Nisan 07, 2020 05:49 Europe/Istanbul

Bugün su sebebi ile yaşanan savaş konusunu ele alacağız.

Savaş, yaşamın temelini ve esasını hedef alarak felçe uğratan ve yok eden olaydır. Dünya şimdiye kadar sıcak savaş, soğuk savaş, yumuşak savaş, afyon savaşı, gizli savaş vb. bir çok savaş türüne şahit olmuştur, bu savaşların her biri insanlığa telafisi zor hasarlar vermiştir. Eğer çatışmaların yaşanma potansiyeline ve sebebine dikkat edersek, bu savaşların doğal ve ham kaynaklara sulta kurmak için yapıldığı anlaşılır. Böylece uzun vadede daha fazla üretim ve tüketimi olan ülkede petrol, altın ve doğal kaynaklar daha hızlı tükenir ve böylece aynı kaynakları tekrar kazanmak için başka ülkelere saldırılar da başlar.

Günümüz şartlarında savaşa sebep olan nedenlere bir yenisi daha eklenmiştir ki ona “su savaşı” (Water War) deniliyor. Bu savaşın belirtileri, dünyanın bazı bölgelerinde göze çarpıyor. Bundan on yıl önce uzmanlar dünyanın su krizi dönemine girdiğine dair tehlike çanlarını çalmaya başlayarak, 2015 yılına kadar on milyonlarca insanın su kiriz ile karşı karşıya kalacağını, dünya halkının 3’te 2’sinin sağlıklı içme Sudan mahrum kalacağı uyarısında bulundular.

Yapılan uyarılar her geçen gün artan su krizinin gıda maddeleri ve enerji eksikliğini beraberinde getirebileceği yönündedir. Bu yüzden su savaşı uzak bir gelecek için hayali ve bilim kurgu bir senaryo değildir. Bu çok ciddi bir konu olarak hali hazırda su kirine doğru ilerleyen bazı ülkelerde yaşandığını ve çeşitli ihtilafların baş gösterdiğini gözler önüne seriyor. Nitekim son yıllarda Mısır ve Etiyopya arasında askeri savaşın eşiğine kadar ilerleyen gerginlikler yaşandı.

Amerika basınından The Christian Science Monitor bir süre önce su savaşı ile ilgili dikkat çeken bir makaleyi yayınladı ve uzmanlardan naklen dünyada nüfus artışı ve kullanılacak sağlıklı suda arzın azalması nedeni ile dünyada gelecek on yıllarda su talebinin önemli oranda artacağını duyurdu.

Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün (World Resources Institute) değerlendirmesine göre, çeşitli siyasi ve sosyal durumlar ile farklı iklim modelleri uyarınca 2020, 2030 ve 2040 yıllarına kadar 167 ülkede su gerginliklerinin yaşanma ihtimali değerlendirildi; sonuç itibarı ile 2040 yılına kadar 33 ülke en yüksek su gerginliği ile karşı karşıya bulunuyorlar.

Aynı araştırma sonuçlarına göre en yüksek su krizi düzeyi ülkelerden 14’ü batı Asya ve kuzey Afrika bölgesinde bulunuyor.

Araştırmacılara göre Batı Asya, minimum suya sahip bölgedir zira yer altı sularını yoğun şekilde kullanmış, deniz suyunu arıtmaktadır ve gelecekte su konusunda büyük sorunlar ve sıkıntılar yaşayacağı tahmin ediliyor.

Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne göre önümüzdeki su krizi ve çatışmalar nedeni ile, söz konusu ülkelerin tarım sektörü, ekonomi ve toplumları, hali hazırda yaşanan sorunlardan daha fazlası ile karşı karşıya kalacaklardır. Dünya Kaynakları Enstitüsü araştırmacıları şöyle yazdılar:

Dünya çapında su talebi, gelecek birkaç on yılda muhtemelen nüfus ve talebin artması ile yükselişe geçecektir ve bu konu köy bölge sakinlerinden daha fazlasını kentlere kaydıracaktır. Bu olay toplumun orta kesimlerini gıda ve elektriğe ulaşmada daha çok baskı altına alacaktır.

Araştırmacılara göre, çeşitli ülkelerde kuraklık veya sulaklık olayına sebep  olacak iklim değişikliğinin tüm etkileri hala tamamen kesinleşmemiştir, fakat mevcut kanıtlara göre Avrupa’nın bir bölümü en kötü kuraklıkla yüzleşeceketir. Ayrıca Çin, Hindistan ve Amerika’nın bazı bölgeleri özellikle bu ülkenin güney batısı 2020 yılına kadar su ile ilgili gerginliklerle karşı karşıya gelecektir.

Dünya Kaynakları Enstitüsü raporuna göre Şili, Namibya ve Botsvana gibi bazı ülkeler şimdiden kuraklık nedeni ile yoğun gerginlikler yaşıyorlar.

Raporda göze çarpan ilginç konu ise Suriye iç savaşı ve IŞİD’in tutumuna değinmesidir. Uzmanlara göre 2011 yılında Suriye iç savaşının başlıca sebebi su krizi, kuraklık ve su eksikliğiydi, bu konular ülkedeki huzursuzlukarı tetikledi ve ülkeyi iç savaşa sürükledi.

Su konnsundaki münakaşa genelde küçük boyutlarda ve yerel seviyede başlar, fakat bu hayat kaynağı gittikçe azalırken küçük sosyal itirazla başlayarak hızla yayılır. Örneğin tekfirci terörist IŞİD’in oluşmasına ve çok uluslu savaşa sebep olan isyan, suya itirazdan başladı. Suriye’de gerginlik ve iç savaş, birkaç gencin ülkenin güneyinde Dera kentinde sprey ile duvara valinin su paylaşım sistemini eleştiren sloganlar yazarken tutuklanmaları ile başladı. Onların tutuklanması ve gençlerin yanlış tutumları, gençlerin ait oldukları kabilelerin sabrını taşırdı.

