Hidayetin parlayan güneşi; Hz. Muhammed -saa- 1
Tarih boyunca değişim yaratmak için toplumun içinden bir çok lider ve düşünür, çağdaşlarını kendi Yüce hedef ve ülkülerine çağırdılar, fakat her birinin çağrı çapı ve derinliği birbirinden farklıdır.
Bazıları kısıtlı ve dar bir alanı etkilerken, tarih ve sosyal açıdan fazla önemsenmediler, fakat diğer bazıları daha geniş bir alanı etkileyerek daha kalıcı olmayı başardılar, onlar bir azınlık arasında köklü nüfuzla yaşamlarına devam ettiler. Benzer hareketler kendi çapında önemli sayılıyor ve incelenmeye değerdir. Fakat hepsinden fazla önem taşıyan ve ilgi gören ise, tüm boyutlarda gelişen ve ilerleyenlerdir, başka bir ifade ile hem daha geniş bir alanı etkilerken asırlar boyu yaşamlarına devam ettiler ve insanların ruh ve düşüncelerinin derinliğine kadar nüfuz ettiler. Benzer üç boyutlu davetler, peygamberlere hastır. Tarihin de tanıklık ettiği gibi hiçbir fikri ve felsefi akım ve ekol, ilahi dinler gibi asırlar boyu veya en azından 1400 yıl boyunca milyonların düşünce ve gönlüne taht kuramamıştır.
Bu seçkin ve önemli özellik, ilahi peygamberlerin dolaylı veya dolaysız olarak tarihin asıl yazarları olmasına sebep olmuştur. Başka bir ifade ile, eğer insanlık toplumunu bir denize benzetirsek, her bir fikri, ilmi, ahlaki, sanatsal vb olaylar, bu denizi bir nebze dalgalandırmayı başarmıştır. Bu dalgaların boyları bazen kısa olmuş ve az bir zaman sürmüştür. Fakat bazıları ağır ve fırtınalı dalgalar oluşturarak, tüm engelleri yıkarak hayatlarına devam etmiştir. Tabi ki bu dalgaların en canlı ve hareketlileri ise dini akımlardır. Söz konusu dalgalar ve hareketlerin insanın fıtrat ve yaşam cevheri ile birlikteliği ise, bu hareketlerin diğer tüm hareketlerden daha kalıcı ve asil olmasını sağlar. Diğer hiçbir harekette bu kadar yaşam enerjisi ve gelişme gücü yoktur. İslam tarihi bu açıdan çok öğretici ve şaşırtıcıdır. Resulullah'ın -saa- Mekke'de Hira dağından indiği gün, kendi vücudunda köklü değişim ve Bi'set gelişmesini hissedince, çok güçlü manevi ve melekuti bir destekle, halkı tevhide çağırarak, muazzam bir dalga oluşturdu.
Bu hayat veren çağrı ve dalganın yankıları ilk başlarda çok kısıtlı ve azdı, zira sadece Resulullah -saa- Hz. Hatice –sa- ve Ali'yi –as- kapsıyordu. Fakat kısa bir süre sonra dönemin ahlak, fikri ve inanç çıtalarını yıkarak 10 yıl içinde Mekke sınırlarını aştı ve Medine'ye nüfuz etti, ardından sadece Arap yarım adası ile sınırlı kalmayarak, yarım asırdan az bir süre içinde tüm dünyaya yayıldı ve İslam peygamberinin -saa- tevhid çağrısı insanların can kulağında yankılandı: Yegane Allah'tan başka ilah olmadığını söyleyin ki felaha ulaşasınız
Bu dalga hala canlı bir dalga olarak yayılmaya ve derinliklere nüfuz etmeye devam ediyor. Öyle ki günümüz dünyası da onun her geçen gün daha da güç kazanmasına şahit oluyor.
Kur'an Kerim, Resulullah -saa- ve onu izleyenlerin bazı özelliklerini beyan ederek, İslam'ın hayret verici gelişmesi ve yayılmasını çok güzel bir benzetme ile Fetih suresinin 29. ayetinin bir bölümünde şöyle beyan ediyor: ... İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Tabi ki bu akıllara durgunluk veren gelişim, tarih boyunca bir çok ırkçı, mezhepsel, siyasi, kültürel, ekonomi ve askeri ağır muhalefetlerle karşılaşmıştır. Asr-ı saadet döneminde cahiliye Arapların inadı ve taassubu, bu kutsal dalga önünde engeller oluşturdu, fakat ilahi irade, onları bir biri ardından yıktı. İdeoloji ve düşüncelerin savaş çağı olan günümüzde, öz Muhammedi -saa- İslam, onlar için çok güçlü bir rakiptir, fakat bu sefer de kendi yapıcı öğretileri ile düşmanları dize getirmeyi ve zafer kazanmayı yine başaracaktır.
