Dünya'da su krizi, endişeler ve umutlar – 22
Bugün dünyada orantısız su dağılımı, sebepleri ve sonuçlarını ele almaya çalışacağız.
Bilindiği üzere dünyada ve hatta ülkeler içinde su kaynaklarının orantısız dağılımı bir yandan ve diğer yandan da son on yıllarda yağış oranının azalması, genelde çeşitli ve farklı iklimlere sahip geniş yüz ölçümü olan ülkelerin, kurak ve sıcak bölgelerinde su temini için daha fazla suyu olan verimli bölgelerinden yardım almalarına sebep olmuştur. Tabi ki bu çalışmalar, halk ve yönetim için yüksek masraflara da mal oluyor.
Havzalar arası transfer (Inter-basin transfer) aslında insanoğlu tarafından inşa edilen ve suyu, verimli bir bölgeden daha az suyu olan bölgeye transfer eden projelerdir. Bu gibi projelerin genel amacının hedef bölgede geçici olarak su sorununu çözmektir. Buna rağmen çeşitli ülkelerde gerçekleşen havzalar arası transfer projelerini gözden geçirmek, benzer projelerin değerlendirilmesi, negatif ve pozitif yönlerini ele almak için yararlı olabilir.
Yapılan incelemeler su transfer projelerinin en çok 19. yüzyılda yapıldığını ve farklı amaçlar için gerçekleştiğini gösteriyor. Söz konusu dönemde içme suyu, tarımda sulama, enerji üretimi ve çevre hedefleri ise hükümetlerin bu projelerden amaçladıkları hedefleri idi. Bu projelerden bazılarını gözden geçirmek ise onların bir nebze yararlı veya amatörce olduğunu gösterecektir.
Geniş coğrafyaya sahip Çin, yoğun şekilde su sorunu yaşayan ülkelerden biridir. Çin’in tatlı su kaynakları kişi başına yaklaşık 2 bin metreküp olarak dünya ortalamasının 3’te biri kadardır. HSBC bankası ve Çin Su Risk Danışmanlığı Şirketi’nin bildirdiğine göre ülkenin Gayrisafi yurt içi hasıla GSYİH’nın yaklaşık %45’i su sıkıntısı yaşayan illerden sağlanırken, ülke nüfusunun yaklaşık %25’i yani yaklaşık 300 milyon kişi sağlıksız su kullanıyorlar.
Soruna çözüm için ilk kez Mao Zedong 1952 yılında “ülkenin güneyinden su borç alınmasını” önerdi. Çin’in güneyinden kuzeyine su transferi nedenlerinden ülkede su ve toprağın dengesiz dağılımı- öyle ki güney bölgesi bol ve uygun su nedeni ile verimli topraklara sahipti- kuzey bölgede yeraltı su seviyesinin düşmesi ve sondaj ile pompalama masrafların artması, toprak çökmesi, tarım ürünlerinin azalması ve içme suların kirlenmesine değinebiliriz.
Gerçi Mao’nun önerisi ancak 50 yıl sonra gerçekleşti. 10 aralık 2002’de kuzeyden güneye su kanalı projesi SNWDO’nin ilk etabı gerçekleşti. Projenin nihai hedefi ise yılda 8,44 milyon metreküp suyu aktarmaktır; bu ise Temz nehri’nden (Thames) daha fazla su demektir. sözkonusu alt yapı projesi ise dünyanın en uzun kanalı, nehir yatağı altında döşenen boru hatları, dev sulama kanalı ve güçlü pompaj istasyonlarıdır.
Fakat bu proje de kendine has sorunları vardır ve yaklaşık yarım milyon insanın evinden olması ve göç etmesine sebep oldu. Proje 60 milyar dolardan daha fazla bit rakama mal olurken 2050 yılında bitene kadar Çin hükümeti için daha fazla masraf çıkartması bekleniyor.
