Nisan 20, 2020 16:49 Europe/Istanbul

Bu bölümde Hürmüz Boğazının güvenlik tehditlerine yönelik İran'ın görüşlerini ele almak istiyoruz.

Hürmüz Boğazının güvenliğini tehdit eden en önemli etkenlerden birisi deniz saldırıları ve korsan saldırılarıdır. Tarih boyunca Hürmüz Boğazı ve Fars Körfezi çevresinde deniz saldırıları defalarca gerçekleşmiştir. Çağdaş dönemde ise bu su geçidine mayınların yerleştirilmesi ve bu yüzden yaşanan olaylardan dolayı bir çok askeri ve ticari gemi batmıştır. 

1990'lı yıllarda da Irak Baas Rejiminin  bombalı saldırıları ve mayın yerleştirmeleri sonucu birçok ticari ve askeri gemi bu bölgede zarara uğradı ve kimi zamanlar da battı. Fars Körfezi tarihindeki en büyük terör olaylarından biri de Temmuz 1988'de yaşandı. Bu olayda, Amerikan Vincennes savaş gemisi alçakça terör eylemine girişerek İran'a ait yolcu uçağını Fars Körfezi semalarında hedef alıp 290 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. 

Amerika'nın terör örgütlerini güçlendirme ve onları araç olarak Batı Asya'da kullanma yaklaşımı ise Fars  Körfezi ve Umman denizi güvenliğini olumsuz yönde etkilemiştir. 2004 yılında  ise bir balıkçı teknesi  Irak sahillerine yakın El Umeyye petrol platformu yakınında denetlenmek üzere durduruldu. Ancak bu teknedeki bombalı kişiler intihar saldırısı çerçevesinde kendilerini patlatarak birkaç kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden oldular. 

Hürmüz Boğazına yönelik bir başka güvenlik tehditlerinden biri de  bu su geçidinden geçen gemilerinin sayısının fazla olduğu ve trafik yoğunluğudur. Bu da gemiler ve deniz araçları için belli sorunlar yaratır.  2007 yılında  USS New Port News ismli Amerikan denizaltı,  Mogamigawa isimli bir petrol gemisi ile Hürmüz Boğazının güneyinde çarpıştı.  Bu Japon petrol gemisi ve Amerika denizaltısı Hürmüz Boğazına giriş yapmak istediklerinde birbiriyle çarpıştılar.  Ayrıca  Ağustos 2012'de USS Porter Amerika askeri gemisi  bir başka Japon tanker gemisi ile çarpıştı. Bundan bir ay önce de Amerika donanması bölgede iddialara göre yanlışlıkla bir balıkçı teknesini hedef alıp üç balıkçının hayatını kaybetmesine yol açtı. 

Bu olayların yanı sıra bir de bölgedeki gemilerin geçiş yoğunluğundan dolayı petrol ve diğer gemilerin de çarpışması ihtimalinin yükselmesi ve ardından da çevresel kirliliğin ihtimali arttı. Bu çerçevede yoğun gemi geçişleri radarları da yanıltırken  çarpışma ihtimalini arttırır. Gemiler de hızlı bir manevra imkanına sahip olmadıkları için çarpışmalar da kaçınılmaz olur. Bu yüzden yabancı askeri donanmaların bölgedeki varlığının artması bölge güvenliğini temin etmemesinin yanı sıra özellikle de Fars Körfezi ve Hürmüz boğazındaki çevresel kirliliğe de yol açabilir. 

Denizde terörizm, gemiler ve teknelerin vurulması ve toplamda da sabotaj girişimleri ve terör eylemleri de Hürmüz Boğazı ve etrafında yaşanan önemli güvenlik tehditlerdendir.  Bu tür terör olayları özellikle de 1998 ila 2002 yılları arası El Kaide  tarafından El Kaide'nin denizlerin şehzadesi lakaplı Abdürrahim Neşiri tarafından yaygın olarak gerçekleştirildi. Neşiri, El Kaide ile iş birliği döneminde  USS Sullivans  savaş gemisine başarısız saldırısının,  USS Cole  ve Kimboorg gemilerine saldırıların planlayıcısıydı. 2000 yılında yakalanıncaya dek Neşiri, bu saldırıları gerçekleştirmek için bomba dolu tekneler ile saldırıları planlıyordu. Neşiri ayrıca dalgıç timleri oluşturarak intihar saldırıları için terörist yetiştiriyordu. 2010 yılında ise  M Star Japon gemisi Hürmüz Boğazında Abdullah Azzam tugayları adı ile bilinen El Kaide grubu unsurlarınca hedef alındı.

