İslam'da Azınlıkların Hakları-12
Bu bölümde İslami topluma sığınanların hakları ve görevlerini ele alacağız.
Geçen bölümlerde Ehli Kitap ve hakları ile ilgili konuştuk. Bu doğrultuda onların iskan ve yerleşme hakları, mülkiyet hakları, desteklenme hakları, dini özgürlük hakları ve sınırları, seçim ve ifade özgürlüğü hakları, şahsi ve medeni hakları, kadın ve çocuklarının cizye ödemekten muaf tutulması ve yoksullarına da cizye ödemek için mühlet tanınması ile ilgili konuştuk. Ayrıca Ehli Zimmet olarak da bilinen İslami topluma karşı anlaşmalar gereği taahhütleri bulunan Ehli Kitap'ın görevlerini ele aldık. Sohbetimizin devamında ise sığınanların hakları ve görevlerini ele alacağız.
Daha önce de söylediğimiz gibi Aman verme ve güvence altına alma anlaşmasının en önemli temeli Tövbe suresinin 6'ncı ayetinde şöyle açıklanmıştır:" «وَ إِنْ أَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِکینَ اسْتَجارَکَ فَأَجِرْهُ حَتّی یَسْمَعَ کَلامَ اللّهِ ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ذلِکَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لا یَعْلَمُونَ»
"Eğer Allah’a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelâmını işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir."
Şimdi de müşriklerin kim olduğuna bakalım. Acaba müşrikler sırf putperestler mi yoksa Ehli Kitap ve mülhitler de mi müşrik sayılırlar. Kuran-ı Kerim Beyyine suresinin ilk ayetinde Ehli Kitap'ın ismini müşriklerin isminin yanında anmış ve şöyle buyurmuştur:" «لَمْ یَکُنِ الَّذینَ کَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْکِتابِ وَ الْمُشْرِکینَ مُنْفَکِّینَ حَتّی تَأْتِیَهُمُ الْبَیِّنَةُ»
"Ehl-i kitap’tan ve müşriklerden hakkı inkâr edenler, kendilerine açık kanıt; gelinceye kadar (bulundukları durumdan) ayrılacak değillerdir."
Kimi ayetlerde de diğer ilahi peygamberlere mensup olanlar da Ehli Kitap ve müşrik ifadelerine paralel olarak kullanılmışlardır. Örneğin Hac suresinin 17'inci ayetinde şöyle buyrulmaktadır:" «إِنَّ الَّذینَ آمَنُوا وَ الَّذینَ هادُوا وَ الصّابِئینَ وَ النَّصاری وَ الْمَجُوسَ وَ الَّذینَ أَشْرَکُوا إِنَّ اللّهَ یَفْصِلُ بَیْنَهُمْ یَوْمَ الْقِیامَةِ إِنَّ اللّهَ عَلی کُلِّ شَیْءٍ شَهیدٌ»
"
﴾17﴿ Gerçek şu ki, iman edenler, Yahudiliği benimseyenler, Sâbiîler, hıristiyanlar, Mecûsîler ve şirke sapanların her biri hakkındaki hükmünü Allah kıyamet günü verecektir. Şüphesiz Allah her şeye tanıktır."
Tövbe suresinin 6'ncı ayetinde " Allah'ın kelamını işitene kadar" ibaresi ve de ardından " onların bilmeyen bir kavim olmaları yüzünden " ifadesinden yola çıkarak bu ayetin örneklerini de arttırmak mümkün. Gerçekte güvence altına alma ve aman vermekten amaç Allah'ın kelamını işittirmek ve İslam'ın hakkaniyetini göstermektir. Bu durumda putperestler, mülhitler, Ehli Kitap ve diğer peygamberlere mensup olanlar için de geçerli olabilir. Bu yüzden de İslami topluma sığınan gayrı Müslim bile olabilir. Böyle bir şahıs Allah'ın kelamını duyarak bilmemezlikten ve cehaletten kurtulabilir. O zaman putperestleri, mülhitleri, Ehli Kitap'ı ve diğer peygamberlerin mensuplarını kapsayabilir.
İslami topluma sığınanların belli bir hakları vardır. Ancak buna karşılık da Ehli Zimmet olarak bu kesim için de belli görevler tanımlanmıştır. Tövbe suresinin 6'ncı ayetinden yola çıkarak bu haklar ve görevler hakkında konuşmak istiyoruz.
Sığınmacıların ilk hakkı güven altında olma anlaşmasına dahil edilmeleri ve sığınma sürelerinin sonlanmasının ardından güvenli bir noktaya bırakılmalarıdır. Tövbe suresinin 6'ncı ayeti kerimesine göre bu hem peygamber hem de diğer Müslüman için bir teklif ve mükellefiyet sayılır. Çünkü bu ayette kullanılan " sığınma hakkı tanı" kelimesi emir kipindedir. O zaman Müslümanların da müşriklerin bile bu haklarını ihlal etme hakları bulunmamaktadır. Onların talep ettikleri durumda ise bu hakkı yerine getirmeliler. Ayrıca ayette " sonra onları güven içinde olacakları noktaya ulaştır" ifadesi Müslümanlara sığınanları güvenli bir bölgeye ulaştırmayı zorunlu kılıyor. Sonuçta sığınmacıların yeni bir hakkı doğmuş olur ve İslami toplumun yeni bir görevi tanımlanmış olur.
