Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed –saa - 4
Hz. Muhammed’in insane en bariz ve önemli armağanı, yaşamda Allah’ı eksen almak ve tevhide inanmaktır.
Tevhide inanmak, İslam ideolojinin ana erkanı ve temel taşlarındandır, fakat bu düşünce sadece insanın kişisel ve sosyal davranışlarında köklü bir değişiklik yaptığı zaman, asaletini gösterir. Allah’a inanmak insanın hüviyetini birleştirir ve parçalanmasını önler. Başka bir ifade ile Yegane Allah’a derin, bilinçli ve gerçek bir şekilde inanan, sadece O’nın irade ve bilge isteklerinin etkisinde kalır ve çeşitli tanrı ve mabudların irade ve isteklerinden uzaklaşır. Bir yolda ve bir hedefe doğru hareket ederler ve kendi varlıklarından tek bir kişilik oluştururlar. Hz. Yusuf’un –as- aydınlatıcı sözü de bu gerçeği açıkça beyan ediyor:Ayrı ayrı Rab'ler mi daha hayırlı yoksa Vahid (tek) olan, Kahhar (kahredici, hâkim ve gâlip) olan Allah mı? (Yusuf suresi 39.ayet)
Yaşamda ve dünyadaki tüm olayların O’nun güçlü iradesinde olan Yegane Allah’a inancın diğer etkisi, hedefsizlik ve tükenmişlikten kurtulmaktır. Yüce Allah’ın dünyayı hedefsiz yaratmadığına inan insan asla boşluk ve hedefsizlik uçurumuna düşmez. O her zaman şöyle mırıldanır: Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. (Al-ı İmran-191)
Yüce Allah’a inancın bir diğer önemli ve kişisel etkisi, ruhsal ve psikolojik huzurdur. Tüm insanların yaşamı, doğal olarak bir çok tehlike ve bunalım ile karşı karşıya. İnsan huzur bulmak için sürekli bir sığınak peşindedir. Kur'an Kerim Allah’tan başka tüm sığınakların bir örümcek ağına benzedğini belirterek, en ufak bir dokunuşla yıkıldığını belirtiyor. (Ankebut-41)
Fakat gerçek bir inançla Allah’a inananlar huzur limanına ulaşmak için güçlü ilahi kalesine dığınırlar. Bu kale en güçlü ve güvenilir sığınaktır. Yüce Allah Yunus suresinin 62.ayetinde şöyle buyuruyor: Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?
Umut, canlılık ve dinamizm ruhu, tevhidin bir diğer kişisel etkisidir. İnsan Yegane Allah’a inanış sayesinde, dünya ve insan yaratıılışının güdümlü olduğunu bilerek, servet, ehvet ve güç sembollerinin sultası altında yaşamaz ve kişiliğini dünyanın geçici çıkarlarına kurban etmez. O, sonsuz ilahi lutfün sayesinde aydın ve başarılar dolu bir geleceğe doğru haerket eder.kuran kerim bu bağlamda Nahl suresinin 97.ayetind eşöyle buyuruyor: Mü’min olan kadın ve erkekten kim salih (nefsini tezkiye ve tasfiye edici) amel işlerse, o taktirde ona mutlaka tayyib (temiz, helâl) bir hayat yaşatırız. Ve onları, mutlaka yapmış oldukları amellerin ecirlerinden (bedellerinden), daha ahseni (güzeli) ile mükâfatlandıracağız.
Yüce Allah’ın Yegane oluşuna inanmak, kişisel etkilerinin yanısıra, çeşitli sosyal alanlarda da hayat veren parlak sonuçları vardır. En seçkin sonuçlarından biri, tevhidi toplumun oluşturulmasıdır. Tüm tutumları ve iniş çıkışların temeli, Allah’ı eksen alarak gerçekleşen bir toplumda tüm eylem ve hareketler, gerçek ilahi düşüncelerle gerçekleşir.
Yüce Allah İslam peygamberi’nin –saa- davranışlarını, örnek göstererek En’am suresinin 162.ayetinde şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki; benim namazım, kurbanım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” de.
Tevhidi toplumda hakimiyet ve egemenlik Allah’a mahsustur. Gerçekleşmesi ise ilahi hedeflerden başka hedefi olmayan salih insanlara bırakılmıştır. Bu düzende sınıf ayırımı, zalimane ayırımlar ve insanların sömürülmesinden eser yok ve sosyal adalet tüm bireysel ve sosyal hareketler ve davranışların temelini oluşturur. Yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed –saa- bu ilkeye uymaya çok dikkat ederdi, öyle ki hatta ashabına eşit oranda bakardı, böylece onların kerametini eşit olarak korurdu.
