İslam ve Azınlıkların Hakları-10
Bu bölümde azınlıkların din seçimi, inanç ve ifade özgürlüğü ayrıca kendi dini kuralları ve ahkamlarını uygulama hakları ile ilgili konuşacağız.
İslamdini, ayetleri ve açık delilleri ile insani toplumların hidayete erdirilmesi için gelmiştir. Böylece insanların toplumsal ilişkilerinde barış ve güvenliğin sağlanması için ortaya çıkmıştır. Kuranî ayetlerde de bu gerçeğe işaret edilmiştir. Bu çerçevede Ahzap suresinin 45'inci ayetinde şöyle buyrulmuştur: " «یَا أَیُّهَا النَّبِیُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاکَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِیرًا»
" Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı olarak gönderdik. "
Müjdecilik ve takvaya çağırma, rahmet ve hidayete yönlendirme sürecinde ise her türlü cebir ve zorlama, kerhen bir şeyi yapma ve baskı altında düşünce, siyasetler ve toplumsal ilişkileri düzenlemekten uzak olmayı gerektirir. İnançta zorlamak ve istemeden bir şeyi yapmak ise kabul edilemez. Her insan düşünceleri ve inançlarında özgürdür. Nitekim Bakara suresinin 256'ncı ayetinde de şöyle buyrulmuştur: "«لا إِکْرَاهَ فِی الدِّینِ قَدْ تَبَیَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَیِّ»،"
"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır..."
Kimse başka bir insanı Müslüman olmaya zorlayamaz. Nitekim Allahu Teala da Gaşiye suresinin 21'inci ve 22'inci ayetinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa'e şöyle buyurmaktadır: "
﴾21﴿ Artık sen öğüt ver, çünkü sen ancak bir uyarıcısın.
﴾22﴿ Onlara egemen bir zorba değilsin."
Sp4 Kuran-ı Kerim Peygamber Efendimiz'i İslam'ın başında gelen en büyük isim olarak öğüt veren ve uyarıcı olarak adlandırılıyor. Bu çerçevede Yunus suresinin 99'uncu ayetinde Peygamber Efendimiz'in kimseye musallat olmayacağına işaretle şöyle buyrulmuştur: " «وَلَوْ شَاءَ رَبُّکَ لَآمَنَ مَنْ فِی الْأَرْضِ کُلُّهُمْ جَمِیعًا أَفَأَنْتَ تُکْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ یَکُونُوا مُؤْمِنِینَ»
" Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!"
İnanç özgürlüğü Müslümanların İslam tarihi boyunca bağlı oldukları bir gerçek olmuştur. İslam İnkılabı kurucu lideri Rahmetli İmam Humeyni ise bu hakka vurgu yapıp her fakihten daha fazla bu hakkı ümmetler, milletler ve dinler için açık bırakmıştır. Bu gerçeği İmam Humeyni'nin açıklamaları, düşünceleri ve duygularında görmek mümkündü.
Gayrı Müslimler de tüm inanç, düşünce, yasa belirleme ve siyaset alanlarında özgürler ve kendilerini özgürce ifade edebilirler. Onlar baskı ve korku altında tutulmadan tartışabilirler ve İslam da bu hakkı devlet çerçevesinde akıl ve düşünce, mantık ve muhakeme gücüne dayandırarak istikrarlı bir gerçeğe dönüştürmüştür.
İslam her zaman zaman insanların görüşlerini bildirmeye saygı duymuştur. Allahu Teala ise Kuran-ı Kerim'de Nahl suresinin 125'inci ayetinde hikmet ve iyi tartışma ile insanların İslam'a çağrılması hususunda şöyle buyurmuştur: «ادْعُ إِلَىٰ سَبِیلِ رَبِّکَ بِالْحِکْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِی هِیَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّکَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِیلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِینَ»"
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir."
Ehli Kitap İslam ortaya çıktığından beri kimi kavramlar ve dini inançları hususunda tartışmalar yapıyor ve kendi düşünceleri, inançları ve toplumsal siyasi fikirlerini savunuyorlardı. Tarihte de Ehli Kitap ve kafirler dahil gayrı Müslimlerin Allah Resulü ile bu hususta tartışmalar yaşadıklarına işaret edilmiş ve Peygamber Efendimizin onlara görüşlerini bildirmeleri için ifade özgürlü hakkı tanıdığı belirtilmiştir.
İnsanları dinlerini seçmeleri ve fikirlerini ifade etmeleri için özgür bırakmak onların tartışmalara dahil olmasını sağladı. Bu yüzdendir ki tarihi belgelerde de Yahud ve Hristiyan önde gelenlerinin Peygamber Efendimiz ile konuşmalarında açıkça fikirlerini ifade ettikleri belirtilmektedir. Bu tartışmalarda onlar Allah Resulüne şöyle diyorlardı:" Ey Muhammed hidayet bizim geleneklerimizdedir. Sen de bize katıl. " İşte bu sırada Allahu Teala Bakara suresinin 135'inci ayetini indirdi: «وَقَالُوا کُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِیمَ حَنِیفًا ۖ وَمَا کَانَ مِنَ الْمُشْرِکِینَ»
" Onlar, “Yahudi veya hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. Sen de de ki: “Hayır! Biz, Hanîf olan İbrâhim’in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.”"