Amerika ve Siyonist rejim ile tekfirci prenslerin desteği ile oluşan IŞİD, kendi stratejisinde her konudan ziyade su ve gelecekte su savaşının başlama ihtimali konusunda bilgiye sahipti. Bu yüzden IŞİD’in ana üssü sayılan Rakka, Fırat nehri sayesinde oluşan en büyük su rezervi olan Esed gölüne 40 km mesafedeydi. Rakka ekonomisi uzun zamandan beri, gölün su rezervi sayesinde pamuk ekonomisine dayanırdı. Esed gölü,  1973 yılında inşa edilen Tabqa barajı sayesinde oluştu.

Barajın gölü olan Esed Gölü Suriye'nin en büyük su haznesidir. Göl sayesinde 2500 mil kare tarlanın sulama ihtiyacı karşılanıyor. Barajla birlikte yapılan hidroelektrik santral ise 1977'de tamamlanmıştır. Bu şekilde Fırat'ın doğusuna uzanan El Cezire'deki en ücra köylere kadar elektrik ulaştırılmıştır.

Tabqa barajı ayrıca Hama, Humus, Halep ve Şam gibi büyük kentlere de elektrik veriyor.

Buna ilaveten IŞİD Musul’a Dicle nehri üzerinde olan Irak’ın en büyük barajını kontrol etmek için yoğun bir savaşa girdi. IŞİD'liler ayrıca Fırat üzerinde biri Felluce ve diğeri de Hadise’de inşa edilen iki barajın daha kontrolünü ele geçirdiler.

Yapılan bazı araştırmalar geçen 50 yılda çeşitli ülkeler arasında su krizi nedeni ile askeri çatışmaya sebep olan en az 37 gerginlik yaşanmıştır. Bunlardan 30’u aşkını ise Siyonist rejimin işgal ettiği topraklara komşu olan ülkelerle yaşanmıştır. Bu çatışmaların çoğu 1950 ve 60’lı yıllarda, işgalci rejim ile Ürdün ve Suriye arasında Yermuk nehirleri suyu üzerinde yaşandı.

Son 50 yılda ortak su kaynakları üzerinde yaşanan olayların incelenmesi, 1831 olayın su üzerinde yaşandığını bunlardan 1228’inin ülkeler arasında işbirliği ve ortaklıklar, 507’sinin de gerilme odaklı olaylar üzerinde olduğunu gösteriyor.

Suyu çatışmak için değil bir ortaklık aracı gören araştırmacılara rağmen, dünya siyaset insanları farklı görüşlere sahipler. Bu bağlamda Mısır 3. Cumhurbaşkanı Enver Sedat 1979 yılında, “Mısır’ı savaşa sokacak tek durumun, su olduğunu” söyledi. BM 6. Genel sekreteri ve mısırlı politikacı Boutros-Ghali de 1985 yılında uyarıda bulunarak, Batı Asya’daki bir sonraki savaşın su üzerine olacağını belirtti.

Diğer yandan dünya bankası başkan yardımcısı İsmail Seraceddin de 1995 yılında “çağımızda bir çok savaşın petrol üzerinde olduğunu, ilerideki savaşların ise su üzerinde olacağını” söyledi.

BM 7. Genel sekreteri Kofi Annan da 2001 yılında “ su kaynakları üzerindeki yoğun rekabetin gelecekte savaş ve çatışmalara sebep olacağını” tahmin ederken hemen bir yıl sonra 2002 yılında görüşünü düzelterek suyun uluslararası işbirliklerin onarılması ve iyileşmesi için etkili bir faktör olduğunu belirterek herkesi su kaynaklarının doğru yönetilmesi için işbirliğine çağırdı.

BM eski genel sekreteri Ban Ki-moon da 2009 yılında Darffur krizinin ekolojik kriz nedeni ile ve ilk etapta su krizi ile başlayarak kapsamlı hale geldiğini ve uluslararası düzeyde yoğun çatışmalara sebep olduğunu söyledi. Irak eski başbakanı Nuri Maliki de 2012 yılının başlarında su kaynaklarındaki eksikliğin bir an önce telafi edilmemesi halinde Arap ülkelerin bu konuda savaşa girme ihtimalinden söz etti.

Bu yüzden su kaynakları milletler ve hükümetler arasında savaşın başlıca sebebi olarak algılanmasa da hükümetler arasındaki savaş ve ihtilafların sebeplerinden biri olabilir. Başka bir ifade ile su konusunda savaşın yaşanmaması, ortak su kaynakları konusunda görüş çatışmalarının olmaması anlamında değildir. Diğer yandan bu mesele çağımızda su savaşlarının kesinlikle yaşanacağı anlamında da değildir.

Su kaynakları özellikle de ortak su kaynakları, ülkeler arasında ortak işbirliği veya çatışma nedeni olabilir fakat bu konu söz konusu kaynaklarının kullanılma biçimi ve yönetim yapısına bağlıdır.

Ülkeler arasında ortak su kaynaklarını, ülkeler arasında kriz ve gerginlik konusuna dönüştüren ise ortak kullanım konusunda uygun yönetim yapısının olmaması ve kaynaklara sulta kurma eğilimidir.

Bu yüzden su savaşları, iki ihtimalin birleşmesi sonucudur. Yaşanması veya yaşanmaması ise ülkelerin su kaynaklarını ortak kullanma konusunda uygun bir yapının oluşmasındaki tutumuna bağlıdır.