Mayıs 31, 2023 07:30 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Yeniasya: 'Durum daha da kötüye gidecek'

Milli gazete:

AKP yöneticisinden bürokratlara tehdit!

Yenimesaj:

TÜİK, 'ücretsiz doğalgazı' da sepete koydu

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

…***

Faruk Çakır, 30 Mayıs tarihli Yeniasya gazetesinde, "Seçim biter, geçim başlar"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Gerek seçimlere iştirak, gerekse neticeleri bakımından ülkemiz incelenmeyi hak eden bir konumdadır. 1950 öncesi bir yana bırakılacak olursa; “gizli oy, açık tasnif”in geçerli olduğu çok partili siyasi hayat boyunca her seçim sonucu kimilerine göre şaşırtıcı, kimilerine göre de ibret verisi olmuştur."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Tabii ki seçim süreçlerinde en çok dikkat edilmesi gereken konu, adayların ‘adil şekilde yarışması’na imkan tanınmasıdır. Eğer adaylar arasında adil bir yarış imkanı yoksa, o seçimden ‘adil bir netice’ çıkması kolay olmaz. Yarışın adil olmasına hem bütün adaylar hem de bütün partiler ve vatandaşlar da dikkat etmeli. “Sistem ve yarış adil değil, ama benim adayımın işine yarıyor. O halde ben bu adaletsizliğe destek olayım” diyen kim olursa olsun yanlış yapan ve Türkiye’nin demokrasi tarihine gölge düşürmüş olur.

Seçimler öncesinde yapılan yanlışlardan biri de, farklı siyasi partilere mensup ‘dost’ların; sohbet ve tartışmalarda birbirlerini kırıcı tavırlar takınmalarıdır. Acaba geride bıraktığımız seçimin bu yöndeki ‘yaraları’nı kim ve ne zaman sarabilecektir? İnsanların faklı siyasi tercihlere sahip olması tabiidir. Bu noktada yapılması gereken, bu durumu “eşyanın tabiatı gereği” olarak görmek ve doğruları hatırlatmakla beraber ısrarcı ve kırıcı olmamaktır. Neredeyse oylar verildikten sonra dahi bazı insanları eşini dostunu ‘ikna’ya çalışması, bunun için küsmesi ya da ‘kavga’ etmesi doğru olabilir mi?

Seçimler de çok mühimdir, ama esas mesele ‘geçim’dir. Elbette ‘geçim’den maksat; sadece maaş, para, ekonomik durum gibi ‘geçinebilme’ anlaşılmamalı. Esas ‘geçim’ cemiyetin bir, beraber ve kaynaşmış bir şekilde hayat sürdürebilmesidir. Hani, ‘toplu vurdukça yürekler/ onu top sindiremez’ diye tarif edilen birlik ve beraberlik hali var ya... İşte sahip olmamız ve ulaşmak istediğimiz ‘geçim hali’ öyle bir hal olmalı.

Dostların, komşuların, farklı siyasi görüşlere sahip kişilerin ‘bir ve beraber’ olabildikleri bir “geçim hali”ne ulaşmak gerekir. Bu da en başta siyasi parti idarecilerinin ‘dil’lerine hakim olmasıyla mümkün olur. 

En üst seviyeden yayılan ‘kırıcı ve yaralayıcı dil’ en aşağıya kadar sirayet ediyor ve neredeyse kapı komşu olanlar sırf siyasi sebeple birbiriyle konuşmaz, birbirini dinlemez hale geliyor. Böyle bir cemiyet velev ki ekonomik olarak zengin olsa; o cemiyette yürekler bir ve beraber olabilir mi?

Seçim bitmiş ve ortak noktalara sahip çıkılması gereken bir ‘geçim dönemi’ başlamıştır. Daha iyi “geçim dönemleri”ne ulaşmak temennisiyle...

…***

İbrahim Kahveci 30 Mayıs tarihli Karar gazetesinde, " Ekonomi artık herkesin meselesi"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Hoca’nın komşusuna borcu varmış ve bu borçtan dolayı uyuyamıyormuş. Eşi bundan çok rahatsız olup komşunun kapısını çalıp “biz bu borcu ödeyemeyeceğiz” demiş. Eve dönüp Hoca’ya demiş ki “Şimdi o uyuyamasın.”Bu ülke bizi yetiştirdi. Bize bedava eğitim gibi müthiş bir kamu hizmeti sundu. Devamında bilgi birikimimiz için farklı imkanlar sağladı. Ve bu havuzda yetişip alanımızda bir birikime ulaştık."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Bu ülkeye ve millete bir borcumuz vardı: Gördüğümüz, bildiğimiz doğruları söylemek ve sorunlara dikkat çekmek bir bakıma kamu borcumuzdu... Bu sayede daha müreffeh bir ülke ve toplumun oluşmasına katkıda bulunmak daha iyi olmaz mıydı?

Bizler, yani benim gibi bu ülkenin yetiştirdiği çok değerli iktisatçılar bu görevi hakkı ile yerine getirdi.

Herkes elinden gelen uyarıyı ve doğruları söylemeye çalıştı. Daha iyi imkanlar varken daha fakir bir toplum olmamak için bu ülkenin iktisatçıları bilgi ve tecrübelerini paylaştı.

Fakat toplum “tencere, yani geçim derdi” konusunda daha az duyarlı hale geldi. Hatta bugün yaşadığı sıkıntıları yeterince fazla dikkate almadığı gibi yarın yaşaması muhtemel sorunları da nerede ise hiç dikkate almadı.

