Şubat 05, 2016 13:21 Europe/Istanbul
  • IŞİD ve Bölgeye Yönelik Tehditleri 3
    IŞİD ve Bölgeye Yönelik Tehditleri 3

Bugün Pakistan’ın tekfirci IŞİD terör örgütü için cazip geldiğini ele almak istiyoruz.

Bugün Pakistan’ın tekfirci IŞİD terör örgütü için cazip geldiğini ele almak istiyoruz. Gerçi IŞİD’in Pakistan’a yönelik nüfuz alanları yer yer Afganistan’a yönelik nüfuz alanlarına benzerlik arz ediyor, ama yine de bazı açılardan da farklı görünüyor. Bu bağlamda en yaygın görüş, Pakistan’ın 190 milyon nüfusu ile nükleer silah sahibi olan tek İslam ülkesi olmasının IŞİD’in ilgisini çektiği yönündedir. Bundan başka Pakistan hem coğrafi açıdan, hem siyasi-askeri ve güvenlik bakımından Hindistan ve Çin’in müslüman nüfusunun yaşadığı iki bölgeye uzanan güzergah olduğundan, IŞİD’in sözde İslamî hilafeti ve Büyük Horasan projesi çerçevesinde bu örgütün ilgisini çekiyor.


IŞİD terör örgütünün Pakistan’a nüfuz etmesini kolaylaştırabilecek etken, bir yandan bu ülkede özgürce hareket eden aşiretlerin bulunması ve öbür yandan, İslamî hilafet düşüncesinde IŞİD ile aynı görüşü paylaşan onlarca radikal ehli sünnet örgütün faaliyet yürütmesidir. Pakistan’da ideolojik ve fikri yapı bakımından IŞİD’e yakın duran Sahabe ordusu, Cehenguy ordusu ve Cundullah gibi terör örgütlerinin bulunması, radikal ve sözde cihatçı eğilimli çok sayıda dini medresenin varlığı ve özellikle Pakistan yönetiminin radikal ve şiddet yanlısı terör örgütlerine karşı koyamaması, IŞİD’in bu ülkeye nüfuz etmesini kolaylaştıran etkenlerdir.


Ancak Afganistan ve Pakistan’da IŞİD, ardından ecnebi güçlerin ve bazı bölge ülkelerinin stratejik hedefleri yer alan bir proje şeklinde biliniyor.


Bu algıya göre Afganistan ve Pakistan IŞİD’in nihai hedeflerini oluşturmuyor ve örgütün genişlemesi için daha önemli üç bölge gözetleniyor. Orta Asya, Çin ve Hindistan IŞİD terör örgütünün gelecekte yöneleceği üç temel hedef olarak biliniyor.


Öte yandan tefirci IŞİD terör örgütü konusunda Doğu ile Batı arasındaki mevcut rekabet de dikkat çekiyor. Mevcut şartlarda görünen o ki Amerika ve Rusya bölgede büyük oyun tabir edilen duruma devam etmek istiyor. Rusya IŞİD’i Amerika tarafından kurulan ve Rusya ve orta Asya cumhuriyetine karşı kullanılan en tehlikeli terör aracı olarak tanımlıyor. Böyle bir atmosferde Afganistan, Amerika ve müttefiklerinin IŞİD aracılığı ile orta Asya’ya doğru yayılmasının ana güzergahı olmak itibarı ile özel anlam kazanıyor.


Afganistan’ın kuzeyi ve orta Asya bölgesi ile ortak sınırının önemi, bu bölgenin tekfirci terör örgütleri için coğrafi ve insan gücü bakımından en müsait bölge sayılan Bedehşan bölgesine yakınlığı yüzündendir. Vahabi tarikatının 1912 yılında nüfuz ettiği Furkane vadisi ise Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan yönetimleri üzerinde pasif hakimiyetleri olan bir bölgedir. Bu bölge Çin’in Sin Kiang eyaletine kadar uzanır ve öbür yandan da Pakistan ve Hindistan’a kadar uzanması da bu vadiye seçkin bir konum kazandırmıştır, öyle ki hangi terör örgütü bu bölgeye musallat olursa, bölgede adı geçen ülkelere giriş çıkışı çok kolay olacaktır.


