiştir. Bu olay aslında “sanal su” ticaretinin yönlerinden biridir ve bir ülkenin diğer bir ülkede kendisi için ziraat etmesi anlamına geliyor. Sınır dışı tarım, zirai ürünlerin çeşitliliği ve verimliliği ayrıca gıda güvenliğini sağlayan bir çalışmadır. Bu yüzden su ve toprak gibi iç kaynakların eksikliğini yaşayan ülkeler bu yöntemle diğer ülkelerin toprak ve sularını kiralayarak tarım ihtiyaçlarını gideriyorlar.

Tabi ki sınır dışı tarımın dikkat edilmesi gereken incelikleri de vardır, zira aksi halde tüm meziyetleri ve üstünlükleri aynı zamanda ülkenin gıda güvenliği için bir tehdide dönüşebilir. Ayrıca sınır dışı tarım, ülke yetkililerini ülke içinde stratejik ürünlerin üretilmesi için uzun vadeli planlardan alıkoymamalıdır. Ev sahibi ve misafir ülkeler arasındaki karşılıklı ilişkiler de sınır dışı tarımda önemli bir konudur ve mümkün olduğu kadar siyasi keşmekeşlerden uzak olan ülkeler olmalıdırlar.

Tarım için tüketilen su, aslında yenilenmez yer altı kaynağıdır-GWD’den (Ground water depletion) Londra koleji ve Columbia üniversitesinde yapılan araştırmada,  2000 ve 2010 yıllarında dünyada tarım ürünlerinin ithalat ve ihracatında GWD oranı incelendi. Yapılan araştırmalara göre geçen 10 yıl içinde GWD oranı %22 kadar artmıştır. Dünyada yeraltı kaynaklarından dengesiz yararlanmaların neredeyse tümü, Batı Asya, Amerika, Meksika, Çin ve Hindistan ile Pakistan’da yapılmıştır.

Bu ülkelerde yenilenmez kaynaklar çeşitli tarım ürünlerinin üretilmesi için kullanılıyor. Bu arada buğday büyük bir farkla GWD’de en büyük paya sahiptir, onu pirinç,  şeker kamışı, keten ve Mısır izliyor.

Çeşitli ürünlerin üretimi için GWD’den tüketilen su oranı da farklıdır. Örneğin her kilo buğday, pirinç ve Mısır için sırasıyla 812, 199 ve 72 litre yeraltı su kaynakları kullanılıyor, tabi bazı ülkelerde durum daha da vahimdir.

Çin, GWD’den üretilen tarım ürünlerinin en büyük ithalatçısıdır ve onu Amerika, İran ve Meksika ile Japonya izliyor. Batı Asya’nın 5 ülkesi, yenilenmez su kaynaklarından üretilen tarım ürünlerinin başlıca ithalatçılarıdırlar, bu da söz konusu ülkelerin bu ürünlere olan fazla bağlılığını gösteriyor. Araştırmacıların belirttiğine göre gıda ürünleri ihraç eden ülkeler kısa vadede ticaretten kazançlı çıksalar da bu kâr kalıcı olmayacaktır.

Bir çok uzman tarım ürünlerinin üretilmesi için mevcut olan şartlar ve su kaynakların yanlış tüketilmesini dikkate alarak, su krizinin esasen bir yönetim krizi olduğu kanaatindeler. Bu yüzden çeşitli toplumlar su alanında yönetim tarzları için daha güçlü sosyal teamüle başlamaları gerekir. Buna göre kalkınma için önerilen stratejilerden biri ekonomi planlama bölümleri ile enerji tüketim alanında strateji planlama ve su verimliliğin artırılması arasında koordinasyonun sağlanmasıdır.

Buna ilaveten ülkelerin sahip olduğu su kaynakları ve enerjinin verimli tüketilmesi için  gıda maddelerinin üretimi ve buna bağlı sanayiyi denetleme ayrıca ithalat ve ihracatta önceliklerin çok ciddi şekilde belirlenmesi gerekiyor. Söz konusu sanayinin geliştirilmesi, her şeyden önce temiz ürün üretimi ve çevre ekonomisine dayalı olması gerekirken, ilk etapta enerji ve su kaynaklarını kullanmakta belirlenen yasalara riayet edilmesi gerekiyor.