Medya terörizmi -6
Bu bölümde İran uydu kanallarının yayınlarının kesilmesinin uluslararası hukuk ihlali olduğunu konusunu ele alacağız.
Geçen bölümlerde de değindiğimiz gibi serbest bilgi dolaşımı kavramı uluslararası boyutta 14 Aralık 1946 yılında dikkate alındı. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunun kulisinde düzenlenen ilk Serbest Bilgi Dolaşımı Oturumunda 59 sayılı kararname onaylandı. Bu kararnamede şöyle bir yazı yer almaktadır: "Serbest bilgi dolaşımı insanlığın temel haklarından olup Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın saygı duyduğu tüm özgürlüklerin kriteri sayılır. Serbest bilgi dolaşımı her mekanda haber toplama, aktarma ve yayınlamayı gerektirmektedir. Bu da dünyada barışın ve kalkınmanın sağlanması için zaruri bir bileşendir."
Serbest bilgi dolaşımı kavramı Uluslararası Medeni ve Siyasi Hukuk Sözleşmesi çerçevesinde de 1966 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunda 167 olumlu oyla onaylandı ve 10 yıl sonra yani 1976 yılında zorunlu olarak uygulanmaya konuldu. Toplamda anılan belgelerden de yola çıkarak serbest bilgi dolaşımın uluslararası hukukun olmazsa olmazlarından ve kesin ve temel insan haklarının örneklerinden olduğunu söylemek mümkün bu yüzden bu hakka halel getirecek her girişim uluslararası hukuka da aykırı düşmektedir.
Batılı ülkelerin serbest bilgi dolaşımı ve ifade özgürlüğü üzerine yaptıkları vurgulara ve ettikleri iddialara rağmen Eutelsat uydu operatörü Amerika ve Siyonist Rejim lobisi baskıları altında 15 Ekim 2012'de İran İslam Cumhuriyeti'ne ait Kur'an kanalı, El Alem, El Kevser, Press TV, Haber Kanalı, Sahar1 ve 2, Camı Cem 1 ve 2 kanallarının, Hotbird uydusunun 12437 frekansı üzerinden yayınlarını kesti.
İran İslam Cumhuriyeti ve Eutelsat uydu operatörü arasındaki anlaşmanın son bulmadığı bir sırada gerçekleştirilen bu tek taraflı girişim uluslararası iletişim ve telekomünikasyon hukuku ve kurallarının açık bir ihlali idi. Çünkü uluslararası iletişim kurallarına göre her devlet kendi çıkarları çerçevesinde serbest bilgi dolaşımın hakkından yararlanabilir. Bu girişim ise bu hakkı İran'dan almıştır. Bunun ardından ise kimi Batılı uydu hizmetleri veren şirketler de İran İslam Cumhuriyeti'nin dış yayın yapan kanallarının gerçekçi yayınları ile mücadele etmek için 1 Temmuz 2013'ten itibaren İran kanallarına hizmet vermeyeceklerini bildirdiler. Bu girişim de uluslararası sözleşmelerin açık ihlali olmasının yanı sıra serbest bilgi dolaşımı ilkesinin de açıkça ayaklar altına alınması anlamına geliyordu. Batılı uydu hizmetleri veren şirketler hiçbir kanıt ve belge sunmadan İran İslam Cumhuriyeti'nin uydu üzerindeki kanallarının yayınlarını kestiler. Ancak İran İslam Cumhuriyeti'nin dış yayınlar yapan kanalları Batılı ülkelerin ilkeleri ve değerlerine aykırı programlar yayınlasa bile uydu programlarının serbest yayını ilkesine dahil olmaktadır. Bu ilkeye göre hedef ülkeler kendi ilkeleri ve değerlerine aykırı olan programları sadece kendi topraklarında kesebilirler veya sinyal bozucu ile bu yayınları önleyebilirler.