Şaşırtıcı olan ise, Resulullah efendimiz Hz. Muhammed'in -saa- ümmi ve eğitim görmemiş biri olarak cahil inanlar arasında ve de kibir, fesat ve cehaletten başka bir şey bilmeyen topraklardan kalkarak, verimli ve mübarek hareketi ile muazzam bir uygarlığın temellerini atarak insanların kaderini değiştirmesidir. Böyle bir bakış ve perspektifle, Resulullah'ın -saa- yaşam tarzı ve siyersini, tüm bireysel ve sosyal boyutlarda ve Kur'an Kerim açısında inceleme zarureti hissediliyor. Yüce Allah bu gerçeği, vahiy kelamında ve Ahzab suresinin 21. ayetinde şöyle belirtiyor: Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.
Bu ilahi öğretide dikkat çeken konu ise, Yüce Allah'ın, Resulullah'ın -saa- örnek alınmasında hiçbir kısıtlama ve kriter belirlememesidir. Bu mesaj o hazretin tüm alanlarda ve boyutlarda yaşama boyunca örnek alınmasına dikkat çekiyor; bu alanda her türlü tek boyutlu bakış da reddediliyor. Başka bir ifade ile Resulullah -saa- tüm bireysel, sosyal, ahlaki, askeri, siyasi vb alanlarda insanlar tarafından örnek alınması gerekiyor. Nitekim asr-ı saadet döneminde de Müslümanlar bu şekilde felah ve saadete erdiler.
İslam peygamberinin -saa- seçkin özellik ve sıfatlarının bir örneğini, Resulullah'ın -saa- Habeşistan'a gönderdiği özel elçisi Cafer bin Ebulatib'in sözlerinde duymak mümkün. Habeşistan kralı Necaşi İslam mahiyeti ve Resulullah'ın -saa- daveti hakkında soruduğunda Cafer şöyle cevap verdi: Kralım, bizler cahil insanlardık, puta tapardık, murdar yerdik, fuhuş yapardık, aile bağlarını koparırdık, komşuya kötü davranır, güçlülerimiz güçsüzleri köle olarak çalıştırırdı. Bu sırada bizlerin arasından, soyunu bildiğimiz, dürüstlüğünü, emin olması ve temiz olduğunu bildiğimiz biri Peygamber olarak seçildi. Bizleri Allah'a çağırdı, Yegane Allah'ı tapmamızı söyledi ve bizleri o zamana kadar kendi ve babamızın taptığı tüm taş ve putlardan kurtardı. Bizlere doğru söylememizi söyledi, emanetdar olmamızı söyledi, aile bağlarına saygılı olmamızı, komşularımıza iyilikle davranmamızı, haram olandan, savaş ve kan akıtmaktan kaçınmamızı, fesat ve kötülükten uzak durmamızı söyledi. Bize yetim malı yememizi ve pak insanlara iftira atmamamızı söyledi. Sadece Allah'a tapmamızı emretti, namaz kılmamızı, zekat ödememizi ve oruç tutmamızı emretti. Doğru söylediğini görünce, onun peygamberliğini onayladık ve ona iman ederek, Allah'ın ona nazil ettiği emirler ve tealimi izledik. Bizim zengin vatandaşlarımız düşmanlığa kalkıştı ve belki dinimizden vazgeçer vahiliye dönemine döner ve putlara tekrar taparız diye bize işkence yaptılar. Zora başvurup hayatı bize dar edince, ülkenize hicret ettik. Şimdi sizin desteğinize gönül bağladık ve umarız zulme uğramayız.
Değerli dinleyiciler, hiç şüphesiz Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in -saa- siyersi, bir çok sorun yaşayan günümüz insanı için tüm alanlarda eşsiz bir örnek sayılıyor. Fakat bize ayrılan sürenin sonuna yaklaştığımız için, o hazretin çeşitli kültürel, siyasi, ekonomik, askeri vb boyutlardaki siyersi ile sohbetimizi gelecek programlarda devam ettireceğiz.009 015