İslam'da Azınlıkların Hakları-23
Bu bölümde sohbetimizi toparlamaya çalışmakla beraber insan ve adaletin İslam açısından konumunu ve arasındaki ilişkiyi ele alacağız.
İslam'da adalet o kadar önemlidir ki İslami düzende tüm yasalar adaletten kaynaklanmıştır. İslam'da adalet belli bir alana tahsis edilmeyecek tekelden bakılmayacak bir husustur. İslam açısından adalete olan ihtiyaç iki nedenden dolayı önemlidir: İlk olarak insanoğlunun toplumsal olarak evrimselleşmediği ve adalet üzerinden bu evrimin devam etmesidir. İkinci husus ise insanlık toplumlarının davranışlarının insanın içinden kaynaklanan istekleri etkisinde olması ve bu isteklerin diğerlerinin hakları ile uyuşmaması hususudur. Bu yüzden bu ilişkilerde adaletin olması önemlidir. Buna esasen İslam kişisel ve toplumsal denetim ve kontrolü adaletin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz sayıyor. Zaten İslam'ın temel hedeflerinden biri de budur.
Kuran-ı Kerim'de adl ve adalet nübüvvetin amacı olarak tanıtılmıştır. Nitekim Hadid suresinin 25'inci ayetinde de şöyle buyrulmuştur:" «لَقَدْ أَرْسَلْنا رُسُلَنا بِالْبَیِّناتِ وَ أَنْزَلْنا مَعَهُمُ الْکِتابَ وَ الْمیزانَ لِیَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ ...»،
"﴾25﴿ Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik, beraberlerinde kitap ve adalet terazisini de indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar. "
Adl tek başına, kavram olarak da maadın temeli olarak tanıtılmıştır. Nitekim Enbiya suresinin 47'inci ayetinde şöyle buyrulmuştur:" ﴾47﴿ Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz."
Esasında İslam'da adalet imana dayalı olarak ele alınmıştır. Nitekim Şehit Mutahhari de iman ve adalet arasındaki ilişkiyi doğru addedip Allah'a imanın adalet düşüncesinin temeli olduğunu adaletin uygulanmasının en iyi garantörünün iman olduğunu belirtmiştir.
Adalet, aydın ve vicdanlı insanların toplumsal hayatın başlangıcından beri peşinde olduğu aradığı beğenilen amelin ta kendisi olmuştur. Çünkü adalet, her zaman kötü ve şeytani insanlar tarafından yok edilmeye çalışılan bir hakikat olmuştur. Bu çerçevede unutulmamalıdır ki geniş çaplı olarak adaletin yeryüzünde hakim olması Ahir Zaman kurtarıcısı İmam Zaman as'ın zuhuru ile gerçekleşecektir.
Maide suresinin 8'inci ayetinde adaletin koşulsuz şartsız, istisna tanımadan riayet edilmesine ve bunun da takva işareti olduğuna değinilmiştir. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:" «یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا کُونُوا قَوّامینَ لِلّهِ شُهَداءَ بِالْقِسْطِ وَ لا یَجْرِمَنَّکُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلی أَلاّ تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوی وَاتَّقُوا اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبیرٌ بِما تَعْمَلُونَ»
"﴾8﴿ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
Bu ayet hep adalet ve denge ile ilgili konuşup müminlere hiçbir şeyin adaletin inşasında engel olmamasına özen göstermelerini emrediyor.
Bu ayette kimlere karşı adalete riayet edilmesi ile ilgili konuşulmamıştır. Bu yüzden Kuran-ı Kerim'deki bu ayetin içeriği tüm insanlar için geçerlidir. İster mümin olsunlar ister olmasınlar. Bu nedenden dolayı herkes için adalat uygulanmalıdır. İster Müslüman olsunlar ister Müslüman olmasınlar. Nahl suresinin 90'ıncı ayetinde Allahu Teala açık bir şekilde insanları adalet ve iyiliğe çağırıyor ve şöyle buyuruyor:" «إِنَّ اللّهَ یَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَ اْلإِحْسانِ ...»
" ﴾90﴿ Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı emreder;..."
Alîm Allah Şura suresinin 15'inci ayetinde açık bir şekilde peygamberine hitaben Ehli Kitap'a da adaletli davranmasını buyuruyor. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:"
« فَلِذلِکَ فَادْعُ وَ اسْتَقِمْ کَما أُمِرْتَ وَ لا تَتَّبِعْ أَهْواءَهُمْ وَ قُلْ آمَنْتُ بِما أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ کِتابٍ وَ أُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَیْنَکُمُ اللَّهُ رَبُّنا وَ رَبُّکُمْ لَنا أَعْمالُنا وَ لَکُمْ أَعْمالُکُمْ لا حُجَّةَ بَیْنَنا وَ بَیْنَکُمُ اللَّهُ یَجْمَعُ بَیْنَنا وَ إِلَیْهِ الْمَصیرُ»
" ﴾15﴿ İşte bunun için sen çağrına devam et ve emrolunduğun gibi doğru çizgini sürdür. Onların arzularına uyma ve şöyle de: "Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim ve bana aranızda âdil davranmam emredildi. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size. Sizinle bizim aramızda tartışmaya gerek yok. Allah hepimizi bir araya getirecektir. Dönüş ancak O’nadır."
