Şubat 28, 2023 12:51 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti lideri Meral Akşener’in buluşması olumlu geçti

Milli gazete:

Naci Görür’den önemli uyarı: Yeni fay hatları olabilir!

Star:

Erdoğan: 1 yılda yıkılan şehirleri ayağa kaldırmayı hedefliyoruz

 Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mehmet Ali Güller, 27 Şubat tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "AKP kamuculuğu!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Cumhuriyet gazetesinde Murat Ağırel’in ortaya çıkardığı Kızılay’ın çadır skandalı, iktidarın kamuculuğu nasıl oligarklaşmanın aracı olarak kullandığını gösteriyor. Açalım:

Kızılay, meğer depremin üçüncü günü, AHBAP’a 46 milyon TL karşılığında 2 bin çadır satmış! Yine Kızılay, depremzedelere ilaç ulaştırmak isteyen Türk Eczacılar Birliği’ne de 800 bin TL’ye beş büyük çadır satmış!

 ...***

Skandal ortaya çıkınca Türkiye Kızılay Cemiyeti Başkanı Kerem Kınık bir açıklama yaptı ve AHBAP’a çadır satan “Kızılay Çadır”ın bir Kızılay iştiraki olduğunu, çadır üretip sattığını, AHBAP’a da “maliyetine” sattığını söyledi.

İki kere vahim:

Kızılay, kamudan bağış toplayarak çadır üretir ve ürettiği o çadırları afetlerde kamuya ulaştırır; kamudan bağış toplayarak ürettiği çadırı parayla satamaz. Çadırların deprem bölgesine hızla ulaştırılmasından daha öncelikli bir konu yoktur ve o hızı sağlamak üzere Kızılay elbette AHBAP gibi yardımlaşma örgütleriyle çalışabilir ama onlara çadır satamaz. Yani her ikisi de bağış toplayan bu yapılar birbiriyle işbirliği yapabilir ama ticaret yapamaz!

Kamu kurumları elbette çeşitli iştirakler kurarak ticaret yapabilir ama kuruluş felsefesi gereği Kızılay ticaret yapamaz! Depremle ortaya çıkan bu skandal, AKP’nin ne tür bir kamuculuk yaptığını çırılçıplak resmetmiştir. İktidar cephesinin “ideologları”, bir süredir, kamu ihalelerini bile kamuculuk diye pazarlamaktadır. Oysaki iktidar açısından kamu ihaleleri, gerçekte kamu kaynaklarının belli özel isimlere/gruplara transfer yolundan başka bir şey değildir. Kamu ihaleleri, AKP’nin 20 yılda 200 kez yasayı değiştirmesiyle bir kamuculuk faaliyeti olmaktan çıkmış, oligarklaşmanın bir yolu olmuştur. Beşli çeteler böyle doğmuştur.

AKP açısından kamuculuk da hatta devlet de “davanın” aracıdır. Kimi AKP yöneticilerinin 1999 depreminde devlet için söyledikleriyle 2023 depreminde devlet için söylediklerinin zıtlığına işaret ediyoruz. Evet, dün devlete karşı ne söyledilerse bugün tersini söylüyorlar. Çünkü dünkü devlet kendilerinin değil ama bugünkü devlet, önemli oranda ele geçirdikleri devlettir; o nedenle dünküne karşı bugünküne korumacıdırlar.

Deprem gibi büyük afetlerde “Devlet nerede!” feryatlarını “devlet düşmanlığı” diyerek bastırmaya çalışmaları da bu nedenledir.

Oysa dertleri devletçilik ve kamuculuk olsa “Devlet nerede” diye soranların -istisnalar hariç- devleti çare olarak görüyor olmalarından memnun olurlardı.

Ancak “kimsesizlerin kimsesi” olan Cumhuriyeti tasfiye ederken devleti de iyice mali sermaye sınıfının devleti haline dönüştürdüler. Kamu kurumlarını, AKP’nin oligarklarının zenginleşme araçları yaptılar.

O nedenle “Devlet nerede” sorusu haklı bir sorudur ve “Devlet aslında kimin devleti” sorusunun da yanıtını içermektedir.

Halk, “çadır satan devlet” değil, “çadıra muhtaç etmeyen devlet” aramaktadır!

...***

Mehmet Kara 27 Şubat tarihli Yeniasya gazetesinde, " Siyaset ısınıyor"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Bir yandan depremin enkazları kaldırılmaya, yaralar sarılmaya çalışırken siyaset de ısınıyor. AKP kurucusu Bülent Arınç’ın depremin üzerinden birkaç gün geçmişken yaptığı seçimlerin ertelenmesi gerektiği hakkındaki açıklamaları ne kamuoyunda ne de siyasette itibar görmedi.   Anayasaya göre zaten olmayacak bir şeydi ama en son Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden de ayrılan Arınç birkaç gün konuşulmuş oldu. “Acaba gerçek amacı bu muydu?” diye de insanın aklına gelmiyor değil. Her neyse… Millet İttifakı Deprem gündemli özel toplantısının ardından Perşembe günü “rutin toplantı”sını yapacak. SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ev sahipliğinde yapılacak toplantıda artık bir şeyin ete kemiğe bürünmesi bekleniyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:  

 

...***

28 Şubat 2022’de ilk toplantısını yapan Millet İttifakı bugün kadar “Anayasa Değişiklik Önerisi” ve “Ortak Politikalar Mutabakat Metnini “açıkladı. Bu toplantıda İttifak’ın cumhurbaşkanı adayının kesinleşmesi beklenmese de masada bazı isimler üzerinde durulabileceğini söylemek de yanlış olmaz. 