İranlı büyük alim Allame Tabatabayi aynı ayet hakkında şöyle diyor:" Ayetin anlamı güven altında olmayan müşriklerin senden talep ettiklerinde, senin yanında güven altında olmayı istediklerinde, sana Kuran-ı Kerim'in ifade ettiği gerçekler hakkında konuşmak istediklerinde onların sığınma talebinin kabul edilmesi demektir. Böylece onların cehalet perdelerinin aralanması istenmektedir. Sana sığınanları güven içinde olacakları bir noktaya götür ki sana güven duysunlar. "
Böylece Allame Tabatabai de " Aman Ayetinden " talebin olduğu durumunda aman ve icazet verilmesi zarureti kanısına varmıştır. Bu çerçevede sığınanlar ile aman anlaşmasının sağlanması ve onların güven içinde olacakları bir bölgeye ulaştırılmaları şart olarak görülmüştür.
İslami devlet bayrağı altında yaşayan sığınmacıların bir başka hakkı da tam güvenlik içerisinde olmaları ve korunmalarıdır. Onlar adli süreçlerde de topyekun desteğe sahip olmalılar. Aman veya kira anlaşması olarak da bilinen bu maddeyi de içeren anlaşma talebe dayalıdır. Bu anlaşma mutlaktır ve azınlıkların can, mal, namus ve mülkiyet haklarını kapsar. Bu yüzden İslami devlet de bunların hepsinin güvenliğini sağlamalı ve buna ilaveten Müslümanlar ve diğerleri bu haklara riayet etmediklerinde Ehli Kitap ve sığınmacılar için yargı sürecinde haklarını almaları için koşulları hazırlamalıdır.
Aman anlaşmasının İslami toplum tarafından kabul edilmesi ve taraflar arasında husumetin kaldırılması için sığınmacıların bekalarını ve kimliklerini koruyacak haklarının iade edilmesi gerekir. Bu haklardan biri de çalışma hakkıdır. Sığınmacı İslami topraklarda yaşadığı sürece geçimini sağlayabilmelidir. Bu yüzden gerektiğinde geçinmek için çalışabilmeli. Tabii İslami ahkama ters düşen işe ve mesleğe sahip olması yasaktır.
İslami toplum, sığınmacıların dini törenler düzenleme ve dini özgürlük haklarına da saygı duymuştur. Tövbe suresinin 6'ncı ayetinden de anlaşılacağı üzere aman isteyen kişinin İslam dininin hakkaniyetini anlama şansı bulunuyor. Ancak hala eski dinini terk etmemiştir ve ecdadının dininin izlerini sürmektedir. Böyle bir şahıs kendi dini özelliklerini koruyarak İslami toplumlara gelmiştir. Bu yüzden Müslümanlar bu düşüncelerinden dolayı onu sorgulamamalıdır. Buna ilaveten kişiler kendi dini törenlerini İslami topraklarda hayata geçirebilirler. Bu da zaten aman anlaşmasının bir parçası sayılır.
Tövbe suresinin 6'ncı ayetinden anlaşılacağı üzere sığınmacılar İslami topraklarda ikamet hakkına da sahipler. Çünkü İslam sözlerini duymak, Müslüman alimler ile konuşmak ve can ve malın korunması için şahsın İslami topraklarda bulunması şart. Yoksa kişi kendi topraklarındaysa o zaman aman ve sığınma anlaşmasının da bir anlamı kalmaz.
İslami topraklarda gayrı Müslim bir sığınmacı varsa, aynı süre boyunca ikamet iznine de sahiptir. Bu doğrultuda bir engel oluşturulmamalı. Ancak ev ve bina inşa ettiğinde bu bina ya da ev Müslümanlarınkinden daha yüksek olmamalı ve daha önemli konumda yer almamalı. Çünkü bu alanda Nefy-i Sebil ilkesi de geçerlidir.
İslami toplum sığınmacılar için bir başka hak da tanımıştır. Bu çerçevede sığınmacılar azınlıklara yönelik olan özel vergi ödemekten de muaf tutuluyor. Tövbe suresinin 29'uncu ayeti Ehli Zimmet için özel vergi belirlese de aynı suresinin 6'ncı ayetinde böyle bir vergiden söz edilmemiş sırf mutlak bir şekilde Müslümanlardan onlar ile aman anlaşması sağlamaları istenmiştir. Bu yüzden bu anlaşmanın temel şartı da husumetlerin sonlanmasıdır. Ancak Zimmet anlaşmasında bu şartın yanı sıra cizyenin ödenmesi de belli başlı şart sayılır.
Tabii sığınmacıların da Zimmet Ehli gibi belli görevleri bulunmaktadır. Tövbe suresinin 6'ncı ayetine göre sığınmacıların görevlerinden biri de hasmane tutumlarını sonlandırmalıdır. Bu da onların hasmane girişimde bulunmadıkları müddetçe haklarına saygı duyulmasıdır. Ancak buna baş vururlarsa o zaman savaş ve mücadele başlayacaktır. O zaman sığınmacılar, casusluk yapmak, casusları barındırmak, Müslümanları eziyet etmek ve İslam'ın kutsal mekanları ve düşüncelerine saygısızlık yapmaktan sakınmalılar.
Sığınmacıların bir başka görevleri ise onların İslami ahkam ve İslami devlet kurallarına uymalarıdır. İslami kurallar ve ahkama karşı koymak ise gerçekte husumetin tekrar başlaması ve aman anlaşmasının ihlali demektir. Bu yüzden sığınmacı İslami ülkenin kurallarına ve yasalarına tam olarak uymalıdır.
Son husus ise sığınmacıların kendi dinlerinin İslami topraklarda reklamını yapmamalarıdır. Sığınmacının İslami topraklarda bulunmasından amaç Allah'ın kelamını duyması ve hakikate kavuşmasıdır. Bu durum ise sığınmacıların dinlerinin reklamını yapmaması, Müslümanlara karşı yandaş toplamaması demektir. Bu yüzdendir ki bu kesimin de Müslümanlar arasında dinlerinin reklamını yapmamaları gerekir.