Temmuz 29, 2020 12:47 Europe/Istanbul

Bu bölümde azınlıkların din seçimi, inanç ve ifade özgürlüğü ayrıca kendi dini kuralları ve ahkamlarını uygulama hakları ile ilgili konuşacağız.

İslamdini, ayetleri ve açık delilleri ile  insani toplumların hidayete erdirilmesi için gelmiştir. Böylece insanların toplumsal ilişkilerinde barış ve güvenliğin sağlanması için  ortaya çıkmıştır.  Kuranî ayetlerde de bu gerçeğe işaret edilmiştir. Bu çerçevede Ahzap suresinin  45'inci ayetinde şöyle buyrulmuştur: " «یَا أَیُّهَا النَّبِیُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاکَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِیرًا»

" Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı olarak gönderdik. " 

Müjdecilik ve takvaya çağırma, rahmet ve hidayete yönlendirme sürecinde ise her türlü cebir ve zorlama, kerhen bir şeyi yapma ve baskı altında düşünce, siyasetler ve toplumsal ilişkileri düzenlemekten uzak olmayı gerektirir.  İnançta zorlamak ve istemeden bir şeyi yapmak ise kabul edilemez. Her insan düşünceleri ve inançlarında özgürdür. Nitekim Bakara suresinin 256'ncı ayetinde de şöyle buyrulmuştur: "«لا إِکْرَاهَ فِی الدِّینِ قَدْ تَبَیَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَیِّ»،"

"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır..."

Kimse  başka bir insanı Müslüman olmaya zorlayamaz.  Nitekim Allahu Teala da  Gaşiye suresinin 21'inci ve 22'inci ayetinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa'e şöyle buyurmaktadır: "

﴾21﴿   Artık sen öğüt ver, çünkü sen ancak bir uyarıcısın.

﴾22﴿  Onlara egemen bir zorba değilsin."

Sp4   Kuran-ı Kerim Peygamber Efendimiz'i  İslam'ın başında gelen en büyük isim olarak öğüt veren ve uyarıcı olarak adlandırılıyor. Bu çerçevede Yunus suresinin  99'uncu ayetinde  Peygamber Efendimiz'in kimseye musallat olmayacağına işaretle şöyle buyrulmuştur: " «وَلَوْ شَاءَ رَبُّکَ لَآمَنَ مَنْ فِی الْأَرْضِ کُلُّهُمْ جَمِیعًا أَفَأَنْتَ تُکْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ یَکُونُوا مُؤْمِنِینَ»

" Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!" 

İnanç özgürlüğü  Müslümanların İslam tarihi boyunca bağlı oldukları bir gerçek olmuştur. İslam İnkılabı kurucu lideri Rahmetli İmam Humeyni ise  bu hakka vurgu yapıp  her fakihten daha fazla bu hakkı ümmetler, milletler ve dinler için açık bırakmıştır.  Bu gerçeği  İmam Humeyni'nin açıklamaları, düşünceleri ve duygularında görmek mümkündü. 

Gayrı Müslimler de  tüm inanç, düşünce, yasa belirleme ve siyaset alanlarında özgürler ve kendilerini özgürce ifade edebilirler.  Onlar  baskı ve korku altında tutulmadan tartışabilirler ve İslam da bu hakkı devlet çerçevesinde akıl ve düşünce, mantık ve muhakeme gücüne dayandırarak istikrarlı bir gerçeğe dönüştürmüştür.   

İslam her zaman zaman insanların görüşlerini bildirmeye saygı duymuştur.  Allahu Teala  ise Kuran-ı Kerim'de Nahl suresinin 125'inci ayetinde  hikmet ve iyi tartışma ile insanların İslam'a çağrılması hususunda şöyle buyurmuştur: «ادْعُ إِلَىٰ سَبِیلِ رَبِّکَ بِالْحِکْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِی هِیَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّکَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِیلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِینَ»"

"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir." 

Ehli Kitap  İslam ortaya çıktığından beri  kimi kavramlar ve dini inançları hususunda tartışmalar yapıyor ve kendi düşünceleri, inançları ve toplumsal siyasi fikirlerini savunuyorlardı.   Tarihte de  Ehli Kitap ve kafirler dahil gayrı Müslimlerin Allah Resulü ile bu hususta tartışmalar yaşadıklarına işaret edilmiş ve Peygamber Efendimizin onlara görüşlerini bildirmeleri için ifade özgürlü hakkı tanıdığı belirtilmiştir. 

İnsanları  dinlerini seçmeleri ve fikirlerini ifade etmeleri için özgür bırakmak onların tartışmalara dahil olmasını sağladı.  Bu yüzdendir ki  tarihi belgelerde de Yahud ve Hristiyan önde gelenlerinin  Peygamber Efendimiz ile konuşmalarında açıkça fikirlerini ifade ettikleri belirtilmektedir. Bu tartışmalarda  onlar Allah Resulüne şöyle diyorlardı:" Ey Muhammed  hidayet bizim geleneklerimizdedir. Sen de bize katıl. "  İşte bu sırada Allahu Teala  Bakara suresinin 135'inci ayetini indirdi: «وَقَالُوا کُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِیمَ حَنِیفًا ۖ وَمَا کَانَ مِنَ الْمُشْرِکِینَ»

"  Onlar, “Yahudi veya hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. Sen de de ki: “Hayır! Biz, Hanîf olan İbrâhim’in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.”"

