Semavi sureler - 11
Maide, Kur'an-ı Kerim'in beşinci suresidir. Bu ad sureye, 112 ve 114. âyetlerde, Hz. İsa zamanında, gökten indirilmesi istenen bir sofradan bahsedildiği için verilmiştir.
Maide suresi gerçekte İslam peygamberine (sav) nazil olan son suredir ve bu yüzden ayetleri bazı İslamî kavramlar ve son dini programlar ve Allah resulünün (sav) halefi ve ümmetin önderliği ile ilgilidir. Surede ayrıca hristiyanların teslis inancı ve kıyamet günü ile ilgili konular da yer almaktadır.
Maide suresinin 120 ayeti vardır ve Allah resulünün (sav) rihletinden bir kaç ay önce nazil olmuştur.
Maide suresi Ahid ve Ukud olarak da adlandırılmıştır. Çünkü bu suredi ahde vefa meselesinin önemine işaret edilmiş ve şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz.
Böylece surenin ilk ayetinin başında müminlere geçmişte Allah ile akitlerini veya bu surede işaret edilenleri yerine getirmeleri buyrulmuştur.
Müfessirlere göre bu ayet tüm ilahi, insani ve her türlü siyasi, iktisadi, sosyal, ticari vesaire anlaşmaları kapsamakta ve gerçekte geniş kapsamlıdır. Nitekim ayet, müslümanların gayri müslimlerle yaptığı anlaşmaları de kapsıyor.
Ahde vefanın önemi konusunda İmam Ali'nin (sa), valisi Maliki Eşter'e yazdığı mektupta şöyle okumaktayız:
İlahi vacipler arasında dünya insanları arasında tüm anlaşmazlıklarına karşın hiç bir konuda ahde vefa meselesi kadar görüş birliği yoktur. Bu yüzden cahiliye döneminin putperestleri bile anlaşmalarına saygı duyardı, çünkü anlaşmayı bozmanı kötü sonuçlarının bilincindeydi.
Maide ayetleri ahde vefa ve anlaşmalara bağlı kalmanın ardından İslam'ın bazı hükümlerini beyan ediyor ki ilki de bazı hayvanların etinin helal olmasıyla ilgilidir.
İkinci ayette Allah resulüne (sav) nazil olan son hükümlerden bir kaç önemli hüküm yer alıyor ki hepsi veya çoğu Hac ve Kabe'yi ziyaret etmekle ilgilidir. Ayetin esas mesajı şu ki ilahi şiarları ihlal etmeyin ve hörmetleri kırmayın. Burada şiardan maksat, Hac merasimi ile ilgili yerine getirilmesi ameller olması gerekir ki müslümanların bu amellerin hörmetini korumaları şarttır. Gerçekte haram aylarının hörmetini korumak ve yine haram aylardan sayılan Hac ibadetinin zamanı ve ayrıca kurban kesilecek hayvanların hörmeti korumak gerekir. Öte yandan Allah rızasını kazanmak ve hatta ticaret amacıyla Kabe'ye ziyaret etmeye gelenler rahatsız edilmemelidir. Bu büyük ibadet sırasında Allah evini ziyarete gelenler koruma altında olmalı ve rahatça hareket edebilmelidir.
Ayette ihramdan çıktıktan sonra avlanmanın helal olduğu de beyan edilmiştir, çünkü ihrama giren kimseye avlanmak haramdır.
Maide suresinin üçüncü ayetinde 11 başlıktan oluşan bir dizi haram yiyeceklere işaret edilmiştir ki bunların arasında ölü hayvanın eti, domuz eti ve kanı gibi yiyecekler yer alır. Ayet daha sonra İslam tarihinde önemli ve kader belirleyici bir maceraya işaret ediyor. O günde Kur'an-ı Kerim taribi ile kafirler müslümanlara musallat olmaktan umudunu kesti ve İslam dini kemal erdi ve Allah'ın nimetleri müminlere tamamladı.
Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.
