Türkiye'den köşe yazarları
Aydınlık: Balistik füzede üst lige çıkıyoruz
Karar:
Kılıçdaroğlu: Artık üçüncü sınıf bir demokrasi olmak istemiyoruz
Star:
Erdoğan'dan Batı medyasındaki manşetlere tepki: Millî iradeye parmak sallanmasına izin vermeyeceğiz
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
…***
Latif Salihoğlu 5 Mayıs tarihli Yeniasya gazetesinde, “Son kez “tek adam” yazısı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Şu “tek adam” siyaseti, adım adım vesayete, en nihâyet esarete doğru sürükleyip götürür. Esasen, başka türlü bir beklenti içinde olmak, kendi kendini oyalamak, belki de aldatmak anlamına gelir. Zira, tek adamcılığın hâkim olduğu yerde, şu tarz gelişmeler bir cihette kaçınılmaz şekilde zuhûr eder:“Tek adam”ın etrafını tetikçiler, alkışçılar, yağcılar, yaranmacılar, müdahaneciler, menfaatperestler, menfaati için zillete tenezzül edenler kuşatır.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
2. Gazeteler ve gazeteciler, birbiriyle adeta yaranma yarışına girer. Hemen her gün tek adamın resmini, mesajını manşete-sürmanşete taşır. Kiralık, satılık kalemler borsaya düşer. Münafıklık tavan yapar. Kabalık, yılışıklık, yüzsüzlük... en çok rağbet edilen iş ve meslekler haline gelir.
3. Televizyon kanallarında, “tek adam”ı haber yapmak, onunla ilgili haberleri ilk sıralara taşımak, normal yayın akışını bile keserek onun konuşmalarını canlı yayınlarla kitlelere ulaştırma çabası, en önemli yayıncılık hizmeti haline gelir.
4. Seviyesiz, niteliksiz, karaktersiz şahıslar, temayüz etmiş kimseleri dışlamaya koyulur; mümkünse onları “tek adam” ile karşı karşıya getirip diskalifiye etmeye çalışır. Tâ, etrafta kendisine rakip olacak kimseler kalmasın; tek adam da onlara muhtaç, yahut mecbur hale gelsin.
5. “Tek adamcılık” siyasetinin hâkim olduğu yerde, düşünce tembelliği meydan alır. İdrak daralır. Ufuklar kararır. Muhakeme gücü zaafa uğrar. İlerisi görünmez hale gelir.
Dünden miras kalan bir “adam-matik” kafa var ki, aslında hâlâ değişmiş değil. Yani “demokratik” hale gelebilmiş değil. Bu kafa, zamanın “tek adam”ına yağ çekmek, onun siyasetine alkış tutmakla meşgul.
Tek adama dayalı siyasetin hâkimiyeti devam ettiği sürece, iş başına gelenler de aynı tornadan geçmeye, aynı işlevi görmeye mecbur, hatta mahkûm olur. Aksi halde, hangi makamda olursa olsun, çekip gitmek durumunda kalırlar. Ya kendileri giderler, ya da azledilerek gönderilirler. Giden kişinin yerine ise, “tek adam”a övgü düzen, ona sadâkat göstermekten ayrılmayacağını deklâre eden, diğer yaranmacılarla giriştiği yarışı önde götüren kiş gelir.
Ne var ki, insan izzet ve haysiyeti ile bağdaşmayan bu vaziyet, zamanla bir kısır döngüye dönüşür ve gitgide adileşerek değerini kaybeder.
Bu hâle düçâr olmamak içindir ki, İslâmiyette “şûrâ”ya uymak emredilmiş ve tabana dayalı bir “meşveret sistemi” esas alınmış.
Şahs-ı vâhid, yani tek adam yerine “meşveret ve şûrâ”ya istinad eden hizmetler, faaliyetler, müşterek düşüncenin eseri olup prensipler manzumesi üzerinden yürütülmeye çalışılır.
Zamanın geçmesi ve hadiselerin değişmesiyle birlikte tek adamcılık metodunun yanlışlığı, sakatlığı da ortaya çıkar. Bu metotla gidenler, fikren iflâs etmekten, dahası tarih ve nesiller önünde mahcup duruma düşmekten kurtulamazlar.
…***
Yusuf Ziya Cömert 5 Mayıs tarihli Karar gazetesinde, “Ekonomi bilmeyenlere kaldı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Ak Parti’nin iktidarı süresince memlekete önemli hizmetler yaptığı doğrudur. Yollar, köprüler, tüneller, hastaneler, sağlık reformu, savunma sanayiindeki atılımlar…Hukuk? Başlangıçta iyi adımlar atıldı. Benim en çok önemsediğim işkencenin kaldırılması. Sonra, bilhassa son yıllarda adımlar yavaşladı. Bazı konularda bir adım, iki adım geri gidildi.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Mevzuata az yansımış olabilir bu geri adımlar. Ama uygulamalara yansıdı. Yargı politik yönü olan davalarda kendisini iktidara uyarladı.
Eğitim çok kurcalandı ama ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir yönteme ve bir kaliteye ulaşılamadı.
Üniversite sayısı çok artı. Bütün seviyelerde nüfus artışına paralel olarak öğrenci sayısı da arttı.
Fakat süte su katar gibi. Eğitim sulandırıldı. Nicelik, niteliğe galip geldi.
Kültürdeki zafiyet zaten itiraf ediliyor. Tuhaf bir şekilde idare güçlendikçe kültür geriliyor.