Orta Asya ve Kafkasya’dan başka, Çin ve Hindistan da tekfirci IŞİD terör örgütünün hedefleri arasındadır. Bu iki ülke kendilerine özgü nüfus, dini ve etnik yapısı bakımından IŞİD’in Afganistan ve Pakistan’a nüfuzu üzerinden hazırladığı planlarında özel yeri bulunmaktadır.


Çin Karakum çölü üzerinden Afganistan’ın kuzeyi ile komşu oluyor ve yine müslümanların yoğunlukta yaşadığı Çin’in Sin Kiang eyaleti de Pakistan’la komşudur. Bu bölge Pakistan’ın aşiret bölgesi aracılığı ile IŞİD’in Pakistan üzerinden Sin Kiang eyaletine nüfuz etmesini kolaylaştırıyor.


Hindistan da Çin gibi tekfirci IŞİD terör örgütünün Afganistan ve Pakistan üzerinden bu ülkeye nüfuz etmesinden endişe ediyor. Hindistan’ın müslümanların yoğunlukta yaşadığı bölgeleri ve 200 milyonu aşkın müslüman nüfusu, IŞİD’in hedefleri arasında yer alıyor. Nitekim bu yüzden Yeni Delhi, IŞİD’in Afganistan ve Pakistan toprakları üzerinden nüfuzundan korkuyor.


Aslında bölgesel ve uluslararası çevreleri IŞİD’in Afganistan ve Pakistan topraklarında faaliyetleri hakkında daha fazla kaygılandıran konu, IŞİD’in bu iki ülkede yerelleşmesidir. Afganistan toprakları sovyetlerin kızıl ordusu tarafından işgale uğradığı yıllarda Arap Afganlar tabir edilen güçlerin bu ülkedeki varlığı, şimdi IŞİD’in temelini atanlar için iyi bir ortak deneyim oldu, IŞİD ve El-kaide liderleri savaş deneyimlerini aslında Afganistan savaşı sırasında biriktirdi.


Hali hazırda ise Taliban örgütünden kopan unsurlar IŞİD’in üzerinde durduğu kişilerdir. IŞİD bu unsurları kendine çekerek Afganistan’da konumunu güçlendirmeye çalışıyor. Nitekim Afganistan’da bazı çevreler bugün Ebu Bekir Bağdadi ile biat edenlerin bir nevi Taliban’ın eski komutanları olduğunu belirtiyor. Oysa Taliban örgütü tekfirci IŞİD terör örgütüne karşı olduğunu ilan etti ve yolunu bu örgütten ayırdı.


Taliban örgütü radikal ve şiddet yanlısı bir örgüt olarak değerlendirilmekten ziyade aslında kökleri Divbendi tarikatına uzanan bir düşüncedir. Divbendi tarikatı ise Hindistan yarımadasında 19. Yüzyıldan sonra gündeme gelen radikal selefi düşüncenin bir kanadıdır.


Talibani düşünce, resmen Taliban’ın bir parçası sayılmayan başka örgütleri de kapsıyor. Bu örgütlerin en somut ve en önemli örneği Hakkani terör örgütüdür. Bu örgüt Taliban’ın eski elebaşı Molla Ömer’le irtibatı bulunuyordu ve daha sonra Taliban’ın yeni lideri Molla Ahtar Mansur’la da işbirliği yapmaya başladı. Hakkani örgütünün lideri, Molla Ahtar Mansur’un yardımcısı konumundadır.


Ancak Pakistan Talibanı kendine özgü bir düşünce yapısına sahiptir ve radikal selefi düşünce ve İslamî hilafeti yeniden inşa etme konusunda Afganistan Talibanı ile hemfikir olmasına rağmen ayrı lideri ve ayrı yapılanması söz konusudur.


Aşiretler arası tezat ve rekabetler birlik olmalarını engellediği gibi, Afganistan ve Pakistan’daki Taliban örgütlerinin birlik olmasını da engelliyor. Bu durum ise IŞİD için Afganistan Talibanı ile Pakistan Talibanı arasındaki rekabetten yararlanmasına ve bu iki örgütten ayrılanları kendine çekmesine uygun fırsat sağlıyor.