Ama İran uydu kanallarının çoğuna yayın yasağı getirilmesi ve kanalların yayınının kesilmesi uydu programlarının yayınında tekelciliğin yasaklanması ilkesinin açık bir ihlali sayılır. Ayrıca bu girişim atmosfer ötesinin insanlığın ortak mirası olduğu tanımı ile de aykırı düşmektedir.
Uluslararası Hukuk Komisyonu taslağının 30'uncu maddesinde ise hükümetlerin uydu medyalarına karşı sorumluluklarından söz edilerek uydu programlarını gönderen ülkenin uluslararası taahhütleri çiğnemesi halinde buna yasal karşılık verme hakkı doğmuştur. Ancak Batılı ülkeler İran uydu kanallarının yayınlarını kesmelerinin bahanesi olarak İran'ın BBC Farsça, VOA Farsça ve diğer hasmane yayın yapan kanalların yayınları sırasında bozucu sinyaller göndermesine karşılık vermek olduğunu bildirdiler. Halbuki anılan kanallar İran'da mezhep ve etnik ihtilafları oluşturmaya çalışmaktadır. Bu ise açık bir medyatik müdahale sayılıp İran da bu noktadan yola çıkarak uluslararası haklara dayanarak kendi milli çıkarları ve kamu düzenini korumak için Batılı ülkelere bağlı bu müdahaleci kanalların yayınları ile mücadele için kısıtlayıcı girişimlerde bulunmuştur.
17 Kasım 2011'de Avrupa Parlamentosu Eutelsat uydu hizmetleri şirketine İran kanallarının uydu yayınlarına son vermesi doğrultusunda bir karar çıkardı. Bu siyasi kararnamenin 13'üncü maddesinde şöyle bir ifadeye yer verilmiştir: " Avrupa Parlamentosu İran'ı BBC ve Deutsche Welle kanallarının yayınlarına yönelik sinyal bozucu göndermesini kınayıp Eutelsat'ten İran devlet televizyon yayınlarını sinyal bozucu göndermelerin son bulmasına dek kesmesini istiyor. "
Tüm bunlara rağmen İran bu karardan önce de defalarca Avrupalı ülkelerden İran'ın içişlerine karışmamaları gerektiğine ve Avrupa'da yerleşen İran karşıtı medya organlarının yayınlarına son vermesine vurgu yapmıştı.
Bunların yanı sıra bu kararın belli başlı nedenlerinden biri de Avrupalıların İran uydu kanallarının Avrupa halkı üzerindeki etkisinden korkmaları idi.
Avrupa Parlamentosu 17 Kasım 2011'de İran'a karşı bu kararnamesini onayladı onaylamasına ama İran'ın sinyal bozucu gönderme olayının uluslararası hukuka göre yasa dışı olduğu ispatlanması halinde bile Batılı ülkelerin İran'ı medyatik yaptırımlara tabi tutması bu ülkelerin iç yasaları açısından bile ciddi şüphelere ve tereddütlere yol açtı. Örneğin Fransa hukukuna göre Fransa Sesli ve Görüntülü Yayınlar Konseyi'nin kurallarının ihlali için şöyle cezalar belirlenmiştir: Uyarı, mali ceza, programların veya yayınların sonlanması veya askıya alınması ve nihayetinde de uydu kanallarının yayınlarının kesilmesi
Bu yüzden bir ülkeye ait uydu kanallarının yayınlarının anılan aşamalar göz önünde bulundurulmadan kesilmesi bu ülkelerin hukuki düzenlerine ve de etki-tepki uyumu şartına ters düşmektedir. Önemli olan bir başka husus da uygun karşılık ilkesinin uluslararası hukukta sırf devletler arasında söz konusu olmasıdır. Eutelsat uydu hizmetleri şirketinin İran kanallarını yayından kaldırması girişimi ise karşılıklı girişimden ziyade hakların suiistimali olarak nitelendirilebilir. Çünkü Eutelsat özel şirketi bir devlete karşı böylece hasmane girişimde bulunmuştur. Bir diğer taraftan da karşılıklı girişimlerin etkisi sadece hedef ülkeyle kısıtlı kalmalıdır ancak Eutelsat özel şirketinin yaptığı dünyanın dört bir yanında muhatapların İran kanallarının yayınlarından mahrum kalmasına neden olur.