Bu ayet iki açıdan net ve açık ifadeler içermektedir. İlk olarak Allah'ın adalete emretmesi ve diğeri de tüm insanların adaletin muhatabı olmasıdır. Çünkü bu ayette Ehli Kitap da muhatap alınmıştır. Böylece sırf Müslümanlar değil Ehli Kitap da İslami adaletten yararlanabilirler.
İnsanların canı ve kanı, İslam açısından büyük öneme sahip bir husus olmuştur. Genel olarak insanların hayatı, hangi gruba mensup olurlarsa olsunlar İslami hakimiyet tarafından korunmalıdır. Ancak Kuran-ı Kerim'in metnine göre belirlenen hususlar istisna sayılır. Nitekim Enam suresinin 151'inci ve İsra suresinin 33'üncü ayetinde insan öldürmek hususunda şöyle buyrulmuştur:" «وَ لا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتی حَرَّمَ اللّهُ إِلاّ بِالْحَقِّ»
" ﴾33﴿ Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın..."
El Mizan Fi Tefsir El Kuran kitabında Allame Tabatabai bu hususta bu ayetler hakkında şöyle buyurmuştur:" Belki de bu ayette nefis için belli bir şart belirlenmemiştir. Burada nefsin öldürülmesi kabahati tüm semavi dinlerde de görülmektedir. Bu genel bir hükümdür. Haram denilen kan ise kutsal şeriatimizin hayatının devamında bir sorun görmediği insan canıdır. İslam ile savaşanların da öldürülmeye mahkum oldukları unutulmamalıdır. Başkaları hangi gruba mensup olurlarsa olsunlar hayatları korumalı ve saygıdeğer sayılmalıdır. "
İslam'ın insanların hayatına ve canlarının korumasına verdiği önem Maide suresinin 32'inci ayetinde de açıkça görülmektedir. Bu çerçevede bu ayette şöyle buyrulmaktadır:" «مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَیْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسادٍ فِی اْلأَرْضِ فَکَأَنَّما قَتَلَ النّاسَ جَمیعًا»
﴾32﴿ "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. ...
Bu ayette bir insanın öldürülmesi tüm insanlığın öldürülmesi ile eşit tutulmuştur. Bu da İslam'ın insanların hayatına verdiği önemi gösteriyor. Sırf iki durumda İslami devlete insanların canına kıymasına müsaade edilmiştir. Biri kısas ve diğeri de yolsuzluk ile mücadele.
İmam Ali as ise adalete çok derin ve geniş çaplı bir bakışa sahip olmuştur. İmam Ali as açısından adalet, çekirdek ve baş husus, imanın özü ve iyiliklerin kaynağıdır. Bu yüzden İmam Ali as adaleti imanın terazisi adlandırıp müminin her zaman adaletli olduğunu söylerdi. İmam Ali as'a sorarlardı " adalet mi af mı daha üstün " İmam Ali as ise şöyle buyururdu:" Adalet her şeyi yerli yerine oturtur ancak af işleri çığırından çıkarır. Adalet herkes için yararlı olan bir yöntemdir. Ancak af özel bir gruba hastır. Bu yüzden adalet daha üstün ve daha erdemli ve şerefli bir husustur."
İmam Ali as adalet ve affı karşılaştırdığında adaleti tercih edip affın da övülen ve iyi bir özellikle olduğuna değinerek her yerde yararlı olmadığını her yerde baş vurulacak bir çare olmadığını belirtiyor. Nitekim af ve bağışlama kimi durumlarda toplumda adalet düzenini bile dengesizleştirebilir. Böyle bir af sonucu kimileri haksızlığa uğrayabilir. Ancak adalet böyle değildir. Her insanın gerçek hakkı ona verilip kimseye zulüm yapılmazsa insanlar da güvende olur. Bu yüzden siyaset, toplum, adli süreçler ve yargılamalar, hukuki meseleler ve benzeri alanlarda yani her alanda adalet eksen olarak belirlense ve hayata geçirilirse haklar yerli yerine oturur ve kimse dehşete düşmez, güvensizlik duymaz.
İmam Ali as Malik Eşter'e yazdığı mektubunda bu hususta ona şöyle buyurmaktadır:" Allah'ın sana fariza kıldığı her şeyi yerine getir, insaflı ol. Böyle yapmazsan zulüm yapmışsın demektir. Allah'ın kullarına zulüm yapan ise kulları karşısına almasının yanı sıra Allah'ı da karşısında görür. Allah hasmın olursa o zaman geçerliliğin sorgulanır. Allah da hep seninle savaşır. Sadece tövbe edip dönmek bunun çaresidir. Zulüm gibi hiçbir kötülük Allah'ın nimetini etkileyemez ve ilahi öfkeye neden olamaz. Çünkü Allah mazlumlar ve mağdurların duasını duyar ve zulmedenlerin pususuna yatar. "