Taliban ve IŞİD hedefleri konusunda birbiriyle anlaşmazlık yaşıyor. Taliban, İslamî hilafeti Afganistan coğrafyasında istiyor, ancak IŞİD İslamî hilafetin tüm İslam topraklarında ve teröre ve şiddete baş vurarak inşa edilmesini savunuyor. Bu yüzden IŞİD ve Taliban iktidarı ele geçirme yolunda birbirini rakip olarak algılıyor. Nitekim IŞİD’e yakın bazı çevreler örgütün amacını, Afganistan’da Taliban’ı yok etme şeklinde beyan ediyor.


Buna göre bir çok gözlemci, Afganistan’da barış sürecinin sonuçlanması bu ülkeye istikrar ve güvenlik geleceğini ifade etmediğini belirtiyor. Söz konusu gözlemciler bu sürecin sonunda hoşnut olmayan Taliban üyeleri IŞİD’e katılacağını ve bu örgüt de Taliban’ın alternatifi olarak Afganistan’da şiddet ve huzursuzlukları sürdüreceğini kaydediyor. Özellikle eğer Pakistan ordusu istihbarat servisi ISI Taliban örgütünü zorunlu olarak Kabil yönetimi ile müzakere masasına oturtmak zorunda kalırsa, bu kanaatin daha da kuvvet kazanacağı anlaşılıyor, çünkü ISI bu kez Afganistan da huzursuzlukları sürdürmek için Taliban’ın yerine IŞİD’i kullanacaktır.


Siyaset çevrelerine göre Taliban’ın izlediği hedeflerin çerçevesinde yerelcilik anlayışı ile IŞİD’in küreselci ve hilafetçi anlayışı iki örgüt arasındaki anlaşmazlıkları daha da derinleştiriyor. Taliban’a göre IŞİD, Afganistan’da kökü olmayan bir örgüttür. Taliban’ın ideolojisi Hindistan yarımadasında Divbendi tarikatından etkileniyor, ancak IŞİD, kökleri Arabistan’a uzanan tekfirci radikal Vahabi selefiliğinin etkisi altındadır. IŞİD’e göre kim bu akımın düşüncesini benimsemiyorsa kafirdir. IŞİD Şii Müslümanları Rafızi ve İslam’ın dışına çıkmış bir mezhep olarak tanımlıyor. Bu yüzden Taliban örgütü hem ideolojide ve hem bakış açılarında IŞİD ile derin anlaşmazlık yaşıyor.


Öte yandan IŞİD’in Afganistan’da faaliyete geçmesi Taliban’ın zayıflamasına yol açıyor. Özellikle son zamanlarda Taliban’ın eski lideri Molla Ömer’in ölüm haberi örgütü liderlik konusunda ciddi ihtilaflara ve ayrışmalara sürükledi. Gerçi Kuveyte konseyi uzun süren tartışmaların ardından Molla Ahtar Mansur’u Molla Ömer’in yerine Taliban’ın yeni lideri olarak açıkladı, ancak Molla Muhammed Resul kanadı ona karşı çıkıyor ve bu seçimin konseyin ilke ve yasalarına uygun gerçekleşmediğini savunuyor. Bu yüzden Molla Muhammed Resul kanadı Molla Ahtar Mansur’un başında bulunduğu Taliban’dan ayrıldı. Bu konu özellikle Afganistan’da IŞİD’in Taliban’ın yerine geçeceği yorumlarında ve Pakistan’ın bu alanda rol ifa edeceği konusunda önem kazanıyor.