Suyun hem nadir bulunan hem de ülke çapında orantısız şekilde dağılmış olan Güney Afrika şimdiye kadar neredeyse mevcut kaynaklarının yarısını tüketmiştir. Kişi başına yıllık su tüketim miktarı 1200 metreküp iken bu ülke su krizi ile karşı karşıyadır.
Ülkede siyasi değişiklikler ve kaynak eksikliği, G. Afrika yönetimini su yönetimi için yeni bir yola giderek özellikle bir çok ülkenin ilgisini çeken su havzaları arasında su transferi yoluna girmesine sebep oldu. Güney Afrika’nın doğal kaynaklara dayalı ekonomi ve sosyal kalkınmanın tarihi modeli, su havzaları arasında su aktarımı sisteminin gelişmesine sebep oldu.
1998 yılında Lesoto yüksekliklerinden su aktarma projesinin ilk etabı başladı. Ardından diğer iki muazzam proje göletler arasında su aktarmaya başladı. Fakat hem tarım hem kentsel kullanımda suyun randımanı nispeten düşüktü.
Bu proje dünyada su transferinde en büyük su projelerinden sayılır ve aslında her iki ülke için de kazan-kazan projesidir.
Güney Afrika zengin ve susuz, Lesoto ise fakir fakat zengin su kaynaklarına sahip bir ülkedir. Bu yüzden Afrika kıtasının başlıca sanayi gücü sayılan G. Afrika, sanayinin ön koşullarından biri olan suyun temin edilmesi için komşusundan yardım alırken diğer yandan da dünyanın en yoksul ülkelerinden olan Lesotu da söz konusu ortak projede su satış hakkını kullanarak kendine mali kaynak sağlamış oldu.
Libya, Afrika'nın kuzeyinde geniş bir ülke olmasına rağmen daimi olan hiçbir nehre sahip değil. Yoğun yağışların ardından kuru çöllerde seller akar; bu da dönemseldir ve bazı bölgelerde yılda bir kez bile yaşanmayabilir. Ülke coğrafyasının sadece %5'inin yıllık 100 mm'den fazla yağış aldığı için Libya dünyanın en kurak ülkelerinden sayılır. Bu yüzden 1983 yılında Büyük İnsan-Yapımı Nehir Projesi-GMMR'ı hayata geçirmek için düğmeye basıldı. Söz konusu proje yeraltı su kaynaklarından günlük 5 milyon metreküpten fazla su istihraç ederek mega borular ağı ile ülkenin çeşitli bölgelerine su taşıyor. Fakat çevre uzmanları pompalama işleminin devam etmesi ile su kaynaklarının 60 ila 100 yılda tamamen boşalacağını savunuyorlar.
Hindistan ise bir milyar 300 milyonu aşkın nüfusu ile dünyanın yaklaşık %20'lik nüfusuna sahiptir. Fakat dünyada tatlı suların sadece %4'ünü mülkiyetinde bulunduruyor. Hindistan'da nüfus artışı ile bu ülkenin ciddi su sorunu yaşama tehlikesi bulunuyor. Bu yüzden Hindistan yetkilileri ülkede büyük nehirlerin suyunun bir kısmını ülkenin su sıkıntısı çeken bölgelere aktarmayı düşünüyorlar.
Son yıllarda Hindistan yetkilileri Himalaya Dağlarının, Tehri barajından büyük bir boru hattı ile Ganj nehrinin suyunu mega kenti Delhi'ye ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu proje, boru hatları ve kanalların döşenmesi ve büyük nehirler üzerine mega barajları birbirine bağlayarak çeşitli bölgelere su transferini içeren bir projenin bir bölümüdür.
Söz konusu akıllara durgunluk veren muazzam projenin maliyeti, ülkenin eğitim masraflarının 200 ve vergi gelirlerinin 3 katıdır.
