Nisan 18, 2020 06:16 Europe/Istanbul

Bu bölümde İran İslam Cumhuriyeti'nin Hürmüz Boğazının güvenliğine yönelik yaklaşımını ele alacağız.

İran, Fars Körfezi, Hürmüz Boğazı ve Umman Denizi güvenliğinin sağlanmasındaki uzun geçmişi ile, her daim tüm bölge istikrarı ve huzurunun da garantörü olmuştur. Bölge dışı güçlerin gerilim yaratıcı varlıkları özellikle de Amerika'nın günden güne artan bölgedeki varlığı İran İslam Cumhuriyeti'ni de yabancı güçlerin bölgeden çıkma hassasiyetine yöneltmiştir. 

İran'ın savunma yaklaşımı, caydırıcı güçten yararlanma ve de bölge ülkeleri ile güvenliğin sağlanması için iş birliği yapmaya dayalıdır. İran, Hürmüz Boğazının güvenliği için en büyük tehdidin bölge dışı güçler ve onların bölgedeki üsleri olarak görüp genel olarak bölge dışı ülkelerin müdahalelerine karşı çıkmaktadır. Uluslararası hukuk açısından İran'ın Hürmüz Boğazı güvenliğini sağlaması doğrultusundaki yaklaşımının  da zararsız geçiş ilkesine dayalı olduğu görülmektedir. 

Amerika ise her daim İran'ın barış eksenli siyasetleri ile bölgede mücadele etmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde Amerika İran'ı bir tehdit göstermeye çalışarak Arap ülkelerini sözde desteklemektedir. Böyle bir ortamda Hürmüz Boğazı ile ilgili önemli nokta ise güvenliğin sağlanmasıdır. Bu bölgenin güvenliğinin sağlanmasında iki genel yaklaşımın söz konusu olduğu söylenmelidir. 

Bu çerçevede Amerika bölgenin Arap ülkelere bu bölgenin güvenliğinin Amerika tarafından sağlanabileceğini telkin etmiştir. Buna esasen bölgenin Arap ülkeleri, güvenliği ithal olarak görüp siyasi, ekonomik ve diğer alanlarda da bölge dışı ülkelere bağlı hale gelmişlerdir. Ayrıca bölge Arap ülkeleri güvenliklerini Amerika'ya para vererek, onların askeri masraflarını karşılayarak elde edebileceklerini düşünüyorlar. Halbuki Amerika'nın bölgedeki müdahalelerinin sonucu, Hürmüz Boğazı dahil tüm bölgenin güvenliğinin tehlikeye düşmesidir. 

Bölgenin güvenliğine yönelik bir başka yaklaşım çerçevesinde de İran,iç kapasitelerine ve bölge ülkeleri ile iş birliğine dayanarak bölge dışı güçlerin müdahaleleri ile de mücadele etmektedir. Bunun yanı sıra İran Hürmüz Boğazına tam hakimiyeti olan en önemli ülkedir. Bu hakimiyet ise İran'ın Fars Körfezine ve Umman Denizine uzun sınırlarından dolayıdır. 

İran açısından Hürmüz Boğazının güvenliği çevre ülkelerin katılımı ile bölge dışı güçlerin müdahalelerinin olmayışında sağlanabilir. Bu yaklaşıma göre İran ve bir bölgede bulunan Arap ülkeleri iyi komşuluk, sınır komşuluğu, ilkeleri stratejik çıkarlar ve ortak hedefler çerçevesinde bölgenin güvenliğini sağlayabilirler. İran'ın bu yaklaşımı tarihi bir geçmişe de sahip olup büyük bir oranda da Arap ülkelerin bölge dışı güçlere fırsat vermesinin başarısız sonuçlarından da kaynaklanır. Buna ilaveten bu yaklaşım hukuki açıdan da uluslararası hukuka uygundur. 

İran'ın Hürmüz Boğazı ve Fars Körfezi güvenliğine yönelik  yaklaşımının en önemli özelliklerinden de saldırgan ve agresif içerikli olmaması tam tersi savunmaya dayalı savunma stratejisine dayalı olmasıdır. İran'ın savunma stratejisi, muhtemel tehditlerin etkisizleştirilmesi yolunda da en önemli siyasetlerden sayılır. Bu strateji, ulusal ve uluslararası siyasetler araçlarını kullanarak hedefleri gerçekleştirmeye odaklıdır. 

İran'ın savunma stratejisi, ülkenin askeri-savunma bileşenlerine esasen hazırlanmış ve sulta düzeni ile mücadele, milli güvene vurgu yapma ve bölge dışı güçlerin bölgeden çekilmeleri ilkelerine dayalıdır. Bu yüzden bu noktada önemli olan husus da İran'ın Hürmüz Boğazı güvenliğinin sağlanmasındaki rolüdür. Öyle bir rol ki bölgede istikrarın sağlanmasında büyük payı vardır. "

İran'ın Hürmüz Boğazı güvenliğinin sağlanmasındaki aktif savunma yaklaşımı karşısında, Batı- Arap-Siyonist ekseni İranofobik çalışmalarını yürütmektedir. İran aleyhindeki bu çalışmaların en önemli ve bariz göstergesi, İran'ın Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazındaki askeri varlığının saldırganlık ve agresiflik olarak nitelendirilmesidir. Buna rağmen İran'ın bu bölgeye yönelik yaklaşımı ilk önce kendi kara sınırları ile de doğrudan alakalı olan Fars Körfezi sınırlarını korumaya ve sırf hazırlık ve caydırıcılık çerçevesine dayalıdır. İran'ın yaklaşımına karşı yürütülen karalama kampanyası çerçevesinde Batı medyası İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu aleyhindeki çalışmaktadır. Ancak Devrim Muhafızları Ordusu İran'ın silahlı kuvvetlerinin bir kolu olarak İran'ın sınırlarını özellikle de deniz sınırlarını korumakla mükelleftir. 

