Temmuz 04, 2023 10:02 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Milli gazete: ENAG açıkladı: Yıllık enflasyon yüzde 100'ü geçti!

Karar:

Merkez Bankası Başkanı'ndan bankacılara talimat: Rezervlerden döviz satışına son

Aydınlık:

Benzine büyük zam

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mehmet Kara 3 Temmuz tarihli Yeniasya gazetesinde, "Gençleri bekleyen büyük tehlike"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Gün geçmiyor ki yüzlerce güvenlik görevlisinin katılımıyla uyuşturucu operasyonu yapılmasın. Aramalarda tonlarca uyuşturucu, yüzlerce uyuşturucu satıcısı yakalanıyor. Uyuşturucu baronları Türkiye’de cirit atıyor.Bu da bize özellikle gençlerimizin ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu gösteriyor. Pandemi, depremler ve seçim gündemi bir büyük tehlikeyi gözlerden kaçırıyor. Açıklanan raporlara göre, Türkiye’de her geçen gün daha vahim ve ürkütücü hâle gelen bu sosyal yara Türkiye’deki uyuşturucu kullanımının her geçen gün daha da arttığını gösteriyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Özellikle son zamanlarda kullanımı giderek artan sentetik uyuşturucuların ilk kullanımı dahi ölüme yol açtığı gözleniyor. Sentetik uyuşturucuların fiyatının ucuzluğu ve kolay ulaşabilir olması dolayısıyla tehlike her geçen gün katlanarak büyüyor. 

Seçimden önce Türk Demokrasi Vakfı Başkanı ve DP İzmir Milletvekili Salih Uzun konuya dikkat çekerken, seçimden sonra işbaşına gelecek yeni hükümetin en öncelikli gündeminin uyuşturucu kullanımı ve ticareti ile mücadele eylem plânı olması gerektiğini söyleyerek büyük tehlikeye dikkat çekmişti.  

Sorunu en üst alarm seviyesinde bir konu olarak değerlendiren Uzun, uyuşturucunun sadece gençlerimizin geleceklerini karartmakla kalmadığını, kirli parasıyla ekonomiyi de kararttığını ve hukuk düzenini enfekte ettiğini söylemişti. 

BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu 2022 raporu Türkiye’deki uyuşturucu ticareti ve kullanımının katlanarak arttığını gösterdi. Normalde ilaç etken maddesi olan “diazepam”ın uyuşturucu formunda kullanımının arttığı ülkeler arasında, yüzde 100 artış oranıyla Türkiye 6. sırada yer aldı. 

Rapora göre Türkiye; sadece kullanım oranlarında değil, ticaret rotalarında da başrolde. Koronavirüs salgını sonrası Türkiye’de ele geçirilen eroin miktarının rekor düzeyde arttığı açıklanan raporda, salgın nedeniyle 2020 yılında Türkiye’de 13,4 ton eroin ele geçirilirken, 2021 yılında bu miktar 22,2 tonu aştığı vurgulanmıştı. 

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü daha önce açıkladığı verilerde Türkiye’de son yirmi yılda nüfusun %26 artarken buna karşılık suç oranının ise %400’lük artış gösterdiğini ortaya koymuştu. Bu suçlardan uyuşturucu, hırsızlık ve adam öldürmedeki artış ise %600… Tehlikenin büyüklüğü ortada. Anlaşılan mücadele kararlı yapılmamış ki, bu oranlar daha da arttı.

...***

Yusuf Ziya Cömert 3 Temmuz tarihli Karar gazetesinde, " Temiz siyasete ihtiyaç var mı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

"2002 seçimleri yaklaşıyor. Ak Parti kurulmuş ve toplumdan büyük alaka görüyor. Saadet Partisi pek ümitli değil, seçimde nasıl davranacağını kendi içinde tartışıyor. Aralarında seçime Dehap’la ittifak yaparak girmeyi düşünenler de var. DEHAP malum, bugünkü HDP’nin o günkü şekli. Bir istişare toplantısı yaptılar. Yanlış hatırlamıyorsam Yıldız Parkı’ndaki köşklerden birinde. Şimdi unuttum hangi gazetecilerin katıldığını. Ama kalabalık değildik. İki elin parmakları kadar yoktuk. Bir tek arkadaşım Mustafa Karaalioğlu’nu hatırlıyorum."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Türk siyasetinin en faziletli isimlerinden Recai Kutan oradaydı. O zaman Saadet’in İstanbul il başkanı şu anda Meclis Başkanı olan Numan Kurtulmuş da vardı.

Söz sırası bana geldiğinde partinin bu seçimde başarılı olmayabileceğini ama mevcudiyetini sürdürmesi, dükkânı açık tutması gerektiğini söylemiştim.

Ak Parti’de zamanla, bir seçim, iki seçim sonra bir dejenerasyon olabilirdi. O gün geldiğinde Milli Selamet Partisi’nin ilk sloganlarından “Önce Ahlak ve Maneviyat” sözünü kafasında bir karışıklık, bir pürüz olmadan dile getirebilecek bir siyasete ihtiyaç duyulabileceğini söyledim.

Sorulmamasına rağmen DEHAP’la ittifak konusuna da değindim.

