İslam'da Azınlıkların Hakları-13
Bu bölümde Hristiyanların Müslümanlar ile ilişkilerini Kuran-ı Kerim açısından ele alacağız.
Tarih boyunca Yahudiler, Hristiyanlar ve müşriklerin, Müslümanlara yönelik tavırları ve yaklaşımları kıyaslandığında farklılıklar gösterdiği söylenebilir. Kimi zaman Yahudiler daha fazla düşmanlıklarını ulu orta yapmışlar. Kimi zaman Hristiyanlar Müslümanlar ile Haçlı Seferlerinde olduğu gibi ağır savaşlar gerçekleştirmişler ve kimi zamanda müşrikler ve Yahudiler el birliği ile Allah Resulü döneminde Müslümanlara karşı kin ve nefretin doruğunu yaşatmışlardır. Buna karşın bu dönemde Hristiyanlar daha ılımlı tepkiler göstermişlerdir.
Hristiyanların ılımlı tavırlarıyla alakalı gerçekler ise Maide suresinin 82'nci ayetinde şöyle açıklanmıştır:" «لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَداوَةً لِلَّذینَ آمَنُوا الْیَهُودَ وَ الَّذینَ أَشْرَکُوا وَ لَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذینَ آمَنُوا الَّذینَ قالُوا إِنَّا نَصاری ذلِکَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّیسینَ وَ رُهْباناً وَ أَنَّهُمْ لا یَسْتَکْبِرُونَ»،
"﴾82﴿ Kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da, "Biz hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar."
Allah Resulü döneminde Hristiyanlar Müslümanlara karşı hasmane bir tavır takınmadılar. Tam tersi Habeşe Hristiyanları ve başta da kralları Necaşi ve diğer Necran Hristiyanları barış ve uzlaşma içinde Müslümanlar ile yaşamayı tercih ettiler. Kuran-ı Kerim ise bu ortama açıkça işaret etmektedir.
Allah Resulü döneminde Hristiyanların İslam'a yönelik tavırlarının ve onların Hz. Muhammed'e yönelik uzlaşmacı davranışları ve genel olarak Kuran-ı Kerim ayetlerinden de anlaşılacağı üzere onların imana dayalı davranışlarının incelenmesi ile ilahi dinler arasında uzlaşmaya dayalı bir modelin hakim olması gerektiği görülmektedir. Mevcut dönemde de ilahi dinler ve mensupları arasında böyle bir dostane ilişki ve uzlaşma söz konusu olmalıdır.
Aslında Müslümanlar en başından beri Hristiyanlar ile yakından ilişki içerisinde olmuşlardır. Kimi Arap aşiretleri arasında Beni Tagleb, Beni Esed, Tay ve Gassan aşiretleri arasında Hristiyanlar yaşıyorlardı. Ayrıca Mekke ve Taif şehirlerinde de Hristiyanlar topluluklar halinde yaşıyorlardı. Bisetin yedinci yılında Necran Hristiyanlarından bir grup Allah Resulünün Mekke'deki zuhur haberini alınca onun yanına gidip yeni dini araştırmaya başladılar. Allah Resulü de bu gruba Kuran-ı Kerim ayetlerini tilavet etti. Bu ayetler o kadar bu grubu etkiledi ki gözlerinden yaş akmaya başlayıp Allah Resulüne iman getirdiler.
Bu olayın yaşanmasından derin üzüntü duyan Mekke kafirleri ise bu grubu serzeniş etmeye başladılar. Ancak bu yeni Müslüman grup bu serzenişlere aldırış etmediler. Allahu Teala ise bu mümin grup hakkında 52 ila 55'inci ayetleri indirip şöyle buyurdular:" «الَّذینَ آتَیْناهُمُ الْکِتابَ مِنْ قَبْلِهِ هُمْ بِهِ یُؤْمِنُونَ ، وَ إِذا یُتْلی عَلَیْهِمْ قالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنا إِنَّا کُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمینَ ، أُولئِکَ یُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَیْنِ بِما صَبَرُوا وَ یَدْرَؤُنَ بِالْحَسَنَةِ السَّیِّئَةَ وَ مِمَّا رَزَقْناهُمْ یُنْفِقُونَ ، وَ إِذا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَ قالُوا لَنا أَعْمالُنا وَ لَکُمْ أَعْمالُکُمْ سَلامٌ عَلَیْکُمْ لا نَبْتَغِی الْجاهِلینَ»"
﴾52﴿ Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (bir kısmı) buna da iman ederler.﴾53﴿ Onlara Kur’an okunduğu zaman, "Ona iman ettik, şüphesiz o rabbimizden gelmiş gerçeğin kendisidir. Esasen biz bundan önce de rabbimize boyun eğmiştik" derler.﴾54﴿ İşte (baskılara karşı) sabretmelerinden ötürü onlara mükâfatları iki defa verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızâsı için harcarlar.﴾55﴿ Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size; esen kalın; bizim cahillerle işimiz yok" derler."
Kuran-ı Kerim'in başka ayetlerinde ise Habeşe Hristiyanlarının Kurani ayetleri duyduklarındaki tepkilere de işaret edilmiştir. Kafirlerin Müslümanlara yönelik serzenişleri ve azarlamaları doruğa ulaştığında Allah Resulü Müslümanlardan bir grubun Habeşe'ye göç etmelerini istedi. Bu doğrultuda Cafer bin Ebi Talib, Abdullah bin Mesud ve Osman bin Mazun dahil Müslümanlar Habeşe'ye gidip Necaşi ile görüştüler.