Emperyalizme bağlı medya organlarının İran aleyhindeki karalama kampanyası uzun bir geçmişe sahiptir. Bu doğrultuda bu medyalar hasmane girişimleri doğrultusunda hep Hürmüz Boğazı'nın İran tarafından kapatılmasına vurgu yapmışlardır. Halbuki İran, her daim Hürmüz Boğazı'nın güvenliği ve açık tutulmasının garantörü olmuştur. Doğal olarak İran'ın hasımlar tarafından kuşatılması halinde Hürmüz Boğazının sınırlandırılması veya kapatılması İran'ın savunma seçenekleri arasında görülebilir. Ancak böyle bir durumda Hürmüz Boğazının kapatılması söz konusu olabilir. 

İran İslam Cumhuriyeti, Fars Körfezi'nin Kuzeyindeki önemli ülke olarak, Amerika tarafından petrolü yaptırımlara tabi tutulmuş ve ekonomik teröre de hedef olmuştur. Amerika İran'a karşı her türlü araca ve yola baş vurarak İran'ın petrol ihracatını sıfırlamaya çalışmaktadır. Bu ülke makamları ise bu hususa açıkça değinmişlerdir. 

İran İslam Cumhuriyeti ise hiçbir zaman bölge ve dünya istikrarını bozmaya niyetli olmamış, sadece kendi ulusal çıkarlarını tehlike altında gördüğü zaman karşılık vereceğini belirtmiştir. Askeri alanda İslam İnkılabı Liderinin de vurguladığı gibi İran İslam Cumhuriyeti, hiçbir zaman askeri bir savaşı başlatmayacak ancak düşmanların her türlü aptal bir hareket yapması halinde de ağır bir karşılık verecektir. 

Amerika'nın İranlı komutan Korgeneral Kasım Süleymani'yi kalleşçe bir devlet terörizmi örneği suikastle şehit düşürmesi de Amerika'nın asi bir ülke olarak bölgenin istikrarı için büyük bir tehdit olduğunu gösterdi. Bu yüzden İran, aktif savunma stratejisinin yanı sıra her daim tehditlerle karşılaştığı zaman siber savaş veya ekonomik baskılar karşısında Hürmüz Boğazını da kapatmasını bir seçenek olarak görebilir. Bu boğazın kapatılması demek dünyanın büyük enerji şahdamarlarından birinin kapatılması demektir. 

Gerçekte Amerika'nın saldırgan ve hasmane girişimleri ve yaptırımları arttırma süreci devam ederse, bu da ekonomik ve güvenlik savaşı demektir. Böyle bir durumda Tahran Hürmüz Boğazından geçen petrol gemilerinin geçişini durdurmaya baş vurabilir.  Ekonomik uzmanlar ise bu hayati deniz geçidinin kapatılması halinde küresel petrol piyasaları günlük olarak 16.5 ila 20 milyon varil petrol eksiği ile karşılaşacaktır. Böyle bir durumda petrol fiyatlarının 2.5 kat artması bekleniyor.     

Petrol hala modern insanlık toplumu ve dünya ekonomisinin en hayati maddelerinden sayılır. Bu yüzden petrol zengini bölgeler hep küresel güçler tarafından da dikkatle izlenmektedir. Kuşkusuz dünya petrolünün en büyük kaynağı da Batı Asya ve Fars Körfezi bölgesidir. Bu bölgenin giriş ve çıkış kapısı ise Hürmüz Boğazıdır. 

İran İslam Cumhuriyeti ordusu deniz kuvvetleri komutanı bu savunma organının kara sularını savunacağına vurgu yaparak şöyle bir açıklamada bulundu: "Yeni ve modern teknolojiler aracılığı ile düşmanı denizde gafil avlamalıyız ki İran İslam Cumhuriyeti'nin sınırları ve çıkarlarına göz dikemez olsun. "

Amiral Hüseyin Hanzadi düşman tarafından uygulanan zalimane yaptırımlar ve yöneltilen tehditlere değinerek şöyle bir vurguda da bulundu: "Düşman, Fars Körfezi bölgesinde yaramazlık yapması halinde paçayı kurtaramayacağını biliyor. Böyle bir durumda sadece donanımlarının zarar görmeyeceğini biliyor. " 

Amiral Hanzadi Amerika'nın İHA'sının bölgede düşürülmesi gibi caydırıcı girişimlerin yinelenebileceğini söyleyerek şöyle bir açıklamada bulundu: " Bugün, iradeler savaşından söz edilmesi halinde kuşkusuz bu toprakların üzerinde yetişen gençlerin kapasitelerinden yararlanacağız. "