Ehli sünnet ve şii alimlerden bir çok rivayet o günden maksadın Kadiri Hum günü olduğuna işaret ediyor. O gün Allah resulü (sav) resmen Hz. Ali'yi (sa) halefi olarak ilan etti. o gün İslam dini nihai kemale erdiği ve kafirlerin hüsrana uğradığı gündü, çünkü kafirler İslam dini sadece peygamberine bağlı olduğunu ve rihlet etmesi ile İslam'ın sonu geleceğini zannediyordu, ancak resulüllah efendimiz (sav) halefini ilan ederek kafirleri hüsrana uğrattı.
İslam peygamberi (sav) son Hac ziyaretinden dönüşü sırasında Kadiri Hum adında bir mekanda binlerce hacıdan beklemelerini istedi ve onları çok önemli bir haber vereceğini buyurdu. Daha sonra İslam peygamberi (sav) Hz. Ali'nin (sa) elini kaldırdı ve ilim, takva, cesaret, adalet bakımından İslam peygamberinden sonra en üstün insan olan o hazreti kendisinden sonra İmam, vasi ve halefi olarak tanıttı.
Allah resulünün (sav) hutbesi henüz sona ermiş, kalabalık dağılmamışken vahiy meleği nazil olduğu ve bu ayeti okudu: Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım.
İslam peygamberi (sav) şöyle buyurdu: Allah büyüktür, dinini ve nimetini bize tamamlayan Allah büyüktür ve benim risaletim ve Ali'nin velayetinden hoşnut olmuştur.
Kadiri Hum hadisesinden sonra düşmanlar İslam'ın köklü ve kalıcı bir din olduğunu anladı. Bu ayetlerde yüce Allah insanları "Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım" şeklinde müjdeliyor ve bundan böyle insanların imamları ve seçkin önderleri izlemeleri ve onları örnek almaları gerektiğini buyuruyor.
Kur'an-ı Kerim açısından halkın üzerinde velayet makama aslında Allah'a mahsustur ve başkalarının velayeti ancak Allah tarafından onaylandığı takdirde geçerlidir.
Maide suresinin üzerinde durduğu konularda biri de, başta hristiyanlar olmak üzere bazı kitap ehli olan zümrenin fikri ve inanç sapkınlığıdır. Bu surenin 72. Ayetinden sonra hristiyanların Hz. İsa'yı ilah olarak görme inançları haktan sapma şeklinde eleştirilmiştir:
Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesîh'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh "Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur" demişti. Andolsun "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir.
Bu ayetler hristiyanların teslis olarak bilinen üç ilah inancını ve yine Hz. İsa'yı ilah saymalarını küfür olarak telakki etmiştir. Oysa Hz. İsa bizzat İsrailoğullarına şöyle demiştir: Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar. Hz. İsa ayrıca kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur, demiştir.
Maide suresinin 75. Ayeti bu konuya açıklık getirmek üzere şöyle buyuruyor:
Meryem oğlu Mesîh ancak bir resûldür. Ondan önce de (birçok) resûller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.
Bu ayet de bir kaç kısa cümlede Hz. İsa'nın ilah olmadığını belirterek şöyle diyor: İsal Allah'ın peygamberiydi ve ondan önce de peygamberler gönderildi. Üstelik Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem de başka insanlar gibiydi ve yemek yerdi ve bu yüzden mahluk olma itibarı ile diğer mahluklar gibiydi ve onlar da faniydi. Bu özellikleri taşıyan biri asla ebedi ve ilah olamaz. Yine herkesin bildiği üzere Hz. İsa annesi Meryem tarafından diğer insanlar gibi dünyaya geldi ve yetişti ve büyüdü. Acaba Allah'ın bir ananın karnında büyümesi ve yetişmek için anneye muhtaç olması söz konusu olabilir mi?
Maide suresinin 110. Ayetinden sonraki ayetler Hz. İsa'nın öyküsü ve yüce Allah'ın o hazrete ve ümmetine sunduğu nimetleri ve muhibetleri beyan ediyor ve örneğin beşikte konuşmaya başlamasına işaret ediyor.
Surenin 112 ila 115. Ayetleri ise semavi maideye temas ediyor ve 114. Ayette şöyle buyuruyor:
Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.
Surenin son ayetleri yüce Allah'ın Hz. İsa ile kıyamet günü hakkındaki diyaloğu yer alıyor:
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin. 015