Bu durum anormal bir şey değil tabii. Ülke siyasetinin “güvenlikçi eksende” yerleşmiş olması, iktisadi durumu geri plana itti.

Ve şimdi... Yeniden aynı yönetime onay verildi.

Şu anda kimin yerinde olmak istemezdim diye sorsanız tek kelime ile “Erdoğan’ın” derim. İşi o kadar zor o kadar zor ki... Ülkemizin mevcut ekonomi politikasına dayalı olarak müthiş derecede dövize ihtiyacı var.

Ve bu dövizi piyasa şartları içerisinde temin edemiyoruz.

Son 1 yıldır Erdoğan şahsi ilişkiler ağında Rusya, BAE ve S. Arabistan üzerinden bu ihtiyacı karşıladı. Ama ya devamı... Bekleyip göreceğiz... Bizler ülkemiz için bildiğimiz doğruları yazmak zorundayız. Bu bir kamusal görevdir... Bu görevi sürdürmeye devam edeceğiz. Ama artık bizim uyku sorunumuz olmayacak... Çünkü üzerimize düşen kamu görevini ve ahlaki ilkelerimizi yerine getirmeye çalıştık ve bu yolda tüm gayretimizi gösterdik.

Toplumun tercihleri hepimizin başının üstündedir. Bizler artık uyarmak yerine sadece söyler geçeriz. Tablo bize bunu gösteriyor.

Evlatlarımız, torunlarımız bu ülkede... Herkesin refahı için düşünmek ve doğruları not düşmek zorundayız ama sınır artık daha geride kalır. Mesela artık açlık sınırı, fakirlik ve yoksulluk gibi mikro konular çok ilgimizi çekmeyecek. Enflasyon-hayat pahalılığı-zamlar vs daha geri planda kalacaktır. Çünkü toplumun tercihlerine saygı duymak zorundayız. Dikkate alınmayan gelişmeleri bizlerin de fazla dikkate almaması gerekir diye düşünüyorum.

…***

Orhan Bursalı 30 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " ‘Boş tencere’ye karşı vaatler neden karşılık bulmadı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Ekonomik büyük çöküşe rağmen iktidarın seçimi kazanmasını, muhalefetin başarısızlığına bağlamak en kolay yoldur. Şüphesiz bu da önemlidir. Şüphesiz muhalefetin, liderinin kurduğu kampanyanın etkililiği de sorgulanmalıdır. Benim üzerinde bu açıdan durduğum en önemli nokta, iktidarın kurduğu kampanyanın ana motiflerinin seçmen üzerinde etkisinin hesaplanamamasıdır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Çok dile getirilen konu, muhalefete ve tabii ki Kılıçdaroğlu’na “Erdoğan ile uğraşma projelerini açıkla, umut ver, nasıl bir Türkiye kuracaksınız, bunu anlat, boş ver Erdoğan’ı” gibi, muhalefette ve kanaat önderlerinde egemen olan görüştür.

Neden karşılık bulmadı?

Bu yapıldı, “Sana Söz” ana sloganı altında. Evet bir dizi gerçekleştirilebilir projeler ve vaatler sunuldu. Bu da yetmedi, deprem evlerinin devlet tarafından parasız yapılıp sahiplerine teslim edileceği gibi, makul gerekçeleri de izah edilerek depremzedelere vaatler yapıldı. Memurlara, asgari ücretlere yapılacak zamların sözü verildi. Olmadı maçların şifresiz TRT’den yayımlanacağı bile duyuruldu.

Gördüğümüz kadar bunların etkisi sıfır ya da çok az oldu. Bu açılardan bakıldığında bir muhalefetin yapabileceği ülke geleceği ve yurttaşların daha refah içinde yaşıyabilmeleri için öneriler karşılık bulmadı. Boş tencere çalmanın da bir karşılığı olmadı sanki. Nedenini araştırmak tamamen şimdinin işidir. CHP ve diğer partiler sahaya çıkmalı, tabii anket şirketleri de görevlendirilerek halk içinde bu proje ve vaatlerin neden karşılığının bulunmadığı araştırılmalı.

Bilgi eksikliği veya yoksunluğu, sonraki projelerin kampanyaların da hayallere asılı kalmasına neden olur. Bu açıdan bakıldığında ekonomi her şeydir tezinin çöküşünü ilan edebilirsiniz. Ama o kadar da değil. İktidar, milleti aylarca süründürdükten sonra, seçim ayarlı zamlarla, bütçeyi ve Hazine’yi tamamen boşaltma pahasına, kesenin ağzını açtı. Emekliler, asgari ücret, temmuzda zam vaatleri, EYT’liler sorununun çözümü, ailelere yardım paketleri, deprem evleri için temel atmalar, büyük çöküşe karşı önlemleri devreye soktu.

Ayrıca tüm kaynakları zorlayarak, belki de sıfırlayarak demeliyiz, ekonomik hayatı kısmen canlı tutan politikalarda ısrar etti ve işsizliğin katlanmasını önledi. Bunları yapmasaydı, ekonomik çöküş, Recep Bey’i götürürdü. Ama bunu bilecek kadar da deneyim sahibi artık.

Fakat yine de ekonomi her şey değildir. Ekonominin tamamen belirleyici olması için bir rasyonel seçmen kitlesi gerekir.

 

Etiketler