Müşrikler bu haberi duyunca Habeşe'ye elçiler gönderip Müslümanları Mekke'ye geri getirmelerini istediler. Necaşi ise müşriklerin bu talebine karşı çıktı ve Müslümanların dini hakkında bilgi almaya başladı. Necaşi Müslümanları araştırırken İslam'ın Hz. Mesih'e ve Hz. Meryem'e yönelik düşüncelerini ve inançlarını sordu. Ardından Necaşi onlardan Kuran-ı Kerim ayetlerini tilavet etmelerini istedi. Müslümanların temsilcileri ise Meryem suresinin ilk ayetlerini Habeşe kralı için okudular.
Bu sırada papazlar, ruhbanlar ve diğer Hristiyan büyükleri bu tilavetleri dinlerken yeni bir hakikat ile karşılaştıklarından dolayı göz yaşları dökmeye başladılar. Maide suresinin 83'üncü ayetinde bu hususta şöyle buyrulmaktadır:"«وَ إِذا سَمِعُوا ما أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرى أَعْیُنَهُمْ تَفِیضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَق یَقُولُونَ رَبَّنا آمَنَّا فَاکْتُبْنا مَعَ الشَّاهِدینَ»
"﴾83﴿ Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman hakikate dair bilgileri bulunduğundan dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz! İman ettik, bizi hakka şahitlik edenlerle beraber yaz."
Bu ayet Hristiyanlar ve Hristiyan sorumluların Kuran-ı Kerim tilavetine olumlu tepkilerini en güzel şekilde açıklamıştır. İşte bu ayetleri dinledikten sonra Habeşe Kralı Necaşi Müslümanları Mekke müşriklerine teslim etmemeye karar verdi. Böylece Müslümanlar istedikleri zamana dek Habeşe'de kalma hakkına sahip oldular.
İşte bu olaylardan dolayıdır ki tarih boyunca gerçek Hristiyanlar Müslümanlarla iyi bir ilişki içerisinde olmuşlardır. Tabii Orta Çağ döneminde Avrupa'da radikal dincilik döneminde kilise hakimiyeti Müslümanlara savaş açtı. Haçlı Savaşları aslında radikal ve kilise Hristiyanlığının Müslümanlara karşı düşmanlığının sonucu idi. Ancak bu radikal ve aşırı ortam Müslümanlardan daha ziyade Hristiyanlar ve genel olarak Avrupalıların kendilerini kötü yönde etkiledi ve sonunda Avrupalılar dini radikalizm ve dini şiddet ile mücadele etmeye başladılar.
Karanlık Orta Çağ yıllarının ardından Hristiyanlar özel olarak da düşünürleri ve bilim adamları Müslümanlara yapılan hakaretler ve saygısızlıklardan dolayı özür dilediler. Ünlü İngiliz İslam araştırmacısı John Davenport ise " Muhammed ve Kuran'a Özür, Boynumuzun Borcu " isimli kitabını yazıp İslam'a insafa dayalı bakışa vurgu yaptı.
Kuran-ı Kerim'de Hadid suresinin 27'inci ayetinde İsa Mesih as'ın gerçek mensupları ise şu şekilde anlatılmıştır:"«ثُمَّ قَفَّیْنا عَلى آثارِهِمْ بِرُسُلِنا وَ قَفَّیْنا بِعِیسَى ابْنِ مَرْیَمَ وَ آتَیْناهُ الْإِنْجِیلَ وَ جَعَلْنا فِی قُلُوبِ الَّذِینَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَ رَحْمَةً
"﴾27﴿ Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik...."
Hz. İsa as'ın peygamberliği ve risaleti de hep barış ve dostluğa dayalı idi. Bu yüzdendir ki Allahu Teala da gerçek Hristiyanların gönüllerine rahmet ve lütuf yerleştirmiştir. Bu durum ise İsa as'ın risaletinin sonucu ortaya çıkmıştır. Buna esasen gönülleri bu rahmet ve lütuftan yoksun olan Hristiyanları gerçek Hristiyan mensubu adlandırmak mümkün değildir.
Günümüzde ise Hristiyan nüfusun dünyanın her yerine yayıldığından dolayı Hristiyanlar İsa as'ın gerçek öğretilerine bağlı kalırlarsa tüm düşmanlık ve vahşilik durumları da ortadan kalkacaktı. Ancak maalesef günümüzde Hz. İsa as'ın gerçek öğretilerinden uzak sözde Hristiyan toplumlarını görüyoruz.
20'nci ve 21'inci yüzyıllara baktığımızda birçok savaş ve çatışmanın fitilinin Hz. İsa as yanlısı olduğunu iddia eden sahte Hristiyanlar tarafından yakıldığını görüyoruz. En tehlikeli modern savaş aletleri ve malzemeler de bu yalancı sözde barış ve insansever kişiler tarafından icat edildiği görülmektedir. En büyük katliam araçları ve kitle imha silahları ve depoları da sözde insan hakları havariliği yapan ülkelerde bulunmaktadır