Türkiye'den köşe yazarları
Star: Erdoğan: 2. ve 3. nükleer santrallerimiz için en kısa sürede harekete geçeceğiz
Karar:
Benzinde indirim
Yeniasya:
Söz yeniden milletin olacak
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
…***
Taha Akyol 28 Nisan tarihli Karar gazetesinde, “İstismar”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“AK Parti iktidarının ilk on yılı reformlarla ve ekonomik gelişmeyle şekillenmişti; son on yılı, özellikle de CB sisteminde iki istismarla şekillendi: Biri kamu kaynaklarının siyaset ve seçim için istismarı, öbürü din ve hamaset istismarı… Bu iki dönemin hayatımızdaki etkisi, fert başına milli gelirimizin 2013 yılında 12.500 dolara çıkması ama CB sisteminde 8 bin dolara kadar düşerek nihayet 2022 yılında 10 bin dolar olabilmesidir!”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Kamu yönetimi ve kurumlar öylesine liyakatten uzaklaştı ve popülist politikalar öylesine yapılaştı ki, Erdoğan 2028 yılı için ancak 16 bin dolar vaad edebiliyor!
Halbuki Kemal Derviş’ten devraldığı reformlar döneminde Erdoğan 2023 yılı için 25 bin dolar gelir vaad edebiliyordu… İşte 2023 yılındayız, bunun yarısının bile altıdayız!
Bu çapta bir başarısızlık örneği pek azdır.
İktidarlar gelirler, giderler… Ben toplumuzda hamaset ve istismarın etkisinin azalıp modern iktisat zihniyetinin çok acı derslerle de olsa gelişmesini daha önemli sayarım… “Bir musibet bin nasihat” meselesi…
Erdoğan 2014’ten itibaren Merkez Bankası’na “laf dinletmek” için ağır baskılar uyguladı, “vatanı satmak”la bile suçladı! (27 Şubat 2015)
Babacan ve Şimşek Merkez Bankası’nı savundular, yetmedi... Nihayet CB Sisteminde 3. Sayılı Kararname ile Merkez Bankası’nın bağımsızlığını sıfırladı. Ve işte seçim için şişirilen bütçeler dış açık, kullanılmayan havaalanları, bol keseden “müjde” yağmurları… Popülist harcamalar... Bunun için Merkez Bankası, son on yıl ortalamasının iki katı para bastı, emisyon hacmi bir yılda 2.5 katı arttı!.. Dolar piyasada 21 lira!.. Açılıp saçılan “müjdeler” seçimlerden sonra yeni fiyat artışlarıyla karşımıza dikilecek. Kamu kaynaklarının istismarı dediğim bu!
Bütün bu tecrübelerden şunu da milletçe öğrenmeliyiz: Modern devlet kurallar ve kurumlar devletidir; krallar, padişahlar, şahlar, şefler, reisler devleti değil…
Cumhurbaşkanı Erdoğan Sultanahmet Camii’nin avlusunda parti propagandası yaptı! Tarihimizde hiç böylesi görülmemişti…
“Krizden çıkışın anahtarı İslam ekonomisidir” diye konuşmuştu. (14 Haziran 2020)
Bin dört yüz yıllık İslam tarihinde hiç böylesi duyulmamıştı… Liste çok uzun.
Adalet Bakanı, ülkemizde adaleti tahrip eden en önemli meselelerden biri olan “hakimlere coğrafi teminat” yokluğunu ağzına alabilir mi?! Ülkemizin hukuk devleti sıralamasında kendisinin de büyük katkılarıyla 111. sıraya düştüğünü söyleyebilir mi?!
Dünyadaki iktisadi payımız 1980 seviyesine düştü; bu yüzden.
Halbuki gelişmiş ülke olmanın tek yolu sorunlara çözüm arayışında ilim zihniyeti, değerler sahasında özgürlük ve bir arada yaşama kültürüdür.
…***
Latif Salihoğlu 28 Nisan tarihli Yeniasya gazetesinde, “Hükûmetin kalbi sancılanıyor”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Siyaset, bürokrasi, yönetim itibariyle, Ankara merkezdir. Hükûmet de merkezin kalbi mesabesindedir. Tam yüz yıldır, durum böyle. İstanbul’un birçok yönden birinci olması, bu realiteyi değiştirmez. İstanbul, Bizans ve Osmanlı’nın kalbi ve başkenti idi. Hâlen de, dünyanın en gözde şehirlerinden biridir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Ankara, sadece hükûmet ve Meclis itibariyle değil, hemen bütün resmî kurum ve kuruluşlarıyla birlikte hem merkez konumunda, hem de merkezin kalbi durumundadır. Bu durum tesbitinden sonra, şimdi asıl konuya giriyoruz.
Merkezin kalbinde, uzun süredir ciddî bir rahatsızlık var. Evet, hastalık derecesinde ortada ciddi bir rahatsızlık var ki, bundan bütün bünyenin, yani ülkenin tamamı bir şekilde etkileniyor.
