Haziran 17, 2023 10:40 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Milyonlarca emekli bekliyordu: Maaş ve ikramiyelerde tarih belli oldu

Yeniasya:

Deprem bölgesinde faturaları devlet ödesin

Yeniçağ:

Emekli aylıkları ödeme tarihi belli oldu

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

…***

Ahmet Taşgetiren 16 Haziran tarihli Karar gazetesinde, “Cumhurbaşkanı’nın faiz sıkıntısı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Şöyle bir soruyla girelim yazıya: Acaba sayın Cumhurbaşkanı “Faiz sebep enflasyon netice” derken, gerçekten faizi düşürdükçe enflasyonun da düşeceğine, dövizin kontrol edilebilir seviyede kalacağına ve cari açığın azalacağına inanıyor muydu? İkinci soru da tabiatıyla şu olacak:Gelinen noktada “Ben burada aynıyım” derken, faizi yükselteceğine kesin gözüyle bakılan yeni ekonomi kadrosunu neden getirmiş olabilir?”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Sayın Cumhurbaşkanı’nın sıkıntılı bir durumun varlığını gördüğü açık. Azerbaycan dönüşü uçakta söylediği “Tabii bazı arkadaşlar, ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin” cümlesi o “algı sıkıntısı”nı ifade ediyor. Belli ki Cumhurbaşkanı böyle bir algının oluşmasını istemiyor. Bunu bir “yanılgı” olarak niteliyor. Sonra da “Ben burada aynıyım” ifadesini kullanıyor. Müphem bir ifade. Çok net değil. O da bir tercih olmalı. Burada “Nass var nass” cümlesini de kurması ya da “Faiz sebep enflasyon sonuç”u yeniden hatırlatması beklenebilirdi. Onları ifade etmemesi de bir tercih.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bazı arkadaşlar” diye ifade ettiği topluluk kimdir? “Ne oldu faiz hassasiyetine?” diye soracak olan her çevreden çok insanın bulunacağı muhakkak. “Nass duyarlılığı” olanlar sorabilir, “Nassa karşı olanlar” olabilir. “Faiz sebep enflasyon sonuç” politikasını ısrarla sürdürerek faizin de enflasyonun da döviz kurlarının da kontrol edilemez hale gelmiş olmasından dolayı boğulan toplum kesimleri olabilir. “Bu noktaya gelecektik neden saplanıp kaldık oralara ve neden o bedelleri ödedik?” sorularının sorulması haksız mı?

Bundan sonra “Ama…”lı ifade geliyor. Çünkü bir tasarruf var. Bakan değiştirilmiş, Merkez Bankası Başkanı değiştirilmiş. Mehmet Şimşek (MŞ) ve Hafize Gaye Erkan (HGE)’ın neden getirildiğini dünya - âlem biliyor. Zaten de dünya – âlem bilsin diye o isimler tercih edilmiş. Dünya – âlemin işin faiz politikasında düğümlendiğini bildiği de bir gerçek. Rakamlar uçuşuyor, yüzde 25, 30, 40’lı rakamlar. Diyor ki sayın Cumhurbaşkanı:

“Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankasıyla beraber atmasını kabullendik…” sonra “hayırlı olsun’ dedik” ve sonra “bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik.”

“Kabullendik” yani. Bir süreç yaşanmış belli ki… “Böyle olursa böyle olur” gibi bir ikna süreci. Sonunda Şimşek’in operasyonu kabullenilmiş. “Ben aynıyım” ile “kabullenilen” çerçeve aynı değil belli ki.

Farklılaşma saklı duruyor. Bu durumda Mehmet Şimşek de diken üstünde mi duruyor olmalı? Acaba Gaye hanımın getirilebilmesi için görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK’nın başına getirilmesi bir “Cumhurbaşkanı ihtiyatı, rezervi” gibi mi okunmalı? “Kabullenme”nin içinde biraz “zorakilik” de saklı. Zorakiliğin Tayyip Erdoğan’ın en sevmediği, en zor kabulleneceği bir şey olduğu da bilinir.

Acaba “çaresizlik” o boyutta mı sorusu elbet sorulacaktır. Çaresizlik, evet. Tıkanma, evet. Belli ki “Laf dinleyecek değil, laf dinletecek” bir Merkez Bankası Başkanı getirildi.

Toplumun bir kesimi, seçimde ekonomi politikalar dahil her şeyi onayladığı için, bugün garip bir ruh hali yaşıyor olabilir. “Bir bildiği var” geleneği imdadımıza yetişir böyle durumlarda bizim. Toplumun bir başka kesimi ise “Duvara toslamaktan kurtulalım da nasıl olursa olsun” psikolojisini yaşıyor. Ne yapsın millet!