Demokrasi? Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmesi demokrasi açısından bir ileri adım gibi gösterilebilir mi?
Göstermeye çalışanlar var. Ama onlar bile inanmıyor ki yarım ağızla söylüyorlar. Dilimizde ‘kendine Müslüman’ diye bir tabir var ya… Bu da ‘kendine demokrasi.’
Ekonomi?
Başlangıçta ekonomide doğru adımlar atıldı.
Milli gelir artıyordu. Enflasyon yoka yakındı. Türk lirası değerliydi.
Ama eksikti. Savunma sanayii dışında teknoloji alanlarında verimli, katma değeri yüksek yatırımlar yapılmadı. İktidar, zaman geçtikçe ustalaşacağına acemileşti. Hele cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra.
Aklı başında, ekonomiden, piyasadan anlayan, hangi finansal ya da iktisadi adımın hangi sonuçları doğuracağından haberi olan işin ehli idareciler tasfiye edildi.
Tek örnek eski ekonomi bakanı Lütfi Elvan değil. Eski Merkez Bankası başkanı Naci Ağbal da değil.
Doğru, bu iki idareci görevden alınınca dövizin zıplayacağını iktisadın ‘i’sinden haberi olmayanlar bile söylüyordu.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan inanmadı. Görevden aldı idarecileri.
Döviz zıpladı.
…***
Serhat Latifoğlu 5 Mayıs tarihli Aydınlık gazetesinde, “Yabancı yatırımcı sorunu yok mandacı sorunu var”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“14 Mayıs 2023 seçimi Batı medyası tarafından 1950’lerden beri Türkiye’de gerçekleşen en önemli seçimlerden birisi olarak nitelendiriliyor. 14 Mayıs seçimi sadece siyasi açıdan değil ekonomik anlamda bakıldığında Türkiye için büyük önem arz ediyor. Bu seçimde Türk ekonomisinin yeniden IMF rotasına mı gireceği yoksa son 5-6 yıllık süreçte izlenen bağımsız ekonomi çizgisinde devam mı edeceğine karar verilecek.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Hükümet, bağımsız ekonomi politikalarını devam ettireceğine dair açıklamalar yaptı. 7’li Masa'nın ekonomi ile ilgili programı ise farklı ve tutarsız açıklamalardan ibaret. Yapılan açıklamaların toplamına baktığımızda 7’li Masa'nın IMF’nin kapısını çalacağı ve neoliberal ekonomi politikaları izleyeceği anlaşılıyor. 7'li Masa'nın ekonomi ile ilgili en çok dikkat çeken açıklaması Kemal Kılıçdaroğlu’nun 300 milyar dolar getireceğini iddia etmesi oldu. Bu vaadin ne kadar gerçekçi olabileceğini anlamak için Türk ekonomisinin yabancı yatırımcılar ile ilgili durumuna göz atalım.
1980 sonrası başlayan neoliberal ekonomi politikaları sürecinde Türk ekonomisine yapılan doğrudan yatırımları iki ayrı döneme ayırabiliriz. İlk dönem yani 1980-2002 arası; neoliberal IMF reçetelerinin uygulandığı ve kamu ekonomisinin çökertildiği dönemdir. Bu süreçte Türkiye sadece 15 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye çekebilmiştir. Dışa açılmanın başladığı ve hemen hemen tüm piyasaların serbestleştirildiği bu dönem Türkiye tarihinin en istikrarsız dönemlerinden birisidir. Son yıllarda Türk ekonomisi hakkında sistematik dezenformasyon yapan bazı mandacı ekonomistler Türk ekonomisini 2001 krizine sürükleyen ekonomi bürokrasisinin içinde yönetimde yer almışlardır. Bugün mangalda kül bırakmayan mandacılar o dönemde doğrudan yabancı sermaye getirmekte çok başarısız oldular.
2003-2021 dönemini ayrıca değerlendirmek gerekir. Bu dönemin ilk 10 yılı neoliberal politikaları devam ettirilmekle birlikte bağımsız ekonominin altyapısı için önemli adımlar atıldı. Milli savunma sanayinin kurulması ve desteklenmesi, milli enerji politikasının belirlenmesi, ARGE’ya ayrılan bütçelerin artırılması, imalat sanayinin güçlendirilmesi, ihracata dayalı büyüme modelinin altyapısının oluşturulması, teknolojik altyapı için hazırlanan destek ve ekosistemin oluşturulması gibi adımlar atıldı. Bununla birlikte yabancı yatırımcıların yatırım yapabilmesini sağlamak için uluslararası muhasebe sisteminden tutun verilerin uluslararası standartlarda tutulmasına kadar yatırım ikliminin dünya standartlarına taşınması desteklendi.
Bu dönemde 251 milyar dolar doğrudan yatırım gerçekleşti. Yatırımların yaklaşık 200 milyar dolara yakın kısmı Ali Babacan’ın ekonomi bakanlığını devretmesinden sonra 2008-2021 yılları arasında oldu. Bu dönemde ortalama yıllık 14 milyar dolar yatırım geldi. 2003-2021 yılları arasında gerçekleşen doğrudan yatırımların yüzde 31.6’sı finans, yüzde 24.2’si imalat sanayi, yüzde 10.6’sı enerji, yüzde 8.8’i bilgi teknolojileri, yüzde 8.4’ü perakende ve toptan ticaret, yüzde 4.7’si lojistik, yüzde 3.2’si inşaat sektörüne yöneldi.