Evet, merkez sayılan kalpte bir sıkıntı varsa şayet, bu sıkıntı kısa zamanda bedenin tamamına sirayet etmeye başlar. Doğru ve sıhhatli bir teşhis koyabilmek için, bundan yüz küsûr sene evvelki manzaraya bakmakta fayda var. Merkezdeki hastalık, ne yazık ki hâlâ geçmiş, düzelmiş değil. Zira, o vakit olduğu gibi bugün de ortada açıklık, şeffaflık görünmüyor. Milletin-seçmenin iradesine saygı ve itimat gösterilmiyor. Oy kullananların en yarısı “vatan hainliği” ile eşdeğer görülen isnatlarla itham edilmeye çalışılıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, devlet işlerinin de mühim bir kısmı, hâlâ perde altında ve kapalı kapılar arkasında yürütülmeye çalışılıyor. Bu da kalbin, dolayısıyla bünyedeki rahatsızlığın devamına sebebiyet veriyor.
Hülâsa: Yüz küsûr yıldır düşe-kalka giden demokrasi çabasının sonunda, kalbin merkezindeki hastalığın doğru teşhis edilmesini ve ardından yine doğru ve sağlıklı şekilde tedâvisinin yapılmasını temenni ederek noktalıyoruz.
…***
Murat Çabas 28 Nisan tarihli Yenimesaj gazetesinde, “Seçmen aç, yoksul ve borç batağında”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kala ülkemizi 5 yıl yönetecek olan siyasi iradeyi seçerken seçmen mutlaka ekonomi penceresinden bakmalıdır. Takım tutar gibi parti tutmayı bir kenara koyup, içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi sorunları çözebilecek bir cumhurbaşkanı ve hükümet seçmeliyiz. En azından bunun arayışında olmalıyız.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Vatandaşların geliri, harcamalarına nispetle daha az arttığı için, diğer ifadeyle maaşları maruz kaldıkları gerçek enflasyon karşısında eridiği için her şey pahalı gelmektedir.
Ülkemiz yabancılar için ucuzluk cennetiyken, Türkler için ateş pahası, yaşanmaz bir hal almıştır.
Dilerseniz güncel ekonomik verilerle vatandaşlarımızın durumunu aktaralım.
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu'nun (BDDK) Mart sonu verilerine göre, vatandaşların bankalara olan borcu 1 trilyon 896 milyar liraya yükseldi.
Borçların 1 trilyon 310 milyar lirası bireysel krediler (ihtiyaç, konut, taşıt), 585 milyar lirası da kredi kartı borç bakiyelerinden kaynaklanıyor.
Sadece yılbaşından Mart sonuna borç artışı 322 milyar TL oldu.
Borçlardaki bu astronomik artış, vatandaşların gelirlerinin yeterli olmadığını çok net bir şekilde gösteriyor.
Vatandaşların borçları artarken, borçlarını zamanında ödeyemeyip 'icralık' olanların sayısında da ciddi bir artış yaşanıyor.
Bu yılın ilk iki ayında 141 bin 802 kişi bireysel kredi borcunu, 115 bin 485 kişi de kredi kartı borcunu ödeyemediği için toplamda 257 bin 287 vatandaşımız bankalar tarafından icra takibine alındı.
Bankalar tarafından önceki 5 yıllık dönemde icraya verildikleri halde borçları devam edenlerin sayısı 3 milyon 865 bin 446 kişiye yükseldi.
Gördüğünüz gibi sayısı, 21 milyonu aşan icra dosyasının 4 milyona yakını vatandaşların banka borçlarından kaynaklandı.
Ülkemizde ürün ve hizmetlerin kendi vatandaşlarımıza pahalı, yabancıya ucuz olmasının en büyük nedenlerinden birisi de şüphesiz paramızın devalüe olması, yani değer kaybetmesi…
Bu konuda Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı, Halkbank ve Ziraat Bankası eski müdürü Prof. Dr. Şenol Babuşçu'nun yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekici:
* "Ocak 2009'da 1 dolar, 1.53 liraya eşitti. En büyük banknot olan 200 TL ile 131 dolar alınıyordu. Bugün 1 dolar, 20 TL tekabül ediyor. 200 TL ile 10 dolar alınabiliyor."
* "Başka bir örnek vermek gerekirse Ocak 2009'da 1 litre motorin 2.37 liraydı. 200 TL ile 84 litre motorin alınıyordu. Bugün 1 litre motorin 22 TL'dir. 200 TL ile 9 litre motorin ancak anılıyor."
* "Uluslararası kabuller, en büyük kupürlü banknotun emisyon içindeki payı yüzde 50'yi geçtiği takdirde daha büyük bir banknot çıkarılması gerektiğini gösteriyor. Şu an itibariyle en büyük banknot olan 200 TL'nin emisyon içindeki payı yüzde 59'u geçmiştir."
* "Diğer bir kabul ise en büyük 2 banknotun emisyon içindeki payının yüzde 90'ı geçtiği takdirde daha yüksek kupürlü bir banknotun çıkarılması gerektiğidir. Ülkemizde şu an itibariyle en büyük 2 banknot olan 200 ve 100'lük kupürlerin emisyon içindeki payı yüzde 92'dir."
* "Sonuç olarak seçimden sonra 3 ay içinde Merkez Bankası seçilen hükümetin önüne 500 TL'lik banknotun ve madeni 5 liranın çalışmasını koyup, çıkarılmasını istenilecektir. 2024 yılı içinde ise 1000 TL'lik banknot ve 10 TL'lik madeni paranın piyasa çıkarılması da bir gereklilik olarak ortaya çıkacaktır."