Tekfirci IŞİD terör örgütünün Afganistan’daki varlığının doğrulanması ve Molla Ömer’in ölüm haberi açıklanması, Afganistan’da eşzamanlı vuku bulan iki önemli gelişmedir. Nitekim Afganistan’da siyaset ve medya çevreleri bu iki gelişmenin eşzamanlı vuku bulması tesadüfi bir olay olmadığını ve Pakistan ordusu istihbarat servesi ISI’ın yeni politikaları doğrultusunda olduğunu belirtiyor. Afganistan’da Taliban örgütünün ılımlı ve radikal olmak üzere ikiye bölünmesi ISI’nin yeni komplosu şeklinde yorumlanıyor. Bu kanaate göre ISI, Molla Ahtar Mansur liderliğindeki ılımlı Taliban’ı Afganistan yönetimi ile uzlaşmaya zorlamaya çalışıyor ve radikal kanat da bu kez IŞİD bayrağı altında toplanarak savaşa devam etmesi ve böylece Amerika’nın İslamabad üzerindeki baskılarının hafiflemesine vesile olması gerekiyor. Öte yandan Pakistan bu sayede ve terörle mücadele bahanesi ile Amerika’dan daha fazla mali yardım alabileceği düşünülüyor. Üstelik ISI bu sayede geçmişte izlediği iki yüzlü politikasını da yeni kalıbında sürdürebilecek.


Amerika Afganistan’daki askerlerini geri çekme takvimini açıklayarak 2016 yılının sonunu geri çekilmenin tamamlanacağı tarih olarak belirlemesi bir çoklarını şaşırttı, ancak Obama’nın bu kararından daha da şaşırtıcı  olan konu, Rusya’nın bu karara açıkça muhalefet etmesiydi. Moskova Amerikalı askerlerin geri çekilmesini kriz ve savaşı orta Asya ve Kafkasya bölgelerine bulaştırmaya yönelik bir komplo niteledi. Nitekim Afganistan’da daha sonra yaşanan gelişmeler, Rusya’nın başka ülkelerin sahip olmadığı bilgilere sahip olduğunu ve bu yüzden bu plandan kaygı duyduğunu açıkladığını ortaya koydu.


Afganistan ve Pakistan ve özellikle Divrand hattının iki tarafından yer alan aşiret bölgeleri IŞİD’in hilafetini sürdürmesi için en uygun mekanlardır. Bu bölgeler Paştun aşiretlerin dokusu itibarıyla düz ovalar şeklinde olan Irak ve Suriye’deki bölgelerden çok daha kolay bir şekilde savunulabilir. Bu konu özellikle IŞİD bu iki ülkede Amerika ve müttefikleri ile Çin ve Rusya’ya karşı çıkar ve beklenti bakımından ittifaka girmesi açısından daha da kaygı vericidir. Gerçekte bugün IŞİD orta Asya, Güney Kafkasya ve Sin Kiang eyaletinde hemen hemen tüm radikal örgütleri cezbetmeyi başarmıştır. Bu örgütlerin şimdi Afganistan’ın kuzeyinde, Bedehşan bölgesi ve Furkane vadisinde odaklandığı ve kendilerini orta Asya, Sin Kiang ve muhtemelen Güney Kafkasya ve Çeçenistan ve İnguşya bölgelerine girmeye hazırlıyor.


Pakistan’da ise Sahabe ordusu, Cehenguy ordusu, Pakistan Tahrik-i Hilafet ve Tahrik-i Taliban’dan ayrılan Cemaati Ahrar örgütleri tekfirci IŞİD terör örgütüne katılmaya hazır olduklarını açıklayan bazı terör örgütleridir. Gerçekte söz konusu ufak terör örgütleri IŞİD’e katılarak kendileri için yeni konumlar kazanmayı hayal ediyor.


Karaçi kentinde 45 kişinin ölümüne yol açan ve Cehenguy ordusu tarafından İsmailiye şiilerine karşı düzenlenen terör saldırısının bu örgütün IŞİD’e katılmasından sonra gerçekleştiği düşünülüyor. IŞİD bu saldırının sorumluluğunu üstlendi. Bu da IŞİD’in Pakistan’daki varlığının ilk ilanı niteliğindeydi.