Bir çok siyasi ve sosyal düzende çeşitli faaliyetlerde olan insanların çoğu, kendi ve yakınlarının çıkarlarını temin etmek, konularını korumaktır. Tabi ki bir çokları da seçim arenasında halkın çıkarlarını koruduklarını süslü sloganlarla koruduğunu iddia eder, fakat iktidara geldiklerinde her şeyi unutur ve var güçleri ile servet edinmeye çalışırlar. Fakat ilahi hedeflerin gerçekleşmesi için kıyam eden Nebilerin liderliğinde kurulan tevhidi düzen, dünyanın şatafatlarına aldanmıyorlar zira onlar kendi görevlerinde hiç bir maddi beklenti içinde değiller ve hedefleri sadece tevhidi hükümeti kurmaktır. Kur'an Kerim bir çok ayetinde bu gerçeğin tüm Enbiyalar hakkında geçerli olduğuna işaretle, Resul Ekrem’e En’am suresinin 90. Ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. ..” de.
Resul Ekrem –saa- bir diğer ayette hedefinin, Allah’larına ulaşmak ve İlahi doğru yolda yaşamak isteyenleri hidayet etme şeklinde açıklıyor. Genelde peygamberler, tevhid düzeninde yaşayan insanların düşünve temellerini sağlamlaştırmak ve onların şüpheler uçurumuna düşmelerini engellemek için görevlendirilmişler. Peygamberler hem teorik olarak tevhidi inançları işler ve hem pratikte gereken liderliği yaparlardı. Onların hedefi teorik ve pratik tevhid arasıdna çözülmeyen bir bağ kurmaktı. Bu yüzden resul ekrem –saa- Allah’a inanç temellerini güçlendirmek için hem teorik ve hem pratik boyutlara özen gösterirdi.
Resulullah –saa- teorik tevhid boyutunda insanlardan yaratılış dünyasında ve varlık sırları hakkında düşünmelerini isterken, yerde ve gökteki irili ufaklı olaylardaki düzene dikkat ederek insaların yüce Allah’ın varlığına itiraf etmelerini istiyordu. Sadece bir tek Allah’ın varlık alemini yönettiği, dünyadaki tüm olayların O’nun iradesi ve yok olmayan gücü sayesinde gerçekleştiği gerçeği inkar edilemez.
Muvahhidler, teori tevhid yolu ile Allah’a daha güçlü ve doğru imana ulaştıklarında pratikte ve eylemlerinde de bu inancı gerçekleştirmeleri gerekir. Kur'an Kerim bu hedefin gerçekleşmesi için İslam’ın yüce peygamberine tevbe suresinin 105.ayetinde şöyle buyuruyor: De ki: “(İstediğinizi) yapın. Allah ve O’nun Resûl’ü ve mü’minler sizin amellerinizi görecek. Gaybı (görünmeyeni) ve müşahade edileni (görüneni) bilene, döndürüleceksiniz. O zaman, sizin yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.”
Günümüze dünyada en modern iletişim araçları, insanın görünürdeki davrakışlarını rasat etme ve tanıma olanağı veriyor fakat onun ruhundaki gizli derinliklere sımza bile imkan vermiyor. Bu yüzden onların bir çok davranışları gerçekleşmediği müddetçe tahmin edilemez. Fakat tüm varlık dünyasının idaresi elinde olan yüce Allah, her yerde ve zamanda bizim davranışlarımızı gözetler, hiç bir eylem onsan gizli değildi ve bizim tüm düşüncelerimiz ve sebeplerine vakıftır. Bu konu, müvahhidlerin sorumluluğunu daha da ağırlaştırıyor, onlar tüm ihali emirleri eksiksizce gerçekleştirmeli. Kur'an Kerim Haşr suresinin 7.ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: ... Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o taktirde ondan vazgeçin...
İlahi emirler ve nahiylerin, bir insanın tüm bireysel ve toplumsal inanış, ibadet, ahlak, ekonomi, kültür vb alanları kapsadığını unutmamak gerekir ve Allah’ın Yegane oluşu ve tevhide inanan tüm alanlarda tüm faaliyetlerini ihlas içinde ve Allah rızası için yapmalı. İnsanlar ve tevhide inananların ayaklarının kaydığı yerlerden biri, güçlü yetkililer ve hükümdarlarla karşılaştıkları zamandır. Bir çok insan gerçek ve sonsuz ilahi gücü dikkate almadan, söz konusu hükümdarlara boyu eğiyor; ancak tevhid düşüncesinin onların ruh ve canlarında köklü değişiklik oluşturduğu kişiler hariç; bu durumda zalim hükümdarlara karşı boyun eğmezken, onlara karşı direnip, pratik tevhide, ayniyet kazandırıyorlar. Hz. Muhammed –saa- sahip olduğu eşsiz ve güçlü imanı sayesinde müslümanları teorik ve pratik boyutlardan tevhid ekseninde bir arada tuttu ve onlara azamet kazandırdı.009