Su transferi alanında gerçekleşen bir diğer büyük ve önemli proje ise eski Sovyetler Birliği'nde yapıldı. Bu projede daha önce Aral gölüne akan Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin yatakları değiştirilerek Karakum Çölüne yönlendirildi. Söz konusu proje ilk etapta kuru topraklar ve üretimin artmasına sebep oldu, fakat giderek, bölge için büyük bir soruna dönüştü, öyle ki dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral, hacminin %80'ini kaybetti.
Böylece Aral gölünün limanları kurudu ve balıkçılar işsiz kaldı; pamuk tarlaları iklim değişikliği sonucu kurudu; geriye 36 bin km karelik tuzlu yatak kaldı; gölün tuz oranı 4 katına çıktı ve ekosistemdeki canlılar telef oldu; geriye kalan mineraller, tarım ilaçları ve tarımdan geriye kalan diğer kimyasallar rüzgarın etkisi ile kilometrelerce savruldu. Bu maddeler toprağın verimsizleşmesine sebep olurken insanlarda solunum sorunları, kalp ve Silikozis hastalıklara neden oldu, buna ilaveten kısırlık oranını %30 arttırdı, zihinsel engelli çocuk sayısını yükseltti, kansızlık vb. hastalıkların bölgede baş göstermesine neden oldu.
UNESCO'nun bölgede çevre raporuna göre bu bölge dünyada en yüksek bebek ölüm oranına sahiptir. Böylece bir zamanlar dünyanın 4. Büyük gölü olan Aral'dan acı tuzlu bir gölet geriye kaldı.
Mega ölçülerde boru hatları ile ihtiyaç olan suyun temininde, geleneksel yöntemler, Amerika'da su toplama, depolama ve taşımanın karmaşık projelerin bir parçasıdır. 1930'lu yıllarda California, Arizona ve Yuta eyaletleri ortaklaşa Colorado nehrinin suyunu taşımak için muazzam boru hattı projesini başlattılar. Bu konu Owens gölünün kuruması ve Owens vadisinde insan yerleşimlerini yok etti. Bu mesele büyük çevre facialarına ve Colorado Delta bataklık bölgesinin yok olmasına neden oldu.
Big Thompson Colorado (C-BT) projesi su intikalinde başarılı projelerden sayılır zira Amerika'nın neredeyse kurak eyaletlerinin biri olan Colorado su sorununu çözebildi. C-BT projesi suyu Rocky Dağlarından toplayarak bölgenin doğusuna intikal ettirmeyi başardı. Tarım alanında kullanılmak üzere taşınan su projesi 1938-1957 yıllarında gerçekleşti v 30 kentin ihtiyacı olan suyu karşılayabildi.
Mevcut olan tüm bu başarılı ve başarısız proje nedeni ile araştırmacılar boru hatları ile su transferi projelerinin araştırma yapılmadan ve geleceği dikkate alınmadan benzer projelerin gerçekleşmemesi gerektiğini vurguluyorlar.
Shikolumanov, 2012 yılında su transferi hakkındaki araştırmasına dayanarak 2020 yılın sonuna kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde yaklaşık 1250 milyon metre küp suyun taşınacağını belirtiyor.
Yapılan araştırmalar düzensiz oranda dağılan kalabalık ülkelerde talebin artması ile su taşıma projelerinin gelişeceği tahmin ediliyor.
Fakat Kanada, Rusya, Mısır, Türkiye, Amerika ve ispanya gibi önceki su taşıma projelerin başarısız kalması nedeni ile hükümet ve halkın benzer projelere ilgisi azalmıştır. Fakat buna rağmen Asya ve pasifiklerde gelişmekte olan ülkelerde su taşıma projeleri artmaktadır.
Hali hazırda su taşıma düşüncesinin gelişmesi su döngüsünde dengenin sağlamasından çok, başlangıç ve varış noktasında hissedilen bir dengesizlik oluşturur. Bu yüzden benzer projelerin gerçekleşmesinden önce gerekli incelemelerin muhakkak yapılması büyük önem taşıyor.