Hürmüz Boğazındaki en önemli güvenlik tehdidi ise mevcut durumda bölge dışından gelen askeri güçlerin varlığıdır. 11 Eylül saldırılarının  ardından Amerika Fars Körfezi bölgesindeki doğrudan askeri varlığını arttırdı ve bu bölgede hegemonyasını arttırmak ve pekiştirmek için yeni bir aşamaya ayak basmış oldu.  Böylece Washington, Fars Körfezi ve Batı Asya bölgesini kendi tekelinde bulundurmaya çalışıp diğer küresel ve bölgesel güçlerin varlığını engellemeye yöneldi. 

Bu çerçevede Amerika İran İslam Cumhuriyeti ve Irak'ı bölgede Amerika'nın siyasetleri karşısında en büyük engel olarak tanımladı. Irak'ın 2003 yılında işgali, Fars Körfezi çevre Arap ülkeleri ile iki taraflı askeri ilişkilerin pekiştirilmesi ve İran'ı yalnızlaştırma siyasetleri,  Amerika'nın Fars Körfezi'ne tam musallat olma siyasetinin boyutlarını oluşturuyordu. 

Amerika'nın Fars Körfezi'ne ve Hürmüz Boğazına yönelik gerilimleri arttırıcı yaklaşımı bir kaç açıdan önem arzetmektedir. İlk önce bölge içişlerine doğrudan müdahale sayılır. Amerika açısından İslam İnkılabı zaferinin ardından bölgede Batı'ya bağlı iktidar boşluğu, doğrudan müdahale ile doldurulabilir. Bu doğrultuda Washington bölgenin bağımsız ülkelerini korkutup tehdit ederek bölgede üslerini arttırdı. 

Gerçekte Amerika Fars Körfezi'ne doğrudan müdahale ederek İran'ı kontrol etmek ve Çin ve Rusya gibi rakiplerinin ekonomik faaliyetlerini kısıtlamak istedi. Bu yüzdendi ki Washington hep ortağı sayılan Arap ülkelerini Amerika'nın askeri ve güvenlik desteklerine bağlı duruma getirmiş ve durumu yönetmeye çalışmıştır. Zaten İran İslam Cumhuriyeti ve Irak'ın devre dışı bırakılması ile oluşturulan 6 üyeli Fars Körfezi İşbirliği Konseyi projesi de bu çerçevede idi. Bu doğrultuda Amerika enerji akışını da güvenli tutmak istiyor. Bilindiği üzere Amerika dünyanın en büyük enerji tüketicisi olarak enerji alanındaki dalgalanmalardan en çok etkilenen ülkedir. Bu yüzden Washington açısından Fars Körfezi'nde bulunmak Amerika'nın ulusal çıkarları çerçevesindedir. Bu doğrultuda doğal olarak bölgedeki ülkelerin çıkarları gözardı edilmektedir. 

Amerika'nın Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazına yönelik gerilim yaratıcı yaklaşımının ikinci bariz özelliği ise Hürmüz Boğazının Batı'nın silahlarının bölgeye taşınmasının giriş kapısına dönüşmesidir. Amerika özellikle de Irak'ı 2003 yılında işgal etmesinden beri şimdiye dek Irak ve diğer Fars Körfezi ülkelerindeki güçlerine  bu stratejik su geçidi aracılığı ile lojistik ve silah desteği sağlamaktadır. Aslında Amerika deniz kuvvetleri diğer ülkelerin bayrakları ile gemilerini bu su geçidinden geçirmektedir. Bu su geçidi Amerika'nın Fars Körfezi çevre ülkelerine silah aktarımının da güvenli bir geçididir. 

Fars Körfezi işbirliği konseyinin siyasi ve güvenlik açısından zayıf olmasından dolayı ve de bu konseydeki ülkelerin halk desteğinden yoksun olması ve tamamen yabancı güçlere bağlı olmalarından dolayı günümüzde yaklaşık 90 Batılı savaş gemisi ve deniz aracı Fars Körfezi sularında konuşlandırılmıştır. Bu da bölgede istikrarsızlığın önemli nedenlerindendir. 