Sayın Cumhurbaşkanı yukarda alıntıladığımız sözleri söylemekle epeyce rahatlamış olmalıdır. Çünkü bir izah gerekiyordu, “Ne idik ne olduk?” sorusunun cevabı noktasında… “Yanılmışız, milletimiz hakkını helal etsin” de denebilirdi. Onu da severdik millet olarak…

…***

Cevher İlhan 16 Haziran tarihli Yeniasya gazetesinde, “Yeni “demokratikleşme stratejisi””başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Gerçek şu ki 14-28 Mayıs seçimleriyle iş bitmemiş; milletin yarısının oyunun alınmasıyla demokratikleşme irâdesinde önemli bir merhale alınmıştır. Bu bakımdan “millet ittifakı” partilerinin bir an önce değerlendirme süreçlerini neticelendirip yeni siyasi tabloya göre “demokratikleşme yol haritası”nı yenilemeleri, “yeni siyasi strateji”yi belirlemeleri; Türkiye’nin temel meselelerine, gerçek gündemine eğilmeleri, “cumhur ittifakı”nın değirmenine su taşıyan akıbetsiz tartışmaları bir tarafa bırakmaları icâb ediyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

…***

“Tek kişilik ucûbe rejim” perdesinde dayatılan keyfi ve kural tanımaz otoriterliğe karşı uzlaşarak birlik içinde demokratik siyasetin alanını güçlendirme kararlılığıyla demokratik hukuk devletini hâkim kılmayı amaçlayan “güçlendirilmiş parlamenter sistem”i inşa irâdesinin millete mal edilmesi;

Bu kapsamda “etkin ve katılımcı yasamayı; istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir yürütmeyi, bağımsız ve tarafsız bir yargıyı ve yürütmede kuvvetler ayrılığının tesis edileceği demokratik, özgürlükçü ve âdil sistem”i esas alan “Anayasa değişikliği önerisi” taahhüdünün takipçisi olunması;

Hukukun üstünlüğünden kamu yönetimine, yolsuzluklarla mücadeleden şeffaflık ve denetime, ekonomide finans ve istihdamdan bilim, girişimcilik ve dijital dönüşüme, sektörel politikalardan eğitime, dış politikadan savunmaya, güvenlikten göç sorununa dokuz ana başlık, yetmiş beş alt başlıkta iki bin üç yüzden fazla hedef ve projenin ortaya konulduğu “ortak politikalar mutâbakatı”nın millete anlatılıp yeniden deklâre edilmesi gerekiyor. 

…***

Esfender Korkmaz 16 Haziran tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Yaşam kalitemiz düştü”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Ekonomide yarını düşünmekten, ilerisini göremiyoruz. Türkiye’nin yapısal sorunlarını ve halkın refahını tartışamıyoruz. Aslında ekonomik istikrarın amacı halkın refahını artırmaktır. Ama bugün halkın refahı hem ekonomik açıdan hem de yaşam imkânları açısından sürekli geriliyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Legatum Enstitüsü her yıl aşağıdaki kriterlere göre ülkelerde yaşam kalitesini ölçen bir endeks hazırlıyor. Bu endeks sıralamasında aşağıdaki kriterler esas alınıyor.

1. Sağlık: Ortalama yaşam süresi...

2. Aile Hayatı: Boşanma oranları...

3. Toplumsal Yaşam: Sivil toplum kuruluşlarına katılım, sosyal organizasyonlar...

4. Ekonomik durum: Kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla göz önüne alınmıştır.

5. Yönetim ve güvenlik: Yolsuzluk indeksi...

6. İklim ve coğrafya

7. İş güvenliği: İşsizlik oranları...

8. Siyasi Özgürlükler

9. Cinsiyet eşitliği

10. Kişisel psikolojik mutluluk.

Türkiye bu endekste yer alan 167 ülke içinde 2011 yılında 66. sırada iken, aradan geçen on yılda dramatik bir şekilde 27 sıra kaybetti ve 2021 yılında 93. sıraya geriledi. Türkiye, dünyanın en refah içinde yaşanan ülkeleri sıralamasında Botsvana, Sri Lanka ve Kırgızistan'ın da gerisine düştü.

Dünya Ekonomik Forumu her yıl küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi yayınlıyor. Türkiye bu endekste sona yakın yer alıyor. Söz gelimi 2021 yılında 156 ülke içinde Türkiye 133. sırada yer aldı. (Yüzde 85.)

En düşük ev fiyatı 3 milyona çıktı. 20 bin lira aylık alan bir çalışanın ev alma hayali kurması bile artık yasak demektir. Çünkü yine maaşının yarısını verse, faizi ile birlikte 35 sene taksit ödemesi gerekiyor. Elbette ömrü yeterse.

Yaşam tarzımıza müdahale arttı.

Bütün dünya yaz-kış saati uyguluyor. Siyasi iktidar yaz saati uygulamaya devam ediyor. Kışın çocuklar karanlıkta okula gidiyor. Herkes rahatsız. Dahası kışın Londra ile saat farkı üçe çıkıyor. Borsa ve finansal işlemlerde zaman uyumsuzluğu nedeni ile sorun yaşıyoruz.

Kamu sosyal tesislerinde alkol yasağı getirdiler. Havuzlar açılmıyor. Tesisler boş. Hepsi zarar ediyor. Kamu çalışanlarının geliri özel eğlence alanlarına gitmeye de yetmiyor. Hem tesisler zarar ediyor, hem de kamu çalışanları stres atamıyor. Verimlilik düşüyor.

 

Etiketler