Eutelsat ve Arqive şirketleri Ekim 2012'de İran İslam Cumhuriyeti Radyo Televizyon Kurumuna ait kanallarının Hotbird üzerinden yayınlarını kesmeleri konusunda mutabakata vardılar. Bu şirketler bu kararın Avrupa Birliğinin yaptırımları ve Fransa Sesli ve Görüntülü Yayınlar Konseyi'nin kararları çerçevesinde alındığını bu çerçevede İran'a ait Sahar 1 kanalının da faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini iddia ediyorlardı. Eutelsat bu hususta yayımladığı bildiride şöyle bir iddiada da bulundu: "2005 yılında Fransa Sesli ve Görüntülü Yayınlar Konseyi'nin aldığı karar çerçevesinde Sahar 1 kanalının Hotbird üzerinden yayınlarının sürekli olarak kesilmesi zaruridir. " Arqiva şirketi de İran'ın Press TV kanalına yazdığı mektupta Avrupa Komisyonunun kararını uyguladığını iddia etti.
Eutelsat'in bölgesel yöneticisi Karen Badalov da Press TV'ye 2012 yılında verdiği mülakatta şöyle bir iddiada bulunmuştu:"Biz sözleşmeleri feshettik zira bu Avrupa Komisyonunun kararı idi ve biz bu kararlara uymaktan başka bir çaremiz yoktu. " Ayrıca Eutelsat iletişim ve medya sorumlusu Wensa Occoner de şöyle bir açıklamada bulundu: "İran İslam Cumhuriyeti Radyo Televizyon yayınlarının uydu üzerinden yayınlarının kesilmesi Avrupa Birliğinin İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik yaptırımların ağırlaştırılması çerçevesinde hayata geçirildi. "
Tüm bu iddialara rağmen ancak Maya Kotsiançiç Avrupa Birliği sözcüsü şöyle bir açıklamada bulundu: "Bu karar sadece Eutelsat tarafından alındı. " Bu Avrupalı yetkili İran aleyhindeki kısıtlayıcı tedbirlerin, sadece mali, enerji, ticaret ve taşımacılık alanında olduğuna değinerek telekomünikasyon alanında herhangi bir kısıtlama getirilmediğini de sözlerine ekledi.
Gerçekte İran televizyon kanallarının uydudan yayınlarının kesilmesi o kadar uluslararası telekomünikasyon ve serbest bilgi dolaşımı ilkesi ile çelişiyor ki Avrupa Birliği ve kimi Batılı ülkeler bile açıkça bu alandaki hasmane girişimlerin sorumluluklarını üstlenmekten kaçınıp Eutelsat gibi şirketleri bu girişimlerden sorumlu tutmaya çalışıyorlar.
Halbuki Batılı uydu şirketlerinin geçmişine baktığımız zaman bu şirketlerin devletlerinin sözünün dışına çıkmadıkları görülür.
Demokrasiyi savunduklarını iddia eden Amerika ve Avrupalı ülkeler aslında İran İslam Cumhuriyetine ait uydu kanallarının Siyonist Rejimin Filistinlilere karşı işlediği cinayetler, terörizmin Batı'daki kökleri ve Amerika ve Batı'nın IŞİD gibi terör örgütlerini desteklemesi hususundaki aydınlatmalarından ve ifşaatlarından kaygı duyup buna dayanamadılar.
Halbuki halihazırda Suudi Arabistan ve kimi gerici Arap ülkelerine ait onlarca televizyon kanalı açık açık tekfircilik ve terörizmin propagandasını yapıp uyduyu terörizm ve radikalizmin yayma aracı olarak kullanmışlardır. Ancak buna Batı'dan hiçbir tepki gelmemiştir.