Üçüncü özellik ise bölgenin Arap ülkelerinin Batılı silah depolarına dönüştürülmesidir. Amerika İranofobi siyasetleri aracılığı ile kendi çıkarcı ekonomik ve güvenlik siyasetleri çerçevesinde sözde Fars Körfezinde askeri güç dengesini korumaya çalışmıştır. Bu çerçevede Fars Körfezi çevre ülkelerine füze savunma sistemlerini de yerleştirmiştir. Bu yüzdendi ki Barack Obama da 2008 yılında  bu sözde füze kalkanı ile ilgili konuşmalarında İranofobi siyasetine değinerek şöyle bir açıklamada bulundu: " İran'ın tehdidi söz konusu olduğu müddetçe biz de füze kalkanımızı korumaya devam edeceğiz. 

Amerika'nın 2010 Füze Savunma Siyasetlerini Revize Etme belgesinde ise bu belgenin özellikle de Fars Körfezi çevre Arap ülkelerinin İran'ın füze gelişmelerinden dolayı kaygı duydukları ve Amerika ile iş birliği yapmak istedikleri iddia edilmiştir. Halbuki İran İslam Cumhuriyeti'nin füze kabiliyetleri savunmaya ve caydırıcılık gücüne dayalıdır ve bölgenin istikrarı ve barışının sağlanmasında etkili olmuştur. 

Amerika tüm bu yıllar içerisinde bölgedeki ülkelerin savunma sistemlerini birleştirmek ve böylece daha güçlü hale getirmek istediğini iddia ediyor. 

Bu çerçevede Amerika bölge ülkelerini Washington'dan askeri teçhizat ve savunma sistemleri almaya teşvik ediyor. Bu iş birliği çerçevesinde Amerika bütünleşik bir savunma sistemlerinin daha etkili olacağını öne sürüyor. Ancak son gelişmeler özellikle de Suudi Arabistan'ın ARAMCO tesislerine yapılan saldırılar, İran İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki Amerikan üssünü hedef alması, Amerika füze savunma sistemlerinin işlevselliğinin de ciddi derecede sorgulanmasına neden oldu. 

Amerika'nın bölgeye yönelik asıl siyaseti ise Fars Körfezi İşbirliği Konseyi ülkelerine silah satarak onların ekonomilerinin özellikle de Suudi Arabistan ekonomisinin sütünü sağmasıdır.  Trump ise seleflerinden daha fazla bölgenin savunma sistemlerinin bütünleşmesine vurgu yapıp böylece daha fazla çıkar elde etmek istiyor. Bu çerçevede Fars Körfezi İş Birliği Teşkilatı ülkeleri ve de Mısır ve Ürdün'ü sözde Batı Asya'nın stratejik birliği örgütü etrafında İran'a karşı koymak için bir araya getirmiştir.  Bu mesele ise Amerika'nın 2019 füze savunmasının revize edilmesi belgesinde de değinilen bir husustur.  

Amerika terörist silahlı kuvvetleri merkezi komutanlığı, bu hedefine varmak için Fars Körfezi İşbirliği Konseyi üye ülkelerinin füze ve hava kuvvetleri ile anlaşmalar imzalamıştır. İran'ın tehditleri bahanesi ile imzalanan bu anlaşmalar ve sözleşmeler aslında bu gerici Arap ülkelerinin petrodolarlarının Amerika'nın cebine gitmesi içindir. Amerika bu süreci devam ettirmek için Fars Körfezi bölgesini güvensizleştirmeye devam etmelidir. Bu yüzden Amerika ve ortaklarının bölgedeki askeri varlığı Hürmüz Boğazı ve Fars Körfezi için en büyük tehdit sayılır. 

Amerika'nın Fars Körfezi bölgesindeki güvenlik ve askeri tehditlerine karşın İran İslam Cumhuriyeti savunma ve caydırıcı gücünden yararlanarak  Hürmüz Boğazından geçen enerji akışının güvenliğini koruyabilmiş ve Amerika'nın her türlü sabotajını önlemiştir. 

Bu yabancı uzmanların da itiraf ettiği bir husustur. 

Amerikan yazar Stephan Coock ise " Mevcutta İran Fars Körfezi'nin sahibi " başlıklı Foreign Policy dergisinde şöyle yazmıştır: " Uzun zaman bir ülkenin Hürmüz Boğazını kapatmak veya bu bölgede Amerika isteklerine karşı çıkmak istediği anda Amerika'nın büyük bir güç ile ona karşılık vereceğinin  kesin olduğu düşünülürdü.  Ancak geçmişteki gerçeklerin hayalden başka bir şey olmadığı aşikar olmuştur.   Amerika şimdi de Fars Körfezi'nden çıkacaktır. Bu yıl değil gelecek yıl da değil ama muhakkak Amerika'nın bölgeden çıkma yönünde hareket ettiği söylenebilir. "