İfade özgürlüğü Allah Resulünün vefatının ardından da süregeldi ve onun halefleri de gayrı Müslimler ile konuşup tartıştı ve bu yönde toplantılar bile düzenlendi. Burada dikkat edilmesi gereken nokta İslam'ın azınlıklar için ifade özgürlü ve din seçme özgürlüğü hakkını tanımasıdır. Ancak onların kendi dinlerinin propagandasını yapmasına müsaade etmemiştir. Bu çerçevede azınlıklar aleni bir şekilde dinlerinin propagandasını yapmamalılar. Onlar sadece kendi dinlerine mensup çevrelerde bu yönde faaliyet yapabilirler.
Asrı Saadet'te de azınlıkların bu hakkı görülmüştür. Onlar kendi çocukları ve kendi dinlerine mensup olanlara dini öğretilerini aktarabilirler ve onların dini işleri ve meselelerini yönetebilirler. Ayrıca Ehli Kitap o dönemde bile kendi dini kitapları Tevrat, İncil ve diğer kitaplarını çoğaltıp kopyalayabiliyorlardı.
İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 64'üncü maddesinde de gayrı Müslim azınlıkların İslami Şura Meclisinde faaliyetlerine vurgu yapılmıştır. Bu yasa maddesine göre bu azınlıklar İslami toplum ve yönetim ile ilgili de görüşlerini bildirebilirler. Ayrıca itiraz ve oy verme hakları da bulunmaktadır. Tabii bu hakkın belli şartları da vardır. Bu şartlar Müslümanlar için de geçerlidir. Bu çerçevede başkalarının haklarına saygı duyulmalı, ithamda bulunmak, gerçekleri saptırma ve insanlara zarar vermekten kaçınılmalıdır.
Düşünce ve ifade özgürlüğü örf ve ahlaka dayalı şartlar çerçevesinde olmalıdır. Sonuçta gayrı Müslimler de İslam'ın öğretileri ve kutsallıklarına saygısızlık yapma hakları yoktur. Bu çerçevede bazı şartlardan söz edilmektedir. Böylece Allah kitabını aşağılamamaları ve bu kitabın ayetlerini saptırmamaları gerekir. Peygamber Efendimiz'i yalancılıkla itham etmemeli ve ona kusur atfetmemeli ve İslam dinini kötülememeliler.
Tabii değindiğimiz gibi bu şartlar sırf gayrı Müslimler için değil Müslümanlar için de geçerlidir. Müslümanlar da diğer dinlere mensup olanların kutsallıklarına saygısızlık yapmamalı ve sadece tartışma sırasında mantık ve muhakeme gücüne dayanarak gerçeğe ulaşma hedefi ile kabul edilen ilkeler çerçevesinde karşı tarafın düşüncelerini ve geleneklerini sorgulamalıdır.
İslam, ifade ve dini özgürlük çerçevesinde insanların ahkamları kabul etmesi hakkını tanımlamış. Bu çerçevede her grup veya özel din mensubunun kendine has kuralları vardır. İslami devletin ise bu düzeni bozmayacağı ve müdahale etmeyeceği söylenmelidir. Bu dinlere mensup olanların helal saydıklarını onlar için haram saymaz ve onların haram saydıklarını da onlar için helal yapmaz. Bu yüzden bu dinlerin mensupları arasında kendi kuralları geçerlidir.
İfade ve inanç özgürlüğü sayesinde İslam da azınlıkların ibadet etme haklarını kabul etmiştir. Onlar da dini kurallarının gereği ibadetlerini yapabilirler. Azınlıklar kendi bayramlarında kendi ibadet merkezlerinde etkinlikler düzenleyebilirler. Onlar kendi dini kurallarına göre davranabilirler. Onların amelleri haram olsa bile Müslümanlar o işe karışamazlar. Ancak bu haram iş kamu alanında ve toplumda aleni bir şekilde yapıldığı takdirde itiraz etme hakları bulunmaktadır.
Azınlıklar kamuoyuna zarar verecek toplumda aleni bir şekilde İslami kurallara göre haram olan bir amelde bulunurlarsa zaten İslami ve İslami devlet hükümlerini ihlal etmiş ve Zimmet anlaşmasını da ayakları altına almış olurlar. Böylece İslami hakim de bu süreci İslami kurallar çerçevesinde yargılayabilir. Örneğin azınlıklarda şarap içmenin bir sakıncası yoktur. Ancak bunun da belli şartları vardır ve gizli olarak yapılmalıdır. Bu amel aleni bir şekilde yapılmamalı. Müslümanlar ise ister gizli ister ulu orta bir şekilde şarap içmeleri haramdır ve İslami kurallara göre cezalandırılmalıdırlar.
Buna ilaveten İslam gayrı Müslimlere evlenme hususunda da kendi dini kurallarına uygun bir şekilde hareket etmelerine izin verir. Bu yüzden azınlıkların yaptıkları kendi dini kurallarına ters düşmezse İslam açısından kabul edilmektedir. Azınlıklar çocuklarının velayetini de üstlenebilirler. Müslümanlar bu hakka da saygı duymalılar.
İslami kurallar araştırmacılarından Amid Zencani ise bu hususta şöyle yazıyor:" Ergenleşmemiş çocukların kendi dinleri ve inançlarını akıl ve mantıktan hareketle seçmeye yeteri kadar psikolojik ve düşünsel hazırlığı olmadığı için İslami devlet kurallarına uyan azınlıkların dini özgürlüğü hakkı, onları belli bir dini benimsemeye zorlama anlamına gelmiyor. Çünkü böyle bir girişim aslında düşünce ve inanç özgürlüğü hakkının açık ihlali sayılır. "