Eylül 25, 2020 16:28 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslami düşüncelere göre insanın varlığını ve özelliklerini konu edineceğiz.

 Kıymetli dinleyicilerimiz  geçen bölümde insanın kendini tanıması doğrultusunda atacağı ilk adımın, güzelliklerin yaratıcısı Allah'ın insanlık tablosundaki belirgin hatları ve özellikleri tanıması olduğunu söyledik. İlk özellik  çerçevesinde varlık aleminin yaratıcısının insanı en güzel ve en uygun şekilde yarattığını ardından da kendi ruhundan insana üflediğini ele aldık. Allahu Teala insana ruhundan üfleyerek ona asalet verdi ve insanın sırf topraktan yaratılan bir varlık olmadığını da göstermiş oldu. Başka bir deyiş ile insan, hem görünüş hem öze sahip bir varlıktır.

  İslamda ahlak alanında araştırmalar yapanlar insanın doğal ve fiziki yaratılışını onun görünüşü ve hilkati olarak değerlendirip, metafizik yanını da onun fıtratı ve huyu olarak değerlendiriyorlar. Böylece insanların kalıcılığı ve gerçek karakterleri de fıtratı ve huyuna bağlıdır. Çünkü birçok insan güzel görünüşe sahip olsa da ahlaki ve melekuti insanlık özelliklerinden yoksun olduğu  için hiçbir özel insani değere sahip değillerdir. Tam tersi de geçerlidir. Bazı insanlar da görünüşteki durumlarından belli olmasa da ahlaki kerametler ve faziletlere bürünmelerinden dolayı özel ve belirgin insani konuma sahipler. 

Maalesef mevcut iletişim ve müthiş gelişmeler çağında ve bilimin hızlı bir şekilde geliştiği sırada her şeyden ziyade insanların görünüşüne önem verilip onun manevi güzellikleri ve asaletli duruşu fazla rağbet görmemektedir. Tam da bu nedenden dolayı insani ve ahlaki değerler mevcut yüzyılda günden güne daha da önemsenmemektedir. Kuşkusuz insanlık bu yolda adım attığı sürece huzura ermeyecektir. Tabii insanlar gökdelenlerde de yaşasalar da, tüm imkanlardan yararlansalar da bu durum onlar için geçerlidir.  Unutulmamalıdır ki böyle bir tutum, insanlık tablosunun ana hatlarından olan, insanın halife olmak yani Allah'ın yer yüzündeki halefi olma konumundan uzaklaştırmaktadır. Kuran-ı Kerimin 30 ila 34'üncü ayetlerinde de değinildiği gibi ilahi meleklerin Allah'ın emri ile Allah'ın yeryüzündeki halefi karşısında boyun eğdiği ve secde ettiği konumdan insanı uzaklaştırmaktadır. 

Aslında Allahu Teala sadece insanı böyle bir konuma yükseltmiştir. İnsanın bu yüce konumunu, ahlaki rezaletler, hava hevesler ve geçici kötü istekler karşısında kurban etmesi akla ziyan değil mi?  Aslında bunun tam tersi, insan elinden geldiğince var gücü ile ilahi kaynağa sahip ahlaki ve insani değerleri korumaya çalışıp Allah'ın verdiği yüce konumuna zarar gelmesini önlemelidir. 

Bu özelliklerin yani ilahi ruhun insan vücuduna üflenmesi ve de onun Allah'ın yeryüzündeki halefi olmasına rağmen insanlık vücudunun parlak özelliklerinden biri de onun Allah'ı arayan fıtratıdır. Başka bir ifade ile insanın yaratılışı öyledir ki tüm çalkantılı dönemlerde ve engebeli durumlarda ve kolaylıklarda bile tam bir tevhid dini arayışındadır ve ona yönelmektedir.  Bunlara ilaveten ailevi, toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasal ve askeri koşullar ve etkenler de insanlık fıtratı aynasını kirletebilir ancak bu engeller bile insanların tevhidi arayan fıtratlarını yok etmeye gücü yetmeyecektir. Bu gerçek ise insanın her şeyden, her yerden ve herkesten umudunu kestiği sıralarda her zamandan daha fazla kendini gösterir. Bu dönemlerde insanlar daha fazla Allah'a yönelir. Bu yüzden  insanlar bireysel ve toplumsal davranışlarını Allah'ı arayan fıtratlarına göre kendilerini düzenlerse, bu pusula yardımı ile hareket ettiği halinde, her daim insani ve ahlaki değerlere ve ilkelere bağlı kalabilir ve hiçbir zaman çöküşe yol açan değerler karşıtı normlara yönelmezler. 

İnsanların  yaratılışının bir başka eşsiz özelliklerinden biri de Allahu Teala'nın onu her açıdan süslemesinin ardından ona ruhundan üflemesi ve onu en güzel şekilde yaratmasıdır. Kuran-ı Kerim'de ise Secde suresinin 7 ila 9'uncu ayetinde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: "

"O Allah ki, yarattığı her şeyi en güzel bir şekilde yarattı; insanı yaratmaya da çamurdan başladı.

Sonra onun neslini, değersiz bir sudan süzülmüş bir özden yarattı.

Ardından onu güzel bir insan şeklinde düzenleyip ona rûhundan üfledi. ...."

Bu ayete göre insanlarda, diğer canlılar ile de ortak yanı sayılan maddi özelliklerinin yanı sıra melekuti ve ilahi özellikler de yerleştirildi. Böylece insan tüm varlıklardan daha üstün oldu. Aslında insana asalet kazandıran husus da ilahi ruhtur. Çünkü üflenen bu ilahi ruhun kaynağı Allah'ın iradesi ve isteğidir. Bu yüzden kalıcı ve ölümsüzdür. Halbuki insanın vücudu zaman içerisinde sonunda fani olur.