İfade özgürlüğü Allah Resulünün vefatının ardından da süregeldi ve onun halefleri de gayrı Müslimler ile konuşup tartıştı ve bu yönde toplantılar bile düzenlendi.    Burada dikkat edilmesi gereken nokta  İslam'ın  azınlıklar için  ifade özgürlü ve din seçme özgürlüğü hakkını tanımasıdır. Ancak onların kendi dinlerinin propagandasını yapmasına müsaade etmemiştir.  Bu çerçevede azınlıklar  aleni bir şekilde dinlerinin propagandasını yapmamalılar. Onlar sadece kendi dinlerine mensup çevrelerde  bu yönde faaliyet yapabilirler. 

Asrı Saadet'te de  azınlıkların bu hakkı görülmüştür. Onlar kendi çocukları ve kendi dinlerine mensup olanlara dini öğretilerini aktarabilirler ve onların dini işleri ve meselelerini yönetebilirler.  Ayrıca Ehli Kitap o dönemde bile kendi dini kitapları Tevrat, İncil ve diğer kitaplarını  çoğaltıp kopyalayabiliyorlardı.  

İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 64'üncü maddesinde de  gayrı Müslim azınlıkların İslami Şura Meclisinde faaliyetlerine vurgu yapılmıştır.  Bu yasa maddesine göre  bu azınlıklar  İslami toplum ve yönetim ile ilgili de görüşlerini bildirebilirler.  Ayrıca itiraz ve oy verme hakları da bulunmaktadır.  Tabii bu hakkın belli şartları da vardır.  Bu şartlar Müslümanlar için de geçerlidir. Bu çerçevede başkalarının haklarına saygı duyulmalı, ithamda bulunmak, gerçekleri saptırma ve  insanlara zarar vermekten kaçınılmalıdır.    

Düşünce ve ifade özgürlüğü  örf ve ahlaka dayalı şartlar çerçevesinde olmalıdır.  Sonuçta gayrı Müslimler de  İslam'ın öğretileri ve kutsallıklarına saygısızlık yapma hakları yoktur.  Bu çerçevede bazı şartlardan söz edilmektedir.  Böylece Allah kitabını aşağılamamaları ve bu kitabın ayetlerini saptırmamaları gerekir. Peygamber Efendimiz'i yalancılıkla itham etmemeli ve ona kusur atfetmemeli ve İslam dinini kötülememeliler.     

Tabii değindiğimiz gibi   bu şartlar sırf gayrı Müslimler için değil  Müslümanlar için de geçerlidir.  Müslümanlar da  diğer dinlere mensup olanların kutsallıklarına saygısızlık yapmamalı ve sadece  tartışma sırasında  mantık ve muhakeme gücüne dayanarak  gerçeğe ulaşma hedefi ile  kabul edilen ilkeler çerçevesinde  karşı tarafın düşüncelerini ve geleneklerini sorgulamalıdır.   

İslam, ifade ve dini özgürlük çerçevesinde  insanların ahkamları kabul  etmesi hakkını tanımlamış. Bu çerçevede her grup veya özel din mensubunun  kendine has kuralları vardır. İslami devletin ise bu düzeni bozmayacağı ve müdahale etmeyeceği söylenmelidir.  Bu dinlere mensup olanların helal saydıklarını onlar için haram saymaz ve onların haram saydıklarını da onlar için helal yapmaz.  Bu yüzden  bu dinlerin mensupları arasında kendi kuralları geçerlidir. 

İfade ve inanç özgürlüğü sayesinde İslam da  azınlıkların ibadet etme haklarını kabul etmiştir.  Onlar da  dini kurallarının gereği  ibadetlerini yapabilirler.  Azınlıklar  kendi bayramlarında  kendi ibadet merkezlerinde etkinlikler düzenleyebilirler.  Onlar kendi dini kurallarına göre davranabilirler.  Onların amelleri haram olsa bile Müslümanlar o işe karışamazlar.  Ancak bu haram iş kamu alanında ve toplumda aleni bir şekilde yapıldığı takdirde itiraz etme hakları bulunmaktadır.  

Azınlıklar kamuoyuna zarar verecek toplumda aleni bir şekilde İslami kurallara göre haram olan bir amelde bulunurlarsa zaten İslami ve İslami devlet hükümlerini ihlal etmiş ve Zimmet anlaşmasını da ayakları altına almış olurlar. Böylece  İslami hakim de bu süreci  İslami kurallar çerçevesinde yargılayabilir.  Örneğin  azınlıklarda şarap içmenin bir sakıncası yoktur. Ancak bunun da belli şartları vardır ve gizli olarak yapılmalıdır.  Bu amel aleni bir şekilde yapılmamalı. Müslümanlar ise ister gizli ister ulu orta bir şekilde şarap içmeleri haramdır ve İslami kurallara göre cezalandırılmalıdırlar.    

Buna ilaveten İslam   gayrı Müslimlere   evlenme hususunda da kendi dini kurallarına uygun bir şekilde hareket etmelerine izin verir.  Bu yüzden azınlıkların yaptıkları kendi dini kurallarına ters düşmezse İslam açısından kabul edilmektedir.   Azınlıklar  çocuklarının velayetini de üstlenebilirler. Müslümanlar bu hakka da saygı duymalılar. 

İslami kurallar araştırmacılarından Amid Zencani ise bu hususta şöyle yazıyor:"   Ergenleşmemiş çocukların kendi dinleri ve inançlarını akıl ve mantıktan hareketle seçmeye yeteri kadar  psikolojik ve düşünsel hazırlığı olmadığı için   İslami devlet kurallarına uyan azınlıkların dini özgürlüğü hakkı, onları belli bir dini benimsemeye zorlama anlamına gelmiyor. Çünkü  böyle bir girişim aslında  düşünce ve inanç özgürlüğü hakkının açık ihlali sayılır. "

Etiketler