Diğer taraftan deprem öncesinde seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını söyleyen Cumhur İttifakı’nın bu düşüncesi devam ediyorsa 10 Mart’ta kararını açıklaması gerekiyor.  

Son günlerde yaşadıklarımız bu seçimde de kampanyaların üslupsuz konuşmaların, hakarete ve küfre varan tartışmaların gölgesinde yürütüleceğini gösteriyor. setçiler artık buna bir son vermeli. Millete yansıdığının farkında değiller mi? Allah muhafaza daha kötüsü olmadan siyasetçiler seçim meydanlarında hakaretle değil projelerle rekabet edildiği bir iklimi tesis etmeleri gerekiyor.

Seçimler yaklaşırken medya üzerindeki baskının artacağına dair işaretler geliyor. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yapılan yayınları değerlendirmek için toplanan RTÜK; üç televizyona program durdurma ve para cezaları verdi.  

Canlı yayınlarda söylenen sözlerin birçoğuna katılmak mümkün değil. Haddi aşan sözler var ama bu sözler için programı tamamen yayından kaldırma ya da kanalın yayını durdurma gerekir mi? Bunun tartışılması gerekiyor.  

Meclis’te CHP kontenjanından seçilen RTÜK üyesi İlhan Taşçı, “Tüm bu cezalar deprem sonrası yorum ve haberlere dayandırıldı. Haber yapmanın suç ama halka alenen küfretmenin ‘özgürlük’ sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz” derken “Çadır övgüsü” haberi yapanlara bir ceza verilmediğini söylüyor. 

Taşçı’nın bahsettiği konu yandaş bir televizyon kanalında çadıra girilip, “Toplam 25 metrekare olan bir çadıra antreden içeri giriyorsunuz. Bir oda ve arkasında kileri bile var” diye neşe içinde haber yapılıyor… 

Yine bir başkası büyük bir geminin fotoğrafının altına “Hiçbir devlet vatandaşına bu imkânı veremez. Depremzedeler kruvaziyer gemide ağırlandı” yazarak odalardan görüntüler paylaşıyor. 

Henüz çadır bulamayan depremzedeler meydanda iken “algı oluşturmak” adına yapılan bu tür haber ve yorumlara artık ne diyeceğimizi bilemez olduk. 

...***

Ali Ünal Emiroğlu 27 Şubat tarihli Yenimesaj gazetesinde, " Seçim ertelenebilir mi?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Deprem nedeniyle seçimlerin ertelenebileceği iddiası kafa karışıklığına yol açsa da kimsenin kuşkusu olmasın, seçimlerin zamanında yapılmasına engel bir durum söz konusu değildir. Seçimlerin ertelenmesinin tek koşulu savaş halidir. Bu da tek başına ertelemeyi gerektirmez. Savaş, seçimlerin yapılmasını imkânsız kılacaksa Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) erteleme kararı verir."diyen yazar, yazısınıjn devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Erteleme kararını Meclis verir. Gerçi Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın seçim tarihini Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) belirleyeceğini ifade etmişse de bu açıklama anayasa hükümlerine ters düşmektedir. Zira YSK seçim tarihini belirleme yetkisine sahip değildir. Bu kurum seçimlerin usulüne uygun yapılmasını sağlamakla görevli ve yükümlüdür (Anayasa, madde:79). 

"Seçimlerin geriye bırakılması ve ara seçimler" başlığını taşıyan Anayasa'nın 78. Maddesi hükmüne göre: "savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Milet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.

Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir."

Daha önceki anayasalarımızda da seçimlerin ertelenmesiyle ilgili düzenlemeler vardı; 

1921 Anayasası 

"Madde 5- (…) yeni intihabat icrasına imkân görülmediği takdirde içtima devresinin yalnız bir sene temdidi caizdir (…)" 

1924 Anayasası

"Madde13/III-Yeni intihabatın icrasına imkân görülmediği takdirde içtima devresinin bir sene temdidi caizdir."  

1961 Anayasası 

"TBMM seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri 

Madde 74- Savaş sebebi ile yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, seçimler kanunla bir yıl geriye bırakılabilir." 

Günümüzde ve geçmişte anayasal düzenlemeler bu iken yaşadığımız deprem nedeni ile seçimlerin ertelenmesi algısının kaynağı siyasi rant beklentisinden öteye geçemez.

YSK'nın seçimi erteleme kararı veremeyeceğini belirtmiştik. Nitekim; seçimlerin ertelenip ertelenmeyeceği tartışmasına ilişkin YSK'dan emsal niteliğinde karar geldi. Elâzığ 2. İlçe Seçim Kurulu'nun Güneykent Mahallesi muhtarlık seçiminin deprem nedeniyle ertelenip ertelenmeyeceğine yönelik soru karşısında "belirlenen tarihte seçimin yapılması gerektiği" kararı verilmiştir. 

Elâzığ depremiyle ilgili verilen karar emsal niteliğinde olup, son yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremler için de geçerli olması, uygulamanın buna göre yapılması gerekir. Hukuksuz demokrasi olmaz.