Kuşkusuz IŞİD ve El-kaide’nin Hindistan’a nüfuz etme ve buradan insan gücü toplama alanında rekabetleri Yeni Delhi yetkililerini kaygılandırıyor ve Hindistan’da güvensizlikleri şiddetlendirebileceği düşünülüyor. Nitekim Pakistan Tahrik-i Hilafet adlı terör örgütü ile IŞİD’in Hindistan’da hilafetçilikle ilgili ortak tutumu, iki örgütün işbirliği yapması konusunda Yeni Dehli’de kaygıları daha da arttırıyor, çünkü Tahrik-i Hilafet Hindistan karşıtı tutumu ile bilinen bir örgüttür.


Gerçekte bölge ülkeleri IŞİD’in Güney Asya bölgesindeki geniş çaplı varlığını iki belli açıdan bakıyor. İlk açı Arabistan ve Katar ekseninde ideolojik çıkar , vahabiliğin yaygınlaştırılması ve ikinci açı Türkiye ve Katar ekseninde iktisadi çıkar açısıdır.


Pakistan’da binlerce dini medresenin giderlerinin karşılanması bir yandan ve İslamabad’da Melik Faysal üniversitesinin açılması ve Kabil’de benzer üniversitenin 100 milyon dolar harcayarak açılması üzerinde mutabakat sağlanması öbür yandan Arabistan’ın Güney Asya bölgesinde selefi düşünceyi yaygınlaştırma çabalarının en somut örnekleridir.  Bu yüzden IŞİD, Arabistan’ın Afganistan ve Pakistan ehli sünneti arasında desteklediği radikal örgütlerin en gelişmiş örneğidir ve şimdi Taliban ve El-kaide’nin taraftarlarının gözünde etkinliğini yitirmiş olmasının ardından bu kesimin ilgi odağına yerleşmiştir. Arabistan’ın bu stratejisi tamamen Şii karşıtlığı bir stratejidir. Nitekim IŞİD de Arabistan için bölgede etnikçilik yapma ve Vahabi tarikatını yaygınlaştırma aracıdır.


Afganistan Dışişleri Bakanlığı uzmanları IŞİD’in bu bölgede silahlı faaliyet başlamasının sebebini Türkiye ve Katar’ın TAPI boru hattını engelleme politikaları doğrultusunda değerlendiriyor. Katar TAPI boru hattını Güney Asya’daki muhtemel piyasalarını riske sokacağını düşünüyor. Gerçi Türkiye’nin derdi sadece boru hattı ile de sınırlı kalmıyor ve orta Asya ve Afganistan Türkleri arasında neo Osmanlı ve Türk milliyetçiliği gibi konular Ankara için IŞİD’e destek verme bağlamında daha güçlü saikleri oluşturuyor.


 

Buna karşın IŞİD’in Afganistan ve Pakistan’a nüfuz etmesi yolunda bazı engeller de bulunuyor ki bu engelleri, milis örgütlerin arasında kültürel, ideolojik farklılıklar ve çıkar çatışması olmak üzere üç kategoride ele almak mümkün.


Kültürel açıdan Afgan halkını ecnebi karşıtlığı bakışı IŞİD’in bu ülkeye nüfuz etmesi yolunda en önemli engel sayılıyor. Bu yüzden IŞİD bu engeli aşmak için Afganistan’da yerli unsurlardan yararlanmaya çalışıyor. Ancak IŞİD’in Suriye ve Irak’ta işlediği cinayetler Afgan halkını örgütün bu ülkeye nüfuz etmesinin ardından yaşanacak durumlar hakkında ciddi bir şekilde kaygılandırıyor.



İdeolojik açıdan da IŞİD tekfirci cihatçı Vahabi tarikatının etkisi altındadır. Oysa Afganistan ve Pakistan’daki ehli sünnet radikal örgütlerin ideolojileri Divbendi tarikatı ve Hanefi mezhebinin etkisi altında sayılır.


Çıkar çatışmasına gelince, Taliban yerli ve tekelci bir örgüttür.


Öte yandan uluslararası engeller alanında da Çin ve Rusya IŞİD’in yayılmasına şiddetle karşıdır ve örgütün Ortadoğu’dan Afganistan ve orta Asya bölgelerine yayılmasını engellemek için gerekli her türlü yardımı yapmaktadır.015