Refah Partisi’nin MHP ve IDP ile ittifak yaparak seçim barajını aştığını ancak MHP ile yaptığı ittifak sebebiyle Kürtler’in oyunu kaybettiğini hatırlattım.

Saadet bu seçimde Dehap’la ittifak yaparsa bu defa da Türklerin oyunu kaybedebilir dedim.

Öngörülerimden birisi gerçekleşti. ‘Dejenerasyon’ dediğim şey oldu.

Bugün, iktidarın yolsuzluk yapmadığını hemen hemen hiç kimse söylemiyor. Söyleyen olsa da kimse inanmıyor.

İkincisinde yanıldım.

Benim zannımın aksine, o gün bu gündür Türkiye’de, “Önce Ahlak ve Maneviyat” sözünü kafasında bir karışıklık olmadan dile getirebilecek bir siyasete ihtiyaç duyulmadı.

Meğer hepimiz ‘dejenerasyon’u bekliyormuşuz. Dejenerasyonu sahiplendik, savunduk, sevdik.

Bizim kıdemli ‘İslamcı’larımız bile sorun etmedi.

‘Dejenerasyon’ kavramı neleri içeriyorsa, hepsi kimliğimizin bir parçası haline geldi.

Hepimizi aşıladılar zahir! Arasıra ‘Yolsuzluğa karşı sürü bağışıklığı’ tabirini kullanırım. Bağışık oldu bizim eski ‘önce ahlak ve maneviyat’çılarımız. Yaparken de maruz kalırken de etkilenmiyorlar. Etkilenmek bir tarafa çoğu kez dini içerikli argümanlarla müdafaaya çalışıyorlar.

...***

Servet Avcı 3 Temmuz tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Yerel seçimlerde kimlere oy vermeliyiz?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Şehirlerindeki sığınmacılarla ilgili devlet ve milletin geleceği adına kaygı taşıyan, görüşleri bilinen ve tedbir önerenlere… Daha önce kamu görevi yapmışsa, bu görev süresince kendisinin, yakınlarının ve çalışma arkadaşlarının mal varlığında kayda değer artış olmayanlara…"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Kul ve yetim hakkını kürsülerden vicdanlarına indirebilenlere, adaletle hükmedeceği konusunda şüphe taşımayanlara, dili başka eli başka olmayanlara… Malî anlamda şeffaflığı tam hâkim kılacaklara, ihalelerde davetiye usulünü hayati ihtiyaçlar dışında ortadan kaldıracaklara…

İşe eleman alırken veya işten eleman çıkarırken, akrabaya, hemşeriye, partiliye, avantaya değil, sadece liyakate ve ihtiyaca önem vereceklere… Personelin rızkıyla oynamayacaklara… Asla ve asla -gizli veya açık- bankamatik çalıştırmayacaklara… PKK ve onun siyasî uzantılarına prim vermeyeceklere…

Belediye imkânlarını sadece halka hizmette kullanıp, siyasetin finansmanına kurban etmeyeceklere… Belediyeyi gözü dönmüş particilerin para kazanma üssüne çevirtmeyecek kararlı insanlara… Rahat görev yapmak ve daha fazla dokunulmaz alan oluşturmak için belediyenin, daha doğrusu halkın imkânlarını hiçbir başka kurumun emrine rüşvet kabilinden vermeyeceklere…

Belediyeyi herhangi bir partinin, cemaatin, tarikatın ve organizasyonun kıskacında değil, sadece şehrin ortak aklının etki alanında tutacak olanlara…

Seçilene kadar adaleti dilinden düşürmeyip seçildikten sonra ayrımcılık yapmayacaklara… Hizmet götürürken oy vermeyi kriter saymayacaklara… Şehrin şaibeli rant baronlarıyla ve siyaset kurnazı aracılarla iş birliğine girişmeyeceklere…

Belediyede geçecek 5 yılı değil, şehrin gelecek 100 yılını düşünenlere, projesi olanlara ve bu projeleri hayata geçirebilecek sicil ve inandırıcılığa sahip olanlara…

Belediyeyi siyasete paravan yapacaklara değil, belediyeyi yüzü yere düşürmeden nasıl 5 yıl taşırım diyenlere, emanet kültürünü namus bilenlere…

Yönetim kadrosunu, evet efendimcilerden, makamını korumak için sessiz kalacak olanlardan, risk almayan ve hiçbir şey üretmeyen, liyakatsiz partici, hemşeri, akraba veya yandaşlardan değil, kamu adına gerektiğinde itiraz edebilecek olanlardan, haksızlık gördüğünde sesini yükseltebileceklerden oluşturacaklara…

Görev süresi bittiğinde yastığa koyduğu başı ile vicdanı arasında çatışma yaşamayacaklara, arkada ‘namuslu, dürüst ve çalışkandı’ dedirtecek isim bırakacaklara, güce değil halkın iradesine ve ahlâka yaslanacaklara, kendinden emin olduğu için hiçbir beşeri güçten korkmayacaklara, ‘arkamdan acaba ne çıkar’ gibi tedirginlik taşımayacaklara…

Çokça edebiyatı yapılan ‘kul hakkı’, ‘partili kul hakkı, ‘yandaş/paydaş kul hakkı’, ‘akraba kul hakkı’ değildir… Partisi ne olursa olsun, işte bu gerçeği hakkıyla bileceklere…

Etiketler