Türkiye'den köşe yazarları
Karar: Sebze, meyve, et... Etiketlerde gıda krizi alarmı
Yeniasya:
Dünya Bankası'ndan deprem bölgesine 1 milyar dolarlık finansman
Milli gazete:
Yüzde 25 yaş sınırı da kira sorununu çözemedi
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
…***
İbrahim Kahveci 30 Haziran tarihli Karar gazetesinde, “Önce verdiklerini alacaklar sonra enflasyonla mücadele”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek henüz ekonomi programını açıklamadı. Yine yeni Merkez Bankası Başkanı da faizleri piyasa beklentilerinin altında artırdı ve ardından arka kapı satışını durdurduğu yetmezmiş gibi piyasada doğrudan alıma geçerek kurların hızla yükselmesine zemin hazırladı. Bütün bu yapılanlar günübirlik adımlar mı yoksa uzun vadeli planlı bir program mı hayata geçirildi?”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Henüz bilinmemesine rağmen işaretler çok önemli bir sürecin başladığını gösteriyor. Buna göre ilk aşamada emekli-memur ve asgari ücrette seçim nedeniyle verilenler yüksek enflasyonla geri alınacak ve ardından enflasyonla mücadele başlayacak.
Ekonomide yeni yönetim belli olmasına rağmen henüz nasıl bir yol haritası izleneceğine dair bir program kamuoyuna açıklanmadı. Oysa seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Mehmet Şimşek ile görüşmeler yapmış ve Şimşek’in AK Parti’nin ekonomi programına katkılar verdiğini açıklamıştı. Yani Mehmet Şimşek’in seçim sonrası ekonominin başına getirileceği güçlü ihtimaldi ve gerçekleşti. Ama henüz Mehmet Şimşek’ten seçimlerin üzerinden 1 ay geçmesine rağmen bir program gelmedi. Herkesin beklentisi gerçek programın Eylül ayında Orta Vadeli Program şeklinde açıklanacağı yönünde... İyi ama o güne kadar ekonomi rotasız şekilde mi yönetilecek?
Hiç sanmıyoruz.
Seçimlerden hemen sonra Merkez Bankası Başkanı değişimine de gidilerek Şahap Kavcıoğlu yerine Hafize Gaye Erkan atanmıştı. Yeni Merkez bankası Başkanı yönetiminde Nass... politikasından dönüleceği ve faizlerin artırılacağı da kesinleşmiş gibiydi. Fakat faizlerin ilk aşamada nereye kadar artırılacağı bilinmiyordu. Enflasyonun ve mevduat faizlerinin yüzde 40 seviyelerine geldiği yerde faizlerin de ilk aşamada yüzde 25’lere çekileceği bekleniyordu. Fakat sürpriz şekilde Merkez Bankası faizleri yüzde 15’e çekerek beklentilerin oldukça altında bir faiz artışına gitti. Piyasalarda ise Merkez Bankası’nın bu hamlesine bir anlam verilemedi. Ve sonrasında zaten yükseliş içinde olan kurlar daha da yükseldi.
İkinci tur seçimlere TL karşısında 19,70 liradan işlem gören dolar nihayetinde bir ay içerisinde yüzde 30’u aşan yükselişle 26,0 liranın üzerine çıktı. Herkesin sorduğu soru aynıydı: Merkez Bankası enflasyonla mücadelede neden elini beklentilerin çok altında bir faiz artışı ile çekimser tuttu?
Sonra gelen veriler işi daha da karmaşıklaştırdı. Merkez Bankası’nın arka kapı satışlarını kapattığı anlaşıldı. Yani 2019’dan beri kurları dengede tutmak için ülkenin bütün döviz rezervini arka kapıdan satan Merkez Bankası bu politikasını bitirmişti. Hatta burada bir ayrıntı daha dikkat çekiyor: Eskiden Merkez Bankası ihracatçılardan döviz almazdı. Oysa şimdi ihracatçıların dövizlerinin en az yüzde 40’ını Merkez Bankası alıyor. Yani piyasaya ve dolaylı olarak ithalatçılara kalan döviz çok ama çok daha sınırlı oluyor. Merkez Bankası ihracatçıların dövizini aldığı gibi piyasadan doğrudan da döviz alımına geçtiği anlaşıldı.
İşin özetini söyleyelim: Merkez Bankası faizi çok düşük oranda artırarak adeta kurlarda yükselişe zemin hazırladı. Hatta yetmedi ihracatçılardan gelen dövizden piyasaya vermezken ek olarak piyasadan döviz alımına da geçti.
O zaman soru şu: Yeni ekonomi yönetimi kurlarda yükselişi neden istiyor ve neden destekliyor?
…***
Recep Erçin 30 Haziran tarihli Aydınlık gazetesinde, “İstilacıların faturası 100 milyar dolar”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“İklim krizinin ekonomiye faturası tahmin edilenlerin çok ötesinde olabilir. Değişen ekosistem tarım, hayvancılık ve doğal yaşam üzerinden bugüne kadar hesaplananlardan çok daha ağır maliyetler çıkarma potansiyeline sahip. Yakın zamanda konuya ilişkin Frankfurter Allgemeine Zeitung'da (FAZ) “istilacı türler” üzerine bir habere denk geldim.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Konuyu İklim Masası'ndan arkadaşım Selin Uğurtaş'a da aktardım. Konuyu araştırdı ve ortaya önemli bulgular çıktı. İklim Masası, “İstilacı türlerin Avrupa Birliği'ne (AB) ekonomik maliyetinin 2040’ta 148 milyar dolara ulaşacağını” öngören bir çalışmayı basına duyurdu. Buna göre, yazarları arasında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Serhan Tarkan’ın da bulunduğu yeni bir makale, istilacı türlerin Avrupa Birliği’ne ekonomik maliyetinin hesaplanandan yüzde 501 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Bu maliyet 2040’ta 148.2 milyar dolara ulaşacak. Çalışmaya göre, istilacı türlerin gözlemlenen maliyeti 28 milyar dolar seviyesindeyken, önümüzdeki yıllarda hem bu türlerin popülasyonlarının hem de sebep olacakları zararın katlanarak artacağı öngörülüyor.
Doğal olarak bulunmadıkları bölgelere ulaşıp buralarda ekolojik, çevresel ya da ekonomik zarara neden olan istilacı türler, küresel biyoçeşitlilik kaybının da önde gelen sebepleri arasında yer alıyor. Ülkemizde son dönemde adını sıkça duyduğumuz balon balığı, aslan balığı, göçmen denizanası, bazı köpekbalığı çeşitleri vd. en bilindik örnekler. Elbette bir de adı çok fazla bilinmeyenler var.
İklim değişikliği bu zararlı türlerin yayılışını kolaylaştırıyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’ne (IUCN) göre istilacı türler, ekstrem hava olayları nedeniyle yeni bölgelere taşınabiliyor. Üstelik iklim değişikliği, bu habitatların istilalara olan direncini de zayıflatabiliyor.
…***
Özdemir İnce 30 Haziran tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Öküzün altında buzağı yok”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Medyascope’tan Ferit Aslan’a konuşan Galip Ensarioğlu, seçim öncesinde iktidarın İmralı’ya heyet gönderdiği iddiasıyla ilgili soru üzerine, “Devlet, sürekli Öcalan’la görüşüyor. Öcalan çözüme katkı sunmak istediği zaman; Öcalan Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne, bu silahlı şiddetin son bulması için eğer bir katkı sunmak istiyorsa ve buna devlet de inanıyorsa bu tür görüşmeleri sürdürür” yanıtını vermiş.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
“Ancak bugün itibarıyla bunun koşullarını ortadan kaldıran bizatihi HDP’nin kendisidir, Kandil’in kendisidir” diyen Ensarioğlu, “Yani Öcalan’ı tecride mahkûm eden devlet değil, Öcalan’ı tecride mahkûm eden bizatihi Kandil’dir, bizatihi HDP’nin kendisidir.” ifadelerini kullanmış.
Bu konuşmayı basından öğreninceye kadar AKP iktidarının İmralı mahkûmu Abdullah Öcalan’la görüştüğünü bilmiyordum. Ensarioğlu yalan söylüyorsa iktidar talimat verir ve yargı bunun hesabını sorar. Böyle bir şey olmadığına göre demek ki Galip Ensarioğlu doğru söylüyor. Yargı tarafından mahkûm edilmiş bir terör örgütü reisi ile hükümet neden görüşsün? Bunu iki taraf, görüşen hükümet (devlet değil hükümet) ve görüşülen (devlet yargısının mahkûm ettiği Öcalan) bilir. Ancak kurgulu bir tahmin yapılabilir. Gözaltına alınan Merdan Yanardağ da bunu yapıyor. Yediden yetmişe bütün muhalefeti terörist olmakla, Kılıçdaroğlu’nu Kandil’den malumat ve talimat almakla suçlayan Saray iktidarı neden İmralı mahkûmu ile görüşmekte, görüşmenin konusu ne? Af karşılığı olarak PKK’nin silah bırakması mı? Açık söyleyeyim hükümetin büyük bir bedel karşılığı olarak af getirmesini aklı başında, yurdunun esenliğini isteyen herkes onaylar.
Galip Ensarioğlu’nun konuşmasından yola çıkarak Saray hükümeti-İmralı görüşmesini etik (ahlak felsefesi) bağlamında ele alan TELE1’in yayın yönetmeni Merdan Yanardağ, “Dört Soru Dört Cevap” programında “Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin hukukta hiçbir yeri yoktur. Kaldırılması lazım. Ailesi ve avukatı ile bile görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi? Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan, neredeyse cezaevinde filozof oldu, okumaktan başka bir şey yapmıyor. Siyaseti doğru okuyan, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir” dedi. “Dedi” diyorum çünkü programı izledim ve dediklerini kulaklarımla duydum.
Kör ve sağır olmayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da 26 Haziran 2023 Pazartesi günü öğleden sonra, Merdan Yanardağ’ı “Bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan hakkında açıklamaları nedeniyle ‘suçu ve suçluyu övme’ ve ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlarından” dolayı resen soruşturma başlatıp gözaltına aldırdı.
Filmin bu sahnesini çekim yapılırken izledik. Polisler TELE1’in kapısına dayandığı sırada Merdan Yanardağ özel bir programda konuşma yapmakta ve malum çevrelerin kurduğu tuzağı anlatmaktaydı. Bir ara susup kapıda polislerin kendisiyle görüşmek istediğini söyledi aşağı indi ve gözaltına alındı. Aradan yarım saat falan geçtikten sonra, büyük bir olasılıkla komşu işyerlerinden birinin telefonla kaydettiği